VATANSEVERLİK, ÇETECİLİK VE ÇERKES ETHEM MESELESİ (AHMET TURAN ALKAN)
Bugünlerde Çerkes Ethem'in hain olmadığı, siyasi olayların sürüklemesiyle istenmeyen bir noktaya gelerek dışlandığı fikrinden hareketle itibarının iade edilmesi yolunda kampanyalar yürütülüyor.
17-07-2007 - 5 kez okundu
Çerkes Ethem'in önemi, "vatanseverlik" kavramının siyasi ve tarihişartların seyrine göre ne kadar hızla yer değiştirebildiğine örnek teşkil etmesindedir. Çerkes Ethem'i ve dönemin hadiseler zincirini yeniden hatırlatmakta fayda var; çünkü bugünlerde kendilerini her nedense milliyetçi yerine "ulusalcı" diye niteleyen cenahtan bazı grupların, durumdan vazife çıkararak silahlı-silahsız organizasyonlar kurmaya heves ettikleri görülüyor. Bu çetelerin yakayı ele veren ve tutuklanan mensuplarının, şimdilerde derin bir hayal kırıklığı yaşadıklarını tahmin edebiliriz.
Milli Mücadele'nin en mânidar fasıllarından birini, o günlerde "Kuvvei Seyyâre" diye bilinen Çerkes Ethem'e bağlı birliklerin hikâyesi teşkil eder. Bu birlikler, Mondros Mütarekesi hükümlerine göre Osmanlı ordusunun terhise zorlandığı, dağıtıldığı günlerde Anadolu'da ortaya çıkan güvenlik boşluğunu doldurabilecek yegâne güç olarak görünüyorlardı. Nitekim Yunan işgalinin ilk safhasında bu birlikler, düşmanın ileri hareketini geciktirmek, oyalama saldırılarında bulunmak gibi önemli ve elbette "milli" görevler ifâ etmişler, daha sonra teşkil edilen "Garp cephesi" bölgesinde önemli askerihizmetler yerine getirmişlerdi. Çerkes Ethem'e bağlı Kuvvei Seyyâre, 1920 yılında Sivas ve Yozgat civarında başgösteren Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan isyanlarının bastırılmasında ise neredeyse başrolde görünürler. Nutuk'ta etraflı şekilde anlatıldığı gibi Ankara'da milli hükümetin henüz kıyasıya meşruluk mücadelesi verdiği o kritik dönemde sadece Anadolu'nun herhangi bir mıntıkasında değil, Ankara'nın Etlik, Keçiören, Balgat gibi kenar köylerinde bile âsâyiş sağlanması zora girebiliyordu.
Osmanlı ordusuna mensup bir astsubay iken Balkan Harbi'nde terfi ederek teğmenlik rütbesine yükselen Ethem, İttihat ve Terakki'nin kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa'da görev aldıktan sonra muvazzaf askerlik hizmetine devam etmemiş, teşkilatın İran, Afganistan ve Irak'da yürüttüğü operasyonlarda görev aldıktan sonra baba yurdu Bandırma'ya (Balıkesir) dönmüştü. Bir yorgun savaşçı olarak Ethem'in, vaktiyle maiyetinde çalıştığı Rauf Bey'in (Orbay) teşvikiyle yeniden savaş cephesine döndüğü anlaşılıyor; fakat bir farkla: Ethem artık düzenli bir ordunun emir-komuta disiplini altında asla çalışmayacak, siyasi kimlikleriyle tanınan ağabeylerinin de desteğiyle Ankara'ya bağlı, ama tek başına iş gören bir bağımsız komutan hüviyeti taşımak isteyecektir.
Milli Mücadele'nin ilk döneminde Kuvvei Seyyâre birliklerinin komutanı olarak olumlu hizmetlerde bulunan Ethem, Garp cephesinde düzenli ordu teşkil edilmesi lüzumu ortaya çıktığında kendisinin ve ağabeylerinin gizliden gizliye tasfiye edilmek istendiği fikrine kapılarak huzursuzlanır ve Nutuk'ta uzun uzadıya tafsil edilen bir dizi hadise neticesinde BMM ordularıyla karşı karşıya gelecek derecede mücadeleden dışlanır; neticede Yunan kuvvetlerine sığınmak suretiyle ömrünün geri kalan kısmını önceleri Yunanistan'da, daha sonra Ürdün'de tamamlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 150'likler adıyla bilinen vatan hainleri listesinde yer alan Ethem, 1938'de resmen affedilmesine rağmen Türkiye'ye dönmemiştir.
Bugünlerde onun hain olmadığı, siyasi olayların sürüklemesiyle istenmeyen bir noktaya gelerek dışlandığı fikrinden hareketle itibarının iade edilmesi yolunda kampanyalar yürütülen Çerkes Ethem'in ele aldığımız konu bakımından önemi, "vatanseverlik" kavramının siyasi ve tarihişartların seyrine göre ne kadar hızla yer değiştirebildiğine örnek teşkil etmesindedir. Neticede işgalci Yunan güçlerine sığınmış olsa da Ethem, şüphesiz Türkiye düşmanı değildi; öyle olsaydı canını, sağlığını ve ailesini tehlikeye atarak yıllarca cephe cephe gezinmez, etrafında topladığı mahalli kuvvetlerle Yunan işgalini durdurmaya teşebbüs etmezdi. Onun dramını, siyasi basiretinin yetersizliğinde aramak gerekir; eğer siyasi açıdan yeterince basiretli davranabilmiş olsaydı, Ankara'daki Meclis Hükümetiyle arasını açmak bahasına Kuvvei Seyyâre'nin düzenli orduya katılmayacağı noktasında diretmek yerine uzlaşmayı seçmesi gerekirdi. Öyle olması gerekirdi çünkü Ankara, Milli Mücadele'nin başlarında gerekli askerigüce sahip olmamasına rağmen büyük bir kararlılık ve uzak görüşlülükle meşruluk yolunu takip etmiş, Ankara'daki hükümeti Milli Mücadele'nin meşru temsilcisi gibi sunmuş ve o yolda gerek yabancı ülkelerle, gerek İstanbul'daki hükümetle ilişkilerini dikkatle ayarlamaya çalışmıştı. Çerkes Ethem ve o günlerde Milli Mücadele'yi destekleyen diğer efe topluluklarının farketmekte geciktikleri şey, kamu adına işleyen bir otorite ile bir çetenin farklı tarzda davranmaları gereği idi.
Bu hadiseler zincirini yeniden hatırlatmakta fayda var çünkü, bugünlerde kendilerini her nedense milliyetçi yerine "ulusalcı" diye niteleyen cenahtan bazı grupların, durumdan vazife çıkararak silahlı-silahsız organizasyonlar kurmaya heves ettikleri görülüyor. Bu çetelerin yakayı ele veren ve tutuklanan mensuplarının, şimdilerde derin bir hayal kırıklığı yaşadıklarını tahmin edebiliriz. Şöyle düşünüyor olmalılar: "Devletin, mevzuat sebebiyle eli kolu bağlı kaldığı yerlerde kendini savunmak için bizim gibi vatansever, gerektiğinde risk üstlenebilen elemanlara ihtiyacı var; biz devletin yapamadığını yapmaya çalışırken devletin bizi tutuklaması ne kadar acı bir çelişkidir!"
Bu akıl yürütme biçimi, çeteciliğin en mâsum boyutunu oluşturur; pratikte ise olup biten şey, kendisini devlete yardımcı veya devletin destekleyici görüp tanıtan eylemci topluluklarının bir süre sonra devlet gibi davranmaya başlamalarıdır. Çerkes Ethem, kendi adına devlet gibi davranmaya başladığı için Milli Mücadele'den diskalifiye edilmişti: Eylem gücü vardı, kendi hukukunu kendisi icra ediyordu ve halktan keyfince para topluyordu. Bu gibi hallerde aynı toprak üzerinde iki gücün neticede birbiriyle çatışması mukadderdir; öyle oldu ve Ethem kaybetti. Bugün olup biten şey ise, devletin, ne kadar ulvi ve milli amaçlar taşıdığını savunursa savunsun bir suç örgütünü tasfiye etmesinden ibarettir.
Yıllarca devlet memurluğu yaptığı halde devletin temel mantığını anlayamayanların hali ibretlik bir numûne.
Etiketler:
vatanseverlik çetecilik ve çerkes ethem meselesi ahmet turan alkan