BİR ÇEÇENİSTAN MUHASEBESİ
Çeçen direnişinin önde gelen isimlerinden Şamil Basayev'in öldürüldüğü haberi, gazeteciliğe başladığım ilk günden bu yana izlediğim Çeçenistan'da yaşananları bir film şeridi gibi gözümün önüne getirdi.
14-07-2006 - 5 kez okundu
Bugün Çeçenistan üzerine iki satır yazmanın dahi ne kadar sıkıntılı olduğunun farkındayım. Bazıları Basayev için "öldürüldü mü, şehit mi edildi?" tartışmasıyla meşgul. Halbuki asıl Çeçen meselesinin neden bu noktaya geldiğini, nereye gittiğini ve hızla eriyen mağdur bir halka nasıl yardım edilebileceğini düşünmemiz gerekiyor.
1990'ların başında, Çeçenlerin önüne hiç beklemedikleri bir anda ilginç bir tablo çıktı. 18. asırda Rusların Kafkasları işgalinden bu yana uğrunda savaştıkları bağımsızlık hedefine ulaşmak için altın bir fırsatı yakaladıklarını hissediyorlardı.
Dünyanın ikinci süper gücü, anlı şanlı komünist Sovyet imparatorluğu kendi kendine parçalanmaya doğru gidiyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'ni oluşturan 15 cumhuriyet bağımsızlıklarını ilana hazırlanıyordu.
Ekim 1990'da Çeçenistan'ın başkenti Grozni'de bu atmosfer içinde toplanan Çeçen Halk Kurultayı'ndan başka bir karar çıkması beklenemezdi. Nitekim Kurultay, bağımsızlık ve devletin yeniden diriltilmesine karar verdi. 1 ay sonra da adını Çeçen Milli Kongresi olarak değiştirerek Cahar Dudayev'i icranın başına geçirdi. 1 yıl sonra yapılan seçimde ise Dudayev, oyların yüzde 85'ini alarak devlet başkanı seçildi.
Dudayev, annesinin kucağında daha 15 günlük bir bebek iken 1944'te Stalin tarafından Sibirya'ya sürülen on binlerce Çeçen'den biriydi. Ama o, Sovyet ordusunda tümgeneralliğe kadar yükselmiş ve Stratejik Hava Kuvvetleri'nde Tümen Komutanı olmayı başaran ilk Müslüman olarak adından söz ettirmişti. 1990'ın kaotik ortamında Baltıklarda görevli olan Dudayev, buradaki bağımsızlık hareketini silahla bastırması yönündeki emirleri dinlememiş ve ceza olarak birliğiyle beraber memleketine sürülmüştü. Aynı yılın mayıs ayında da ordudan istifa etmişti.
Diğer 14 cumhuriyetin ayrılmasından sonra Çeçenistan, SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biri olan Rusya Federasyonu ile baş başa kaldı. Grozni'deki Çeçen liderliği, diğer cumhuriyetler gibi Çeçenistan'ın da ayrılma hakkı olduğunu savunuyordu. Moskova ise sadece Sovyet cumhuriyetlerinin bu hakka sahip olduğunu, Rusya Federasyonu'nu oluşturan cumhuriyetlerden biri olan Çeçenistan'ın bu hakkı olmadığını savunuyordu. 11 Aralık 1994'te, Yeltsin, Çeçenistan'a askeri müdahale emri verene kadar da bu siyasi/anayasal tartışma sürüp gitti. Rusya Federayonu Anayasası'nı ilk kez bu tartışmada olayın aslını öğrenmek için temin edip, okumuştum. Bir muhabir olarak, o dönemde Dudayev'in Türkiye'ye yaptığı ziyaretleri izlediğimi hatırlıyorum. Bu ziyaretler, Moskova ile ilişkiler açısından hep diplomatik bir tartışma konusu olurdu; ama yine de Dudayev rahat rahat İstanbul'a gidip gelirdi. Hayalinde, Rusya'ya bağlı diğer Kafkas cumhuriyetlerini de çatısı altına alacak bir Kafkas Konfederasyonu oluşturmak vardı.
Kafkas dernekleri, Çeçenistan konusunda alabildiğine özgürdü. Çünkü Ankara, o yıllarda Çeçen politikasını şekillendiriken, Kafkas kökenli vatandaşların hassasiyetine dikkat etmenin yanında, Moskova'nın bölücü teröre verdiği desteği bu yolla önlemeyi de düşünüyordu. Ayrıca Karabağ ve Bosna'da sıcak savaşların sürdüğü dönemin konjonktüründe, Rusya ile Karadeniz'den Kafkaslar'a, Orta Asya'dan Balkanlar'a husumete varan bir rekabet yaşanıyordu.
1994'te başlayan savaş, 2 yıl sonra, dünyaya Yeltsin liderliğindeki eski süper gücün Çeçenler karşısındaki acziyetini gösteren bir biçimde noktalandı. Çeçen direnişi karşısında çaresiz kalan, ağır insani ve mali kayıplar veren Rusya, 1996'da Grozni'den çekilmek zorunda kaldı. Ancak bu sırada cep telefonu sinyalinden yararlanılarak gerçekleştirilen sofistike bir suikast sonucu Çeçenler de Dudayev'i kaybetti. Yerine geçen Aslan Mashadov'un 1997'de Moskova ile imzaladığı anlaşmaya göre, çatışmalar sona erecek ve Çeçenistan'ın nihai statüsü 5 yıl sonra yapılacak bir referandumla belirlenecekti. Bu, iki taraf için de zaman kazanma hamlesiydi, barış değil, bir ateşkesti.
Kanaatimce, olayların bugünkü noktaya gelmesinde, Çeçen tarafının, 1996'dan Putin'in ikici savaşı başlatacağı 1999'a kadar geçen süreyi, bazı faktörler yüzünden iyi değerlendirememesinin önemli payı bulunuyor. Bu faktörleri ve çözüm için ne yapılması gerektiğini bir sonraki yazıda tartışalım.
ABDÜLHAMİT BİLİCİ
www.zaman.com.tr
Etiketler:
bir çeçenistan muhasebesi