ÇEÇEN MÜLTECİLER KANIYOR - YILDIRIM TÜRKER
Çeçenistan'da 1999 yılında başlayan (ikinci) savaştan sonra yüz binlerce Çeçen mülteci olarak komşu ve yakın ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Türkiye'ye sığınan bir grup Çeçen mülteci İstanbul'un Anadolu yakasında (üç ayrı yerde) hayatlarını zor koşullarda devam ettirmeye çalışıyor.
20-06-2005 - 5 kez okundu
Bugün, Dünya Mülteciler Günü. Şu dünyada yatacak yeri olmayan, sadece bir yerde soluklanıp hayatta kalabilmek için yollarda tükenen mültecileri uzak uğultulu birer gazete haberi olarak algılayabiliyoruz belki de. Görmek, herhangi bir ilişkiye girmek hatta hatırlamak istemediğimiz yabancılar. Oysa mülteciler, dünyanın en kalabalık ulusu.
1951 tarihli Cenevre Konvansiyonu'na göre mülteci, "Kendi ülkesi dışında bulunan; ırkı, dini, tabiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya
siyasi görüşü sebebiyle zulüm görmekten haklı nedenlerle korku duyan ve ülkesinin korumasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen veya zulüm korkusu nedeniyle oraya dönmek istemeyen kişidir."
Uluslararası Göç Örgütü'nün 2000 başında yaptığı araştırmaya göre, herhangi bir anda yeryüzünde kaçak olarak dolaşan insan sayısı 15 milyonla 30 milyon arasında değişiyor. Bu rakamlara bakıldığında 70'li yıllara oranla 90'larda dünyadaki göç hareketinin dört kat artmış olduğu görülüyor. 2000'li yılların dünyasının, insanın güvenliği konusunda son derece korkutucu bir yola girdiği düşünülecek olursa bu rakamda ciddi bir patlama olduğunu tahmin etmek zor değil.
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der),
'Türkiye'deki Geçici Sığınmacı Kadın ve çocukların Psikososyal Durumlarının Tespiti ve Yaşam Koşullarının İyileştirilmesi İçin Çözüm Önerileri' başlığıyla yürüttüğü projenin raporunu yayımladı. Bu raporda bir insan hakkı olarak iltica hukuki bağlamı içinde değerlendirilmekte, bunun yanı sıra Türkiye'deki kadın ve çocuk mültecilerin sorunlarının
bir dökümü yapılmakta.
Ayrıca bugün Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Dünya Mülteciler
Günü vesilesiyle saat 11.00'de Kadıköy'de Eminönü İskelesi önünde 'Çeçen mülteciler örneğinde Türkiye'de Avrupalı mülteciler' başlıklı bir basın açıklaması yapacak.
Bu basın açıklamasını, Mazlum-Der raporuyla harmanlayarak özetlemek istiyorum:
Çeçenistan'da 1999 yılında başlayan (ikinci) savaştan sonra yüz binlerce Çeçen mülteci olarak komşu ve yakın ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Türkiye'ye sığınan bir grup Çeçen mülteci İstanbul'un Anadolu yakasında (üç ayrı yerde) hayatlarını zor koşullarda devam ettirmeye çalışıyor. 2002 yılında İstanbul'daki Çeçen mültecilerin sayısı 1500'ü aşmıştır. Beykoz, Ümraniye ve Fenerbahçe'de bulunan Çeçen Mülteci Kampları'nda yapılan görüşme ve incelemelerde, İstanbul'da bulunan Çeçenlerin çoğunluğunun 1999'da doğrudan Türkiye'ye geldikleri, bir kısmının ise İnguşetya'da bulunan mülteci kampında 6-7 ay kaldıktan sonra Türkiye'ye geldikleri öğrenilmiştir.
Çeçenistan'da devam eden savaş ve çatışma ortamı ile ağır insan hakları ihlalleri, şimdilik mültecilere vatanlarına geri dönme imkânı vermiyor. Türkiye, 'Mültecilerin hukuki durumuna dair 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne taraftır ve Sözleşme'ye coğrafi olarak 'Avrupa'da meydana gelen olaylar'la sınırlayacağını beyan etmiş olmasına rağmen, Sözleşme kapsamında yer alan (ve coğrafi sınırlama dışında kalan) Çeçen mülteciler halen hukuken geçerli bir mülteci statüsü elde edebilmiş değildirler. 1951 Sözleşmesi kapsamında yer aldıklarından Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu'na (BMMYK) başvuramıyorlar. Çeçen mülteciler, Türkiye'de mevcut durumda en dezavantajlı mülteci grubunu oluşturmaktadır.
Fiilen mülteci olmalarına karşın, hukuki olarak mülteci statüsü tanınmamış olduğu için, hukuki güvencelerden ve temel bazı haklardan yoksun olarak, belirsiz koşullarda yaşamaktadırlar. Her açıdan belirsiz ve güvensiz koşullar, çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan mültecilerin umutlarını ve hayallerini her gün biraz daha törpülüyor, psikolojik olarak biraz daha yıpratıyor. Geçerli bir pasaportları yok; bir kısmı pasaport olmaksızın ülkesini terk etmiş, pasaportu olanların ise geçerlilik süresi bitmiş.
Titreşerek aramızdalar
Beykoz'da ısınma problemi olan üç katlı, rutubetli bir binada barınıyorlar. Uzun süreli elektrik ve su kesintileri hayatlarını zindana çeviriyor. Ailelerin mutfak ve banyo için tüp temin edebilmeleri bile büyük bir sorun.
Ümraniye'de bir cami altında yaşamaktalar. En iyi yaşam koşullarının da burada olduğu görülüyor.
Buna rağmen çocuklarının okullara alınması ikametgâh ilmühaberi sorunları nedeniyle imkânsız.
Fenerbahçe kampı, rutubetli kulübelerden oluşuyor. 10 metrekarelik odalarda 6-7 kişi birlikte barınıyor. Kışın çatılar akıyor, yerler beton.
3.5 yılı elektriksiz geçirmek zorunda kalmışlar. Kış mevsimi dünyanın bütün mültecileri için olduğu gibi misafir deyip sözde bağrımıza bastığımız Çeçen mülteciler için de korkunç bir sınav. 2003 yılının Ramazan Bayramı'nda bir çocuk, tüpgaz ile ısınmaya çalışırken zehirlenerek öldü. Aynı yıl bir yetişkinin de gıda zehirlenmesinden öldüğü geçmiş yoksul kayıtlara.
Mülteciler açlık sınırında yaşıyorlar. Az sayıda gönüllü kuruluş ve kişi düzensiz olarak yardımcı oluyor. Mülteci statüsüne sahip olamadıkları için çalışma imkânları da yok. Kış mevsiminde ısınamamaktan dolayı geçici veya sürekli hastalıklara yakalanıyorlar. Devlet hastanelerinden ücretsiz yararlanma imkânları yok. Çoğunluk tedaviye harcayabilecekleri paraları da yok. Eğitim ile ilgili sorunları var ve çocuklarının bir kısmı okula gidemiyor. Yakın zamanda az sayıda mülteciye geçici ikamet izni verilmiş olsa da, güç ekonomik koşullar nedeniyle ikamet harcını ödeyecek parayı temin edemiyorlar, dolayısıyla ikamet belgesi alamıyorlar. Zaten ikamet izni için başvuran binden fazla Çeçen mülteciden sadece 40'ına ikamet izni verilmiş. İkamet izni alabilenler de rahat değil. İzin verilen geçici ikamet süresi bittiğinde süre uzatılacak mı yoksa sınır dışı edilme gerçeğiyle mi karşılaşacaklarını bilememenin endişesini yaşıyorlar. Mülteci olmalarına rağmen ikamet için harç alınması, 1951 Sözleşmesi'ne aykırıdır. Üstelik ikamet izni için başvurmak, başka sorunlara da yol açabiliyor. Örneğin, Haziran 2001'de İçişleri Bakanlığı, oturma izni için başvuranlardan 30 kişinin pasaportlarının sahte olduğu gerekçesiyle sınır dışı edilmesine karar vermiş.
Polis tarafından gözaltına alınan Çeçen mülteciler, geçerli belgeye sahip olmadıkları için İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi'nde sağlıklı olmayan kötü koşullarda ve hukuka aykırı bir biçimde (herhangi
bir yargısal karar olmadan) çok uzun süreler (3-5 ay kadar) gözaltında tutulabilmektedirler. Yabancılar şubesinde uzun süre hukuki denetim olmaksızın tutulanların bedensel ve psikolojik olarak yıprandıkları gözlemlenmektedir. Gözaltındaki Çeçen mülteciler kötü koşulları protesto etmek için birkaç defa kısa süreli açlık grevi yaptılar.
Hukuki belirsizlik ortamı yanında, resmi makamların ilgisizliği ve gönüllü yardım faaliyetlerinin yetersizliği, Çeçen mültecileri yalnızlığa mahkûm etmiş görünüyor. Misafir olarak adlandırılsalar bile hukuki koruma altına alınmadıkça, yani mülteci statüsü tanınmadıkça mülteciler güvensiz, korumasız, belirsiz ve kötü koşullarda yaşamaya devam edecekler. Çeçen mültecilerin entegrasyonu için şu ana kadar hiçbir çaba gösterilmedi. Türk makamları, Çeçen mülteciler hakkında 1951 Sözleşmesi'ne uyulmamasına gerekçe olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinin zedelenebileceği kaygısını gösteriyor.
Devletlerin, birbirlerine jest yaparken arada zulmettiklerinin eziliyor
olmasına alışık bu dünya.
Herkesin insanca koşullarda barınabildiği, karnını doyurabildiği, yurdundan olmuşa kucak açtığı bir dünya için, mültecileri unutmayalım. Onları silkeleyip sırtından atmaya çalışan dünyaya karşı koymazsak bir gün hepimiz yabancı olacağız.(Yıldırım Türker-Radikal Gazetesi)
Etiketler:
çeçen mülteciler kanıyor - yıldırım türker