NART
NART

GİRİŞ
Kullanıcı Adı

Şifre





>Üye Değilim     >Şifremi Unuttum

ETİKET BULUTU

MÜZİK ÇALAR
9
4WORED1.MP3
12
11
1

Nart Ajans Reklam

HABERLER / Cemiyet Haberleri
YALANLARIN BİLGELİĞİ VE TÜRKİYE BASININDA KAFKASYA

Eğer biri çıkıp iki satır yazsa, inanın ben Kafkasya konusunda yazmayacağım. Kafkasya'nın coğrafi tanımını değiştiren, bölgenin uzak ve yakın tarihini tarihsel olgu ve olayları çarpıtarak ele alan, güncel gelişmeleri kamuoyunu yanıltıcı yazılarla aktaran "kalem erbabı"na karşı hiç kimse, bir tek satır bile yazmıyor. Bizim kamuoyumuz mu ciddiye alınmıyor, yoksa kamuoyumuz mu onları ciddiye almıyor, çözebilmiş değilim. Eğer hiç kimse, bu yazıları ciddiye almadığı için yanıt vermiyorsa, nasıl oluyor da bu tür yazılar neredeyse bütün basın organlarımızda yıllardır kesintisiz yer alabiliyor. Bizim gazetelerin ve dergilerin yayın yönetmenleri, kendi yayın organlarında yer alan bu yazıları hiç mi okumuyorlar? Yoksa biz, yalanları bilgelik sayan bir toplum haline mi geliyoruz?
02-02-2005 - 5 kez okundu

Kime sorsanız, Kafkas Dağları'nın ikiye böldüğü Kafkasya bölgesinin kuzeyinde kalan topraklara Kuzey Kafkasya, güneyinde kalan topraklara da Güney Kafkasya diyeceğini iddia edecek değilim. Bunu bilmemeniz, hayatınızın yönünü değiştirmez, bunun da ayrımındayım. Ama benim takıldığım bir iki nokta her zaman var oldu. Bunlardan biri, Kafkas Dağları'nın güneyinde kalan Abhazya ve Güney Osetya'nın nasıl olup da Kuzey Kafkasya'da gösterildiğidir. Bir gazetede çıkan dizi yazıdaki gibi, Kafkasya'nın sadece Kuzey Kafkasya'dan ibaret gösterilmesine, ama bu "Kafkasya"nın içinde Abhazya ve Güney Osetya'nın da yer almasına nasıl oluyor da kuşkuyla yaklaşmıyoruz? Bu tür yazıları kaleme alanlar "cahil" değilse, okurlar olarak biz "kara cahil" mi sayılıyoruz? Ben, Abhazya ve Güney Osetya'nın nerede olduğunu ve hangi coğrafi bölgede yer aldığını herkesin bilmesi gerektiğine inananlardan değilim, ama Kafkasya konusunda yazı yazanların bunu bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bildiği halde, farklı amaçlarla yalan yazanlar karşısında da başka birilerinin bilmesi gerekiyor.

Sovyetler Birliği'nin, aslında Çarlık Rusya'sının ardından kurulmuş yeni bir Rus imparatorluğu olduğunu zamanında çok kişi yazmıştı. Sovyetler Birliği dağılınca, bunun doğru olduğuna dair pek çok işaret ortaya çıktı. Rusya, eski Sovyet sınırlarından kopan bütün cumhuriyetleri açık biçimde sürekli tehdit etti ve bir kısmını bugün de tehdit ediyor. Neyi kastettiğimi anlamak için, Ukrayna seçimlerinde Rusya'nın oynadığı rolü hatırlamamız bile yeter. Bugün başkanlık koltuğunda oturan Yuşçenko önce zehirlendi, ardından seçimle devlet başkanı olması engellenmeye çalışıldı, bunun da işe yaramayacağı anlaşılınca Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk bölgesinin Rus nüfusunca ayrılıkçı rüzgârlar estirildi. Ne var ki Rusya yönetiminin oyunu tutmadı, çünkü burası Ukrayna'ydı; Azerbaycan ya da Gürcüstan değil. Bugün, Yuşçenko'nun zehirlenmesinde Rusya istihbarat servisinin parmağı olmadığını hiç kimse söyleyemiyor. Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ, Gürcüstan'ın Acara, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarında da herkes, sorunun kaynağının Rusya olduğunu biliyor. Bunu, yalanların bilgeliğini yapan "kalem erbabı" da biliyor, ama aksini söyleme başarısını her zaman gösterebiliyor. Bir zamanlar varolan Osetya'nın Sovyet döneminde ikiye bölündüğü ve bir parçasının (Güney Osetya) Gürcüstan'da kaldığı, Abhazların Tiflis yönetimi tarafından Gürcüleştirilmeye çalışıldığı, eski devlet başkanı Gamsahurdia döneminde Abhazya'nın özerkliğinin kaldırıldığı, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde herkes bağımsızlığını kapıp kaçarken bunu Abhazya'nın beceremediği vs... Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Ne var ki, bütün bunları neresinden düzeltmeye kalksanız, her parçası elinizde kalıyor.

Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlığını ilan eden sadece birlik cumhuriyetleri oldu, Abhazya birlik cumhuriyeti değildi. Örneğin 4 milyon nüfuslu Tataristan da birlik cumhuriyeti değildi ve bugün Tataristan da bağımsız değil. Eski devlet başkanı Gamsahurdia döneminde Abhazya'nın özerkliği kaldırılmadı, ama Sovyet döneminde yaratılmış bir bölge olan Güney Osetya'nın özerk bölge statüsü kaldırıldı. Eğer Abhazya'nın nüfus yapısından söz ediyorsanız, sadece Gürcülerden söz etmek yetmez, buradaki Rus ve Ermeni nüfusundan da söz etmeniz gerekir. Eğer Abhazların Gürcüleştirilmeye çalışıldığını söylüyorsanız, Abhazların neden Gürcüce bilmediğini de açıklamalısınız. Abhazya savaşında yenilen Gürcü ekserleriyle birlikte Gürcüler de çekip gittiler demek bir saptama değil bir saptırma olabilir, o savaşta Abhazya'daki Gürcülere karşı etnik temizliğe başvurulduğunu ve bütün Gürcülerin zorla kovulduğunu yazmak gerekiyor. Abhazya ve Güney Osetya savaşları, Gürcüstan'a karşı Rusya'nın savaşıydı; Dağlık Karabağ savaşı da gene Rusya'nın Azerbaycan'a karşı yürüttüğü savaştı. Bunu ve bu savaşların nedenlerini, artık "sağır sultan" da biliyor.

Abhazya ve Güney Osetya'da Moskova'nın isteği dışında bir tek yaprağın bile kıpırdayamayacağını artık bilmeyen yok. Kısa bir süre önce Abhazya'daki seçimlerde zaferle çıkan "muhalif lider" Sergey Bağapş'ın göreve başlamasının fiilen engellenmesi, ardından Rusya'nın muhalif lideri "hizaya sokmasından" sonra seçimlerin yenilenmesi "Rusların Abhazlara oyunu" demekle açıklanamaz. Seçimlerin yenilenmesi sırasında Abhaz milislerin Gali bölgesinde yaşayan Gürcülerin oy kullanmasını engellediğini de yazmak gerekiyor. Abhazya ve Güney Osetya'da kilit görevlere Rusya vatandaşı kişilerin Moskova'dan atandığını da artık bilmeyen yok. Rusya, Gürcüstan üzerinde Abhazya ve Güney Osetya ile kurduğu baskıyla yetinmiyor, Çeçen mültecilerin sığındığı Pankisi vadisini, uluslararası terörün merkezlerinden olduğu gerekçesiyle sürekli bombalama tehdidi savuruyor. Öte yandan, Tiflis yönetiminin bu vadiyi uluslararası güçlerin denetimine açma önerisini de kabul etmiyor. Abhazya'nın ve Güney Osetya'nın milis güçleri, barış gücü olarak konuşlanmış Rus askerlerinin kontrolündeki tarafsız bölgeleri geçerek Gürcüleri kaçırmaya devam ediyor. Tiflis yönetiminin, Avrupa Konseyi'nin de isteği üzerine Abhazya ve Güney Osetya bölgelerinin özerklik statüsü konusunda hazırlıkları sürerken, Abhazya ve Güney Osetya'nın silahlı güçlerinin provokasyon eylemleri de artıyor. Bütün bu gelişmelerin, iki satır biçiminde bile Türk basınına yansımaması, ama öte yandan Abhazya ve Güney Osetya konusunda yalanlarla dolu uzun yazıların yayımlanması ne anlama geliyor, anlamak mümkün değil.

Abhazya konusundaki ilginç noktalardan biri, neredeyse bütün yazılarda Abhazya'nın Abhazların binlerce yıldır yaşadığı yer olduğunun vurgulanmasıdır. Bunun nedeni, Abhazların Abhazya'nın yerli halkı olmadığı ve Kuzey Kafkasya'dan güneye sonradan göç ettiği biçimindeki bir tezin varlığıdır. Başta Gürcü araştırmacılar olmak üzere, bazı tarihçiler hem Osetlerin hem de Abhazların, Gürcüstan topraklarına sonradan göç ettiğini ileri sürmektedirler. Bu göç tezine ilişkin Osetler konusunda güçlü tarihsel bulgular zaten var. Ama Abhazlar konusu, her zaman tartışmaya açık bir konudur. Öte yandan Abhazların bir Kuzey Kafkas halkı olduğu ve en yakın akrabaları olan Abazaların bugün de Kuzey Kafkasya'da yaşadıkları bilinen bir gerçek. Asıl adları Apsua olan Abhazların güneye göç ettikten sonra bölgenin (Abasgia, Abhazya) adıyla anılmaya başladıkları ileri sürülüyor. Kafkasya'nın yerli halkı olmamakla birlikte Osetler de bir Kuzey Kafkas halkıdır. Yukarıda "kalem erbabı" olarak tanımladığım ve yalanların bilgeliğini yapan yazarların, Abhazya ve Güney Osetya bölgelerini Kuzey Kafkasya'da göstermelerinin nedeni de budur. Bu yazarlar da bu iki halkın Kuzey Kafkas halkı olduğunu biliyor ve bugün neden Güney Kafkasya'da yerleşik olduklarını konuşmak istemiyorlar. Onlar bunu konuşmak yerine, bu iki bölgeyi Kuzey Kafkasya'da göstermeyi tercih ediyorlar. Hiç kuşkusuz, bu iki halkın bugün yaşadıkları toprakların kendi toprakları olmadığını söylemiyorum, sadece, Gürcülerin Abhazya ve Güney Osetya bölgelerine sonradan yerleştiği biçimindeki tezlerin neden ileri sürüldüğünün altını çizmek istiyorum.

Türkiye basını ilginç bir basın; ülkemizin başka ülkelerle ilişkilerinin düzeyini basında çıkan yazılardan anlamanız mümkün. Yakın tarihli ve çarpıcı örnek olarak Yunanistan'ı verebilirim. Yunanistan ile ilişkilerin gergin olduğu dönemler ile ilişkilerimizin iyi olduğu dönemlerde bu ülke hakkında çıkan yazılara dikkatlice bakınız, ne demek istediğimi siz de anlayacaksınız. Türkiye ile Gürcüstan arasındaki ilişkilerin gerçek düzeyini de, Abhazya ve Güney Osetya (bir süre öncesine kadar bunlara Acara da dahildi) hakkında gazete ve dergilerde çıkan yazılardan anlayabilirsiniz. Bu bölgelere ilişkin yanlı yazılar konusundaki görüşler ortalıkta fısıltı halinde dolaşıyor: Sözüm ona Türkiye'deki Abhaz nüfusu, yaptığı lobi çalışmalarıyla bu sonucu alıyor. Peki, Türkiye'de ciddi bir Oset nüfusu yok, onlar nasıl bu sonuca ulaşıyor? Bu noktada, Türkiye'deki Kuzey Kafkas kökenlilerin dayanışmasından ve baskısından söz ediliyor. Türkiye'de Gürcü kökenli nüfus, aslında bütün diğer Kafkas kökenli nüfuslardan sayıca daha fazla. Peki, nasıl oluyor da bu nüfusun varlığı bir baskı unsuru oluşturmuyor, ama diğer Kafkas kökenlilerinki oluşturabiliyor. Aslında bunun tezi de geliştirilmiş durumda. Türkiye'deki Gürcüler "Gürcü" değil, onlar "Acar". Gürcüstan'ın özerk cumhuriyeti Acara'da Aslan Abaşidze sorunu yaşanırken, neredeyse bütün gazetelerin istisnasız tezi bu oldu. Ama Acarlar kimdir sorusuna, hiçbir basın organının cevabı yoktu, olamazdı da. Çünkü böyle bir halk yok ve bu Müslüman Gürcülere yakıştırılmış bir ad. Örneğin Abhazların Müslüman olanı ile Ortodoks Hıristiyan olanı aynı adla anılıyor, ama Gürcülerin Müslüman olanına Gürcü demek nedense yanlış oluyor. Abaşidze sorununu çözmeye çalışan Tiflis yönetimine karşı bizim basın sözüm ona "Acarlar"ı desteklemiş ve Türkiye'deki "Acarlar"ın da gönlünü almıştır. Ne var ki basının aslında desteklediği Aslan Abaşidze'nin baskıcı yönetimi ve Rusya'nın Güney Kafkasya'daki çıkarlarıydı.

Bu noktada birkaç soru sormamız gerekiyor: Kuzey Kafkas kökenliler, Rusya Federasyonu içinde kalan Adigeya, Kabardey-Balkarya, Karaçay-Çerkesya, Alanya (Kuzey Osetya), İnguşetya, Dağıstan cumhuriyetlerinin bağımsızlığı için Türkiye'de neden benzeri çalışmalar yürütmüyorlar? Türkiye'deki Kuzey Kafkas kökenliler, atalarının sürüldüğü topraklardaki cumhuriyetlerin bağılsızlığıyla neden ilgilenmiyor ve bu cumhuriyetlerdeki Rus nüfusunun varlığını neden sorgulamıyorlar? Bölgede gerçek sorunun Ruslaştırma olduğunu neden göremiyorlar? Türkiye basını, Rusya Federasyonu içinde kalan bu (özerk) cumhuriyetlerin bağımsızlık taleplerini destekleyici yazılar neden yer vermiyor? Rusları Çeçenya ve Dağlık Karabağ'da "düşman" sayanlar, Abhazya ve Güney Osetya'da nasıl oluyor da "dost" kabul ediyorlar? Moskova, kendi sınırları içindeki cumhuriyetlerin bağımsızlık talebini kanla bastırırken (Çeçenya örneği), neden Gürcüstan ve Azerbaycan sınırları içindeki bazı bölgelerin bağımsızlığını destekliyor? Acaba asıl gerçek, Rusya'nın bu küçük bölgelerin bağımsızlığını istemesi mi, yoksa stratejik çıkarları doğrultusunda bu bölgelerde yarattığı fiili durumu kullanması mıdır?! Hiç kuşkusuz bu noktadaki önemli sorulardan biri, Rusya'nın Güney Kafkasya'daki çarkını çeviren suyun bir kısmının nasıl olup da bizden de aktığıdır.

Başka bir yazımda da söylemiştim, şimdi burada yinelemek istiyorum. Kafkasya konusunda Türkiye'deki kadar yalan Kafkasya'da bile yazılmamıştır. Aradaki en belirgin fark ise, bizde yalanın bir tür bilgelik sayılması; gazete ve dergilerde sorgusuz sualsiz yer bulmasıdır. (25 Ocak 2005)

Not. Kafkasya'daki gelişmeleri yansız olarak aktaran az sayıdaki yayın organını tenzih ediyorum.(Fahrettin Çiloğlu,chveneburi.net )

Etiketler:
yalanların bilgeliği ve türkiye basınında kafkasya

YORUMLAR
sateney Sevgili Fahrettin Çiloğlu, yine engin bilgisini konuşturarak (ki gerçekten çok bilgilidir) ortaya güzel bir karışık(!) yaptı. Kafkasya ve Kuzey Kafkasya sorununu yine o kıvrak kalemiyle benim, senin, bizim, hatta Türk Basını'nın adına bir güzel halletti. Çelişkilerimizi bir güzel yüzümüze vurdu. Yazdıklarını okurken bir yandan da Sn. Fahrettin Çiloğlu'nun 1989 yılından beri hem Türk Basını'nda hem de Çveneburi'de yazdıklarını şöyle bir gözümün önünde canlandırdım da, neler neler gördüm bilemezsiniz. Kendisi önce yılmaz bir Gamsakhurdiya taraftarıydı, ama her nedense hemen ardından Şevardnadze'ci oluverdi. Çünkü iktidar oydu. Şimdi de Saakaşvili'nin yılmaz bir savunucusu. Ayrıca Abaşidze'yi belki de babasından çok severdi (tabi devrilmeden önce) Kimbilir bundan sonra sırada kim var? Tabi ki ne ben nede bir başkası onun bu tercihlerine karışamaz, buna ancak kendisi karar verebilir. Ama insan başkalarını tutarsızlıkla suçlarken en başta kendisi biraz tutarlı olamaz mı? Tabi ki buna da gerek yok. Çünkü o, bu ülkede yaşayanların toplumsal hafıza problemini kullanmasını biliyor. O, iyi biliyor ki, kimse geriye dönüp "Kimdir ya şu Fahrettin Çiloğlu, ne yapmış, geçmişte neler yazmış neler söylemiştir?" diye bakmayacaktır...
Unutma Fahrettin Çiloğlu, yazı insanın en önemli icadı olmasının yanında en önemli ayak bağıdır da... Herkesi her zaman kandıramazsın... Geçmişte de yazdıklarını okuyanların olabileceğini gözden kaçırmamaya çalış... Kolay gelsin!...
Yorum yapmak için giriş yapın...

MIZAGE DERGİ YÖNETİCİLERİ KAYSERİ'DE
KARAÇAY-BALKAR KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ 13. GENEL KURULU.
AYŞE & HAKAN EKER GELİN ALMA
ÇAĞDAŞ SANATLAR MÜZESİ'NDE MIZIKA DİNLETİSİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ CİHAN ERTOK İLE DEVAM DEDİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ GENEL KURULUNU YAPTI.
KAFKASYA UÇUŞLARI BAŞLADI
ARDA ARGUN'A LEON NİŞANI
ADİGE MİLLİ KIYAFET GÜNÜ KUTLANDI
KAFDAV YAYINCILIK ESKİŞEHİR KİTAP FUARINDA
/ 599>

EN ÇOK OKUNANLAR
Kayıtlı başka haber bulunmamaktadır