8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN
Bu yazıyı 23 Şubatı Rusya adına kutlayanlara
atfederek,Osman Çelik Büyüğümüzü rahmetle anıyoruz.
ÇEÇEN KADINLARI
Üç yıl önce 25 Şubat'ta kaybettiğimiz değerli yazarımız Osman ÇELİK'i bu
günlerde saygı ile anarken onun değerli yazılarını bir bir tekrar gözden
geçirmek gereği duyduk. 2000 yılının 8 Martında DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
münasebetiyle birçok kadın kuruluşlarına ve uluslararası toplantılara
Birleşik Kafkasya Konseyi'nin görüşü olarak gönderdiğimiz Rahmetli Sayın
Osman Çelik tarafından kaleme alınan ÇEÇEN KADINLARI başlıklı yazıyı bugün
de değerinden hiç bir şey kaybetmediği için tekrar yayınlıyoruz.
---
08-03-2006 - 5 kez okundu
Kuzey Kafkasya Halkları'nın trajik olaylarla dolu uzun bir geçmişi vardır.
Konunun ilgi çeken yanı bu halkların günümüzde de efsaneleri andıran
tarzda yaşamalarıdır. Kabuk bağlayarak tarih olmuş uzak geçmişin,
günümüzde de tekrarlanması oldukça şaşırtıcı. Çeçenlerin General Yermelov
dönemini hatırlatan zulüm ve baskılara maruz kalmaları, ister istemez
bunları düşünmeye bizi zorluyor.
Uzak geçmişin olaylarında kadınlarda vardı. Bu günde varlar. Kadınların
üstlendiği sorumluluklar, hangi dönemde daha ağırdı işte onu belirlemek
zor. Belirsizliğe rağmen bildiğimiz bir husus var; Çeçen Kadınları'nın son
60 yılı bitmeyen acılarla doludur. Onlar, hüznün en çekilmezini
yüreklerinde hissetmiş, çilenin en koyusunu benliklerinde yaşamışlardır.
Önleyemedikleri, durduramadıkları gözyaşlarını sessizce yüreklerine
akıtmışlardır.
Onlar'ın kişiliklerini oluşturan olaylar ve nedenler, şüphesiz uzun
geçmişlerinin derinliklerinde saklıdır. Kişiliklerinin özelliklerini bize
öğreten olaylar ise, yukarda ifade edildiği gibi oldukça yakındır.
Bazılarını, birlikte yaşadık ve yaşıyoruz.
Çeçen Kadınları'nı etkileyen olaylar, anlık ya da günlük şeyler değildi.
Sadece kişiye özgü, ruhsal bunalımlar şeklinde de ifade edilemezdi. Onları
etkileyen olaylar, sosyal ve toplumsal nitelikler taşıyordu.
Çeçen Halkı Sovyetler Birliği'ni oluşturan bütün halklar gibi, komünist,
uygulamanın ilk yıllarında çok kurban verdiler. Ancak, İkinci Dünya Savaşı
esnasında, Çeçen Halkı'nın başına gelenler, insanlık tarihinde çok az
toplumun başına gelmiştir. Özellikle Çeçen Kadınları'nın hayatı korkunç
acılarla doludur.
Çeçen Kadınları, 2.Dünya Savaşı başladığında babalarını, eşlerini,
kardeşlerini ve oğullarını cepheye göndermişlerdi. Onlara duydukları
hasret ile savaşın getirdiği yoksulluktan şikayet etmeden, Kızıl Ordu'ya
destek hizmeti verdiler.
23 Şubat, Kızıl Ordu'nun kuruluş günü idi. 1944 yılının Ocak ayında, Kızıl
Ordu'nun kuruluş gününün geçmiş yıllardan daha farklı kutlanacağı,
Sovyetler Birliği'nin her yerinde ilan edildi. Çeçenistan'da yapılacak
kutlamalara katılacak askeri birlikler, şubat ortalarında Grozni'ye
gelmeye başladılar. Çeçen Halkı da, bu mutlu günü orduyla paylaşmak için
coşkuyla hazırlandı.
23 Şubat 1944 günü, her şey tamamdı. Eli silah tutan erkekler cephedeydi.
Sabahın erken saatlerinde başkent Grozni'nin en büyük meydanı, bilinen her
renkten elbiseler giymiş kadınlar, genç kızlar ve öğrencilerle dolup
taşmıştı. Cephede yaralanıp sakat kalan Çeçen askerler ve yaşlılar,
kadınları ile gurur duyarak; Onlar'ı seyrediyorlardı. Meydanın yakınındaki
caddelerde, ara sokaklarda, sanki yapılacak gösterilere katılmayı
hazırlanmış gibi silahlı askerler yerini almışlardı.
Önce marşlar çalındı, konuşmalar yapıldı. Genç kız ve öğrenciler, milli
oyunlarını oynadılar. Sonra bir felaketin habercisi gibi, ortalığa
sessizlik egemen oldu. Ancak, bu durum kısa sürdü. Silahlı askerler,
postalları ile yeri döverek protokol platformunun iki tarafına gelip
durdular. Onları, kaşları çatılmış bir albay izledi. Kürsünün önüne geldi.
Mikrofona doğru eğilmek ihtiyacını duymadan, gür sesiyle "Çeçenler"
diyerek bağırdı.
Topluluk, endişeli bakışlarla, gözlerini O'na dikmişti. Albay, kısa bir
aralıktan sonra devam etti:
-Sizler, Alman'larla işbirliği yaparak Sovyetler Birliği'ne ihanet
ettiniz. Bu nedenle suçlusunuz. Cezanız sürgün!
Topluluk şaşkınlık içinde inledi. Ardından, acı feryatlar yükseldi. Albay,
aynı tehdit eden tavırla "susun" diyerek bağırdı:
-Yanınızda sadece yiyecek ve giyecek alacaksınız. Aldığınız şeylerin
ağırlığı yirmi kiloyu aşmayacak. Hazırlanmanız için size bir saat süre
veriyorum. Bu emre uymayanlar derhal vurulacaktır.
Saçlarına ak düşmüş bir kadın koşarak kürsünün önüne geldi. Gömleğinin
yakasını yırtarak, göğsünü açtı. Acısını sesine yansıtarak bağırdı.
- Kocamı ve iki oğlumu cepheye gönderdim. Beni hiçbir yere
götüremezsiniz.Vuracaksanız şimdi vurun!
Moskova'dakiler her şeyi düşünmüş, ona göre emir vermişlerdi. Kahraman
yaratmayacaklardı. Albay, ani bir hareketle kemerinin sol tarafında asılı
olan tabancasını çekti. Tek kurşunla kadını yere serdi. Aynı tehditkar
tavrını sürdürerek: "Aranızda, emirlerime itiraz eden başka biri var mı ?
diyerek gürledi.
Topluluk, yerinde donup kalmıştı. Albay, oluşan sessizliğe sinirlenmişti.
-Aptallar, daha neden bekliyorsunuz? Hazırlanmanız için verdiğim bir
saatlik süre başladı. Dağılın!
Albay, panik ve korku yaratmak için, havaya iki el ateş etti. Ardından,
platformun iki tarafında bulunan bölüklere, topluluğun üzerine yürümeleri
için emir verdi.
Meydan bir anda karıştı. Çocuklar, genç kadın ve kızlar korkudan deliye
dönmüşlerdi. Çoğu yönlerini şaşırmış, nereye gideceklerini bilmiyorlardı.
Çığlık atarak, sağa sola koşuyorlardı.
Rus Ordu Birlikleri, sadece Grozni'yi değil, köy-kasaba demeden bütün
Çeçenistan'ı boşalttılar. Çeçen halkının tamamını, yük vagonlarına tıka
basa doldurarak Sibirya'nın donmuş topraklarına sürdüler. Rus Ordusundaki
Çeçen askerler terhis olduklarında evlerine dönemediler. Sürgündeki
yakınlarını peşinden gitmek zorunda bırakıldılar.
Çeçen kadınları, sürgünün ağır yükünü taşıdılar. Taş ve kerpiçten
yapılmış, sazlarla örtülü barakalarda oturdular. Hamile olanlar, yollarda,
donmuş tundrada çocuklarını doğurdular. Ümitlerini yitirmeden, Onları
kurumuş göğüslerine bastırarak, inançlı birer Çeçen olarak yetiştirdiler.
Cahar Dudayev, Aslan Mashadov, Zelimhan Yandarbiyev gibi bu günün yönetim
kadrosu ana kucağı denen o büyük okulda yetiştiler.
Stalin ve O'nun kendisi gibi acımasız ekibi, Çeçen - İnguşları, Karaçay -
Balkarları, Kırım Tatarlarını Sibirya'ya sürdüklerinde, olayı bütün
dünyadan gizlemişlerdi. Bu insanlık ayıbı ortaya çıktığı zaman, Sovyetler
Birliği Devlet itibarını sözde iade etti. Yurtlarına dönmeleri için izin
verdi.
Çeçen kadınları, yine fedakarlık timsali idi. Evlerini, yurtların yeniden
inşa ettiler. En önemlisi, özünü kaybetmeyen yeni nesiller yetiştirdiler.
Ne var ki, Çeçen Kadınları'nın çilesi bitmeyecekti. Çeçen Halkı'nın
bağımsızlık ideali gerçekleşmeden rahat yüzü görmeyeceklerdi.
Sovyetler Birliği dağılınca, Çeçenistan'da ilk serbest seçimler yapıldı.
Eski bir hava generali olan Cahar Dudayev ve taraftarları büyük bir
çoğunlukla seçimi kazandılar. Kendisini hala Komünist Partisi birinci
sekreteri zanneden Doku Zavgaaev, Salembek Hacıyev, Ruslan Labazanov ve
Umar Avturhanov gurubu seçimlere hile karıştırıldığını iddia ederek
Moskova nezdinde itirazda bulundular. Oysa seçimler, uluslar arası
gözlemcilerin nezaretinde yapılmıştı.
Boris Yeltsin ve O'nun güdümündeki Rus Hükümeti, muhalefet cephesini
destekledi. Seçimlerin yenilenmesini istedi.
Seçilmiş Çeçenistan Parlamentosu hükümetin aldığı bağımsızlık ilanını
onayladı. Çeçen Liderler. 1921 Sovyet Anayasasına göre buna hakları
olduğunu savundular. Çünkü emsalleri vardı. Aynı anayasaya göre, küçük
Baltık Ülkeleri de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.
Aslında, başta devlet başkanı Boris Yeltsin olmak üzere, Rus Devlet
Adamları Çeçenistan'ın bağımız olmaya hakkı olduğunu biliyorlardı. Ancak,
bu gerçeği kabul etmiyorlardı.
Boris Yeltsin, Çeçen muhaliflerini kullanarak, seçimle iş başına gelen
Devlet Başkanı Cahar Dudayev ve O'nun onay verdiği hükümeti devirmek
istedi. Rus Askerleri Birlikleri'nin desteklediği Çeçen muhalifler bozguna
uğradılar. Bu defa 1994 yılında, Rus Ordusu Çeçenistan'ı işgal etmek üzere
harekete geçti. Savaş iki yıl sürdü.
Çeçenistan, şehir, kasaba ve köy demeden, asker - sivil ayırımı yapılmadan
bombalandı. Çeçen kadınları, yine savaşın ağır yükünü taşıdılar.
Mahzenlerde, toprak siperlerde yaşadılar, savaşanlara erzak - su
yetiştirdiler. Kimileri çocuklarını, yaşlıları korumak için savaş alanının
dışına çıkarmaya çalıştılar. Geçici kamplarda çile çektiler.
Rus Ordusu, kadın, yaşlı ve çocukların bulunduğu geçici kapmaları da
bombalıyorlardı. Amaç, Çeçen Halkı'nı tümüyle yok etmekti.
Çeçen Kadınları bunun bilincindeydi. Bu ilk savaşta, yaşlı bir Çeçen
kadını, kamplarını kuşatan Rus Birliği'nin komutanına, korku belirtisi
göstermeden şu şekilde bağırmıştı.
-Siz, çocuklarımızı öldürerek geleceğimizi yok etmek istiyorsunuz. Ancak
unutmayın; ölen her çocuğun yerine, yüz Çeçen çocuğu doğacak!
Çeçen kadınları zor şartlara rağmen yılmadan erkeklerine destek verdiler.
Bir halkı, bir milleti ayakta tutacak, O'na güç verecek moral değerleri
korumasını bildiler.
Çeçen erkekleri'ni başarıya götüren, arkalarında güven telkin eden
kadınlarının var olmasıydı. 1996 yılında, barış masasına gururla oturmayı,
erkeklerin cesareti kadar, kadınların sessiz - inançlı direnişi
sağlamıştı.
Baştan beri, Çeçenistan Yöneticileri ile konuşmayı reddeden Rus Devlet
Adamları, sonunda masaya oturmayı kabul ettiler. Barış görüşmeleri olumlu
sonuçlandı. Alınan kararları içeren nihai belge birlikte imzalandı.
Çeçenistan, 2001 yılında belirli koşullarda bağımsızlığa doğru adım
atacaktı.
Çeçen Yöneticileri, sonuçtan hem memnun hem de kuşkuluydular. Çünkü Rus
devlet adamları, tarih boyunca hiçbir zaman sözlerinde durmamışlardı.
Politikalarını, yalan üzerine bina etmişlerdi.
Nitekim, korkulan başa geldi. Rus devlet adamları; 1999 Sonbaharında
Çeçenistan - Dağıstan hududunda meydana gelen, (aslında bizzat kendileri
tarafından tezgahlanan) lokal olayları bahane ederek barışı bozdular.
Ayarım yapmadan Çeçenlerin tamamını; kökten dinci, vahabi ve terörist
olarak ilan ettiler. Buna bir de, Çeçenistan Olayı'nın kendilerin içi
sorunu olduğunu, kimsenin karışmaya hakkı olmadığını ilave ettiler.
Dünyanın her yerinde gözü kulağı olan Amerika Birleşik Devletleri dahil
bütün dünya, bu yalana inandı. İnanmayanlar da, çıkarları uğruna inanmış
göründüler. Küçük bir halkın nasıl yok edildiğini seyretmeye başladılar.
Rusya, 150.000 asker, yüzlerce tank, zırhlı araç, topçu bataryaları ile
yerden, yüzlerce uçak ve helikopterle havadan saldırıya geçti. Çeçenler bu
defa, Rus askerleri ile değil çağın teknolojik ürünü silahlarla
savaşacaklardı.
Rus Generalleri, 1994-1996 Savaşından ders almışlardı. Çeçenler ile göğüs
göğse gelmemeye özen gösterdiler. Genelde uzun menzilli silahlarını
kullandılar, uçaklar binlerce metre yükseklikten bombalarını bıraktılar.
Çeçen asker ve savaşçılarının cesur olmaları, her yeri cehenneme çeviren
silahların karşısında önemli bir mana ifade etmedi. Binlerce genç adam,
hayatlarının baharında, bağımsızlık uğruna hayata veda ettiler.
Çeçen kadınları, son savaşın daha ilk günlerinde, görevlerinin bilincinde
sıcak yuvalarını terk ederek tekrar yollara döküldüler. Bazıları,
mahzenlerde, donmuş siperlerde savaşanlara destek verirken, büyük çoğunluk
da çocukları ve yaşlıları ateş hattının dışına çıkarmanın telaşı içine
düştüler. Ağır kış koşullarına, çeşitli engellemelere rağmen İnguşya'da,
Gürcistan'da mülteci kampları oluşturdular. Açlığa, her türlü sefalete
göğüs gerdiler. Sıkıntılara, yokluklara aldırmadılar, Ruslar'a avuç
açmadılar.
Çeçenistan, bir önceki savaşta olduğu kadar şanslı değildi. Aslında, hesap
ve plan işi olan savaşta, şanstan söz edilmez. Aylardan beri, küçük
ülkenin bütün şehir ve kasabaları bombalandığı, adeta taş üstünde taş
bırakılmadığı halde, insan haklarından söz edenler, bu defa sanki
dillerini yutmuşlardı.
Dünyayı suskunluğa sevk eden çok sayıda neden vardı. Birincisi, Rus
propagandası etkili olmuştu. İkincisi, Çeçenler Müslüman'dı ve de (ne
anlama geliyorsa) kökten dinciydi. Rusya'ya baş kaldırarak, bir çok
ülkenin çıkar hesaplarını alt-üst etmeşlerdi. Bu olacak şey değildi.
Çeçenistan gibi küçük bir ülkenin devlere savaş açması kabul edilemezdi.
O'na haddini bildirmek gerekiyordu. Böyle bir durumda, insan haklarından
söz etmenin ne zamanı ne de bir anlamı vardı. Rusya başlamışken, bu defa
işini bitirmeliydi. Sonunda istenen oldu.
Çeçen asker ve milisleri, hiçbir yardım almadıkları için, başta Grozni
olmak üzere, bir çok şehir ve kasabayı boşaltarak, güneydeki dağlık
bölgelere doru çekilmeye başladılar. (Şubat 2000) Elbette bu doğaldı.
Gerek insan gerekse silah bakımından sayıca üstün Rus Ordu Birlikleri
karşısında yapabilecekleri fazla bir şey yoktu.
Bu çekilme esnasında Çeçen Savaşçılarını en çok üzen husus; kadınlarını,
çocuklarını ve yaşlı büyüklerini geride bırakmak zorunda kalmalarıydı.
Onlar; üzüntü duymakta haklıydılar. Çünkü, boşalttıkları yerlere gelecek
olan sözde kahramanları çok iyi tanıyorlardı. Çok iyi biliyorlardı ki; Rus
Askerleri, kendilerini yönetenler kadar ahlaktan yoksundu. İnsani ve
ahlaki değerlere saygı duymuyor, vicdanen hesap verme korkusu
taşımıyorlardı.
Ancak; Çeçen Kadınları, erkeklerinin üzüntülerini boşa çıkaracak kadar
korkusuzdu. Çekinmeden, yıkıntılar arasında, hala Onlar vardı. "Burası
bizim vatanımız, bir yere gitmeye niyetimiz yok" dercesine, kısık gözlerle
Rus Askerlerine bakıyorlardı.
Çeçen Kadınları, düpedüz bir soykırım olayı yaşadıklarını biliyorlardı.
Rus devlet adamları inkar etse de, insan hakları savunuculuğunu kimseye
bırakmayan batının tuzu kuru devletleri "Çeçenistan, Rusya'nın içi sorunu"
derken, neyi amaçladıklarını tahmin edebiliyorlardı. Çünkü, olayları
bizzat yaşıyorlardı.
"Savaş suçlusu" diyerek, erkeklerin yanı sıra toplama kamplarına Onlar da
götürülüyorlardı. Cinsel taciz dahil, her türlü ahlaksızlığa Onlar muhatap
oluyorlardı. Üstelik bunlar, medeni olduğunu söyleyenlerin bilgisi ve
hoşgörüsü çerçevesinde gerilekleştiriliyordu.
Bütün bunlara rağmen, Çeçen Kadınları'nın ümitsizliğe düştüğünü söylemek
mümkün değildir. Onlar hala, varolma savaşı verebilecek gücü kendilerinde
görebilmektedirler. En önemlisi, geçmişte olduğu gibi sabırlı olmayı
bilmektedirler.
Görünen o ki; Çeçen Kadınları'nın uluslarını ayakta tutma, yaşatma azmi ve
isteği hiçbir zaman yok edilemeyecektir. Onlar, zamanla her zorluğun
üstesinden geleceklerdir. Daima Çeçen birliğinin özü ve temeli
olacaklardır. Dağılan halklarını tekrar bir araya getireceklerdir.
Onlar, sadece Çeçen Halkı'nı değil, bütün kuzey Kafkasya Halkları'nın da
ümidi olmaya devam edeceklerdir. Gösterdikleri yüksek ahlaki liyakat ve
cesaret, daima övgüyle anılacaktır.
Osman ÇELİK
---
Not : Bu yazı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle yurt içinde ve yurt
dışında gerçekleştirilen Milli ve uluslar arası toplantılara da faksla
gönderilmiştir.
Kaynak: Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu (Marje)
Etiketler:
8 mart dünya kadınlar günü kutlu olsun