NAZIM HİKMET'İN BÜYÜK HATASI: ÇERKEZ ETHEM
İnsanlara hain demek o denli kolay telaffuz edilir hale geldi ki . Bu kimse artık hayatta değil ise vatan haini yaftasını yapıştırıp bunu dillendirmek daha kolaydır. Zira ölüler artık kendini savunamaz.
17-08-2007 - 5 kez okundu
Ve 29 Aralik Kütahya :
4 top
ve 1800 atlı bir ihanet
yani Çerkez Ethem,
bir gece vakti
kilim ve hali yüklü katirları,
koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
düşmana geçti.
Yürekleri karanlık,
kemerleri ve kamçılari gümüşlüydü,
atları ve kendileri semizdiler...
Nazım Hikmet / Kuvayi Milliye Destanı - 3.Bap
Bize öğretilen tarih , çok kez yanlı hatta bazı zamanlar tamamen yanlışken , neye yada kime inanacağımız konusunda ciddi travmalar geçirmekte olan bir toplumuz . Üç beş kişinin elinden yazılan tarih metinleri , haliyle sadece hakim ideolojiyi destekleme vazifelerini ifa ediyorlar. İktidarda olanın tarihe , kendi lehine bazı ayarlar verdirmesine karşın , muhalefette olan kesimin tarihsel olguları daha dürüstçe inceleme altına almasını beklemek , hepimizin hakkı. Hal böyle iken de , çok uzun süredir devam eden bu tarih yazımına farklı alternatifler üretilmesi için bağımsız tarih araştırmacıları ve epik şiir yaratıcılarına çok iş düşüyor.
Hangi cenahtan olursanız olun , eğer vicdan sahibi iseniz diğerleri ile kesişeceğiniz bazı noktalar olacaktır. Nazım Hikmet mi yoksa Necip Fazıl'mı gibi insana saç baş yoldurtacak cinsten ikilemleriniz yoksa , öteki taraftan da olsanız , diğerinin hakkını da teslim etmeniz gerekir. Sonra kendi sahanıza veyahut kendi bahçenize dönersiniz . Diğerinin bahçesinden geçerken , yarım yamalak da olsa bir çiçek koklamanızın , o fikri sabit halleriniz üzerinde olumlu bir etkisi olur ise, bu da ne ala yanınıza kar kalır. Memleket , A.Türkeş'in dahi ansızın ' Dört Nala gelip uzak Asya'dan...' diye Nazım Hikmet şiiri okuyarak , herkesi derin hayret ve düşüncelere sevk ettiği büyük sendromlar yaşamışken , sizinkisi devede pire kalır , yani uzun sözün kısası endişelenmeyiniz .
Velhasıl Nazım Hikmet de , siz ister beğenin ister beğenmeyin büyük şairdir. Tanrıtanımazdı diye itiraz edecek olanların , sakinleşmeleri için etraflarına biraz daha iyi bakarak , bu gördükleriniz Tanrı tanımış da ne olmuş diye düşünmeleri önerilebilir. ' Müslümanlık nerede..Bizden geçmiş insanlık bile ' diyen Mehmet Akif'e katılmamak mümkün mü ? O halde , müslümanım diye bas bas bağırıp her türlü hileye düzene başvuran yerine , Tanrı tanımazım diyen Nazım Hikmet'le yarenlik edeyim , en azından inancı konusunda dürüst olduğundan bari sinirlerim bozulmaz , diye düşünmek de pek ala mümkün.
Anadolu'nun tam ortasında duruyoruz. Dava sahibi pek çoklarının yaşadığı topraklar üzerinde , bugün serseri mayın gibi ordan oraya koşturan nesiller yetişmiş. Bir zamanlar , onaylayın yada itiraz edin bir davaya baş koymuş , bu uğurda çocuklaşmış , acılar çekmiş hatta canından olmuş insanların ruhları , bugün bizleri seyrediyor. Şeyh Bedreddin de bunlardan biri. Resmi tarih kitaplarında sıradan bir asi yada eşkiya gibi bahsedilen Bedreddin yüzyıllar sonra Nazım Hikmet'in mısraları ile bizlere tekrar anlatılmış iken Şair'in kıymetli bir iş yaptığını reddetmek abesle iştigal olur.
Ne diyordu Nazım Hikmet ;
Yagmur çiseliyor.
Serezin esnaf carşısında,
bir bakırcı dükkanının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.
Yagmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yagmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Nazım Hikmet / Şeyh Bedreddin Destanı
Tanrı bugün , Bedreddin'in karşısına çıkıp üç beş kelam etmeyi bahşetse veyahut delice ama tarihimizdeki bazı kişilere mektup yazabilsek ve bunlar muhakak muhatabı tarafından okunacak olsa söylenecek o kadar çok şey var ki ; Siz bana şeyh sözünü ilk sevdiren Bedreddin tarihte yaşadınız ve kayboldunuz. Biz ise , şuanda tarihi yaşıyor ve günlerimizi nereye gideceğimizi bilmeden ziyan ediyoruz. Nereden geldiğimizi biliyor fakat nereye gideceğimizi tasavvur edemeyecek yada bir ideale bağlanmayacak kadar , etkisiz hale getirildik . Tarih kitapları sizden alelade insanlar gibi bahsediyorsa , bizim halimiz gerçekten içler acısı. Ancak , sizi biliyor ve seviyorken , sizin döneminizde kimin padişahlık ettiğini , şuanda hatırlayamıyor olmak , yerin yedi kat dibine mahkum edilmiş bir dünyada belki de tek olumlu hasletimiz. 1.Mustafa veyahut 2. Mustafa artık çok da önemi yok ...
İnsanların yerin yedi kat dibine mahkum edildiği bir dünyamızı dehlizlerden ibaret düşünürsek , öteki dehlizlerden gelen çığlıklar işitiriz. Bu sesler , emperyalist ulusların esareti altında çırpınan insanoğlunun haykırışlarıdır. Dillerini bilmediğimiz pek çok insanla aynı kaderi paylaşıyoruz. Ancak tuhaf bir ortaklık duygusu hasıl olmalı ki ; Dillerini bilmesek de acı çektiklerini hissedebiliyoruz. Bu hassasiyeti kazanabilmesi için insanoğlunun biraz da şiire düşmesi lazım. Tarih kitaplarında İngiltere şurayı işgal etti de ondan sonra böyle oldu hikayelerinin ötesinde insan hikayeleri okuyup ağlamamız lazım belki de.
Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..
Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
Nazım Hikmet / Benerci kendini niçin öldürdü
Şiirde bahsi geçen Benerci , Kalküta'lı genç bir ihtilalci. İngiliz sömürgesi altında bulunan Hindistan'da İngiliz emperyalizmine karşı düzenlenen büyük Kalküta Mitinginin de katılımcılarından. Benerci'nin arkadaşları tarafından haksız yere ihanetle suçlanarak hain ilan edilmesinin ardından yaşadığı büyük ızdırap , bu topraklarda da yaşanmış onlarca hikaye ile benzer acılar taşımakta. Hayatında böylesi derin acılar yaşamamış veyahut dertten tasadan uzaklaşmaya çalışarak , kendini değersizleştirmiş olanların en azından başkalarının ızdıraplarını okumalarında , kendi gelişimleri açısından fayda olduğu muhakkak. Hindistan ve İngiltere denildiğinde sembolleşen bir kahraman yaratabilmek , okuyucunun gözünde milyonlarca mazlum Hintli'yi Benerci yerine koydurarak , sevdirmek ve bugün bile bir Hintli görsek insanda bunları karşısına çekip ' İngiliz emperyalizmine karşı milyonların toplandığı Kalküta mitinginde , uzun boylu, esmer , üzgün ama çok mağrur bir Benerci de vardı , deme isteği uyandırmak , çok büyük bir anlam içeriyor.
Peki nasıl oluyor da ; hayatının büyük kısmını kah hapishane köşelerinde kah yurtdışında velhasıl memleket hasretiyle geçirmiş Nazım Hikmet, ömrünü tıpkı kendisi gibi memleket hasreti ile geçirmiş olan Çerkez Ethem'in üzerini bu denli kolay çizebiliyor ?
Oysa Kuvay- i Milliye Destanı öyle çarpıcı satırlar ile başlamaktadır ki ;
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakİm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Destanın anlatımına kendinizi kaptırmanızdan kısa süre sonra , 3.bapta karşınıza çıkan şok edici mısralar ;
Ve 29 Aralik Kütahya :
4 top
ve 1800 atlı bir ihanet
yani Çerkez Ethem,
Ve 1800 atlı bir ihanet yani Çerkez Ethem ; Çerkez Ethem'in yanında 1800 atlı ile beraber düşman tarafına geçtiği büyük bir bilgi eksikliğidir. Zira kendisi pek çok gelişmenin ardından , o esnada bulunduğu Bandırma'daki yöre halkının zarar görmesini önlemek için , tek başına Yunan kuvvetlerinin yanına gelmiştir. Biz buna iltica etmiştir desek daha doğru olacak . Ayrıca Çerkez Ethem'in Türk askerine tek kurşun dahi sıkmadığı , tarih kitaplarında her okuduğuna inanan insanlarımız tarafından , muhakkak bilinmesi gereken, çok önemli bir noktadır.
İnsanlara hain demek o denli kolay telaffuz edilir hale geldi ki . Bu kimse artık hayatta değil ise vatan haini yaftasını yapıştırıp bunu dillendirmek daha kolaydır. Zira ölüler artık kendini savunamaz. Siz bir şeyler yapmaya , farklı sözler söylemeye çalışırsınız . Kimi zaman ' ayıptır , günahtır ' diye haykırmak istersiniz . Ama bazen savurduğunuz çığlık size geri döner. Geri dönse de dönmese de fark etmez zira siz kendi sesinizi duyarsınız , bu da çoğu kez size yeter. Ölmek kolay yok olmak mümkün değil diye düşünürsünüz. Bu ithamların tekerrür edip durması , yok olmanın kolay olmadığını göstermeniz için elinizden ne geliyorsa yapma hatta çocuklaşıp bir gece şehrin tüm duvarlarına hislerinizi ifade eden yazılar yazma isteği uyandırır içinizde. Farz misal ; Çerkez Ethem hain değildi...Çerkez Ethem Hain değildi.. Ama düşününüz ne büyük bir acıdır ki ; Bu büyük komutan yaşarken vatan hainliği ile itham edildi.
" Bugün dahi sebeplerini bilmediğim için izahtan mahrum olduğum sebeplerle memleketim, vatandaşlarım ve tarih huzurunda ihanetle tescil edilmiş durumdayım. Kat'iyen ithamların ağır mesuliyetine layık bir günahkar değilim. Fakat, hakikatleri tarafsız bir mahkeme huzurunda izah edebilecek miyim? Hayır. o halde gurbette devam edecek ve gurbette öleceğim. Ta ki akibetim günün birinde o ilk günlerin tarihini yazmak kimselerin dikkatini çeksin ve meseleyi baştan sona ele alsınlar. Belki çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler."
Çerkez Ethem'in hatıraları / Dünya Yayınları, İstanbul, 1962 s.123
Çerkez Ethem'in yukarıdaki anlatımı üzerinden Nazım Hikmet'e söylenecek pek çok söz var . Ortak bir ızdıraba sahip , yani yaşarken vatan haini ilan edilmiş , iki insanın öyküsü üzerine düşünüldüğünde , tamamen şahsımı alakadar eden özel hislerle ve meseleyi çok da romantikleştirmeden şunları söylemek mümkün.
Ben ; tepeden tırnağa ümit , hasret ve kavgadan ibaret bir şair tanıdığımda şu sözleri üzerimde derin bir tesir uyandırdı. O şair ' Gençler ne olur inanınız Nazım'a ..Amerikan filmlerinden daha fazla ' diye haykırıyordu. Allaha şükür bu zamana değin herhangi bir Amerikan filmine inanmışlığım yada koca koca adamların yada kadınların yaptığı türden ' aslında orda Amerikan askeri olması iyi olacak neden mi ...gerisi masal gerisi korkunç bir masal... ' gibi dahiyane tespitlerim yok aksine ne zaman bir yerde bir film çeviriliyor olsa , şairin bu sözleri aklıma geldi.
O şair sizdiniz Nazım Hikmet. ' Vatan ; Amerikan üsleri , Amerikan bombası , Amerikan donanması , topuysa , Vatan ; kurtulmamışsa kokmuş karanlığımızdan , ben vatan hainiyim ' diye haykıran sizdiniz. Sizden evvel bir başkası da aynı şeyleri söylemiş . Bunu öğrendiğimde gece miydi gündüz müydü , ben o esnada ne yapıyordum önemi yok . Ancak sizinle aynı ızdırabı yaşamış , farklı biçimlerde olsa da aynı idealleri paylaşmış bir başkasının daha varlığı ile onurlandım. Onun adı Çerkez Ethem idi. Onun , her tarafından alevler yükselmekte olan topraklar üzerinde , kendisine nerede ihtiyaç duyuluyorsa durup dinlenmeksizin , belki de sadece sizin gölgesinde sonsuz uykuya dalmak isteyeceğiniz bir çınarı kurtarmak için , o tarafa koştuğunu nasıl da bilmenizi isterdim. Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran , Afganistan ve Irak'ta yürüttüğü gizli operasyonlarda , ki çalışmalarının İstiklal Harbi'nin başarıya ulaşmasında ne denli büyük payı olduğunu ve Teşkilat'tan Anadolu'ya yağan mühimmat üzerine detaylıca münazara ederek , gösterdiği başarıları sizin de bilmenizi dilerdim. Yazdığınız gibi , yüreğinin karanlık olmadığını , siyasi bazı çekişmeler sonucunda ipinin çekildiğini , belki de sizi bıktırana kadar size izah etmeye çalışırdım .
Kuvayi Milliye Destanı'nı kaleme aldığınız cezaevinini düşününüz. Cezaevinde olma sebeplerinizi ve o esnada kimin Reis-i Cumhur olduğunu düşününüz. Ve Çerkez Ethem'i memleketinden uzaklaştıran nedenleri düşününüz.
Herhangi bir cenahın hakimiyeti altına girip sizi sevmekten vazgeçmeyeceğime inanınız , sizi dün seviyordum , bugün seviyorum yarın da seveceğim bunu unutmayınız .Ancak lütfen Çerkez Ethem'i de layık olduğu yere yani Şeyh Bedreddin'in , Karayılan'ın , Benerci'nin yanına , tarihimizin aydınlık yüzünün mensupları arasına alınız.
Bu arada ; Necip Fazıl Kısakürek'in yazımız ile doğrudan alakası yoktur bu nedenle , Necip Fazıl - Nazım Hikmet tartışmasına meyilli kimselerin başka platformlarına yönelmesini temenni eder , kendilerine muvaffakiyetler dilerim.
Peren Birsaygılı - Haber10
Etiketler:
nazım hikmet büyük hatası çerkez ethem