KAFKAS KRİZİNİN ÖĞRETTİKLERİ
Kurum olarak AB; yapısı, politik hedef ve amaçları açısından farklı da olsa, NATO gibi benzer bir bölünmüşlük sergilemektedir.
09-09-2008 - 5 kez okundu
Brüksel'de 1 Eylül'de yapılan Olağanüstü AB Zirvesi'nin geç toplanması tesadüf olmadığı gibi, Rusya'ya karşı yaptırımlar içeren ortak bir kararın çıkma ması da sürpriz olmamıştır. Kasımda yapılacak AB-Rusya Zirvesi'nin, iptali bir yana, ileri bir tarihe bile alınmaması AB içerisinde Rusya ile "diyalog" taraftarlarının etkin olduğunu göstermektedir. Rusya ile ortaklık anlaşması üzerine süren müzakerelerin Rusya'nın işgal ettiği "Gürcistan topraklarından" çekilinceye kadar "ertelenmesini" yaptırım olarak algılamamak gerekir. Bu tür müzakereler zaten uzun süreçlerdir. Kaldı ki müzakereler askıya alınmamış, ertelenmiştir. Müzakere sürecinin başlatılması için yeni bir konsey kararı gerekmemektedir. Rusya'nın AB Zirvesi'nde alınan kararlardan memnun kalmış olması ve kararı "sağduyulu" bulması da, "diyalog" kanadının AB içerisinde etkin olduğunu göstermektedir. Üzücü olan, NATO'dan farklı olarak birçok ekonomik ve ticari olanakları olan AB'nin gerekli kararlılığı gösterememesidir. Rusya'yı hedef almadan Gürcistan-AB ilişkilerini derinleştirmek, bu küçük ülkenin ekonomik ve politik istikrarını sağlamak AB için büyük bir sorun değildir. Bu tür bir politikaya karşı Rusya'nın hiçbir yaptırım olanağı olmadığı gibi bunu tehdit olarak algılaması ve savunması mümkün değildir. Bu yüzden Batı'nın atması gereken en önemli adım, şimdilik AB veya NATO üyeliği mümkün olmasa da Gürcistan'ı AB ve NATO'ya götüren sürecin başlatılmasıdır.
Bu süreci Gürcistan'ın "iç sorunlarını" çözdükten sonraki bir zamana bırakmak, kararı Rusya'ya bırakmak anlamına gelir ve inandırıcı değildir. Bu mantık doğru olsaydı "Batı-Almanya'nın" NATO üyeliği veya Kıbrıs'ın AB üyeliği mümkün olmazdı. Düne kadar Kıbrıs'ın "iç sorunlarına" rağmen AB üyeliğini savunan politikacıların bugün Gürcistan konusunda çekimser davranması kolay anlaşılır değildir. Bu tutum Türkiye için iki açıdan oldukça önemlidir. Birincisi, konu NATO içerisinde "ortak" savunma ve dayanışma politikası ile ilgilidir. Bugün Gürcistan için gösterilmeyen dayanışma yarın Türkiye için de sergilenebilir. "Ekonomik çıkarlar" tehlikeye girmesin diye Türkiye Rusya karşında yalnız kalabilir, şayet NATO içerisinde dayanışma işlemez, ortak bir politika mümkün olmaz ise. İkinci önemli konu Rusya'nın ciddi bir direnişle karşılaşmazsa, Orta Asya ve Kafkaslar'da eski etkinliği ihya etmek için yeni adımlar atmaya hazırlanmasıdır. Bu da genç cumhuriyetlerin bağımsızlığı yanında Türkiye'nin bu bölgedeki varlığının sonu demektir. Üzücü olan, Türkiye'nin de Almanya, Fransa gibi bugünkü ekonomik ve ticari çıkarları yüzünden tutarlı ortak bir politika yerine Rusya'ya karşı temkinli, hatta anlayışlı davranması, "Kafkasya Paktı" gibi girişimlerle NATO ve Batı içerisinde çok sesliliği derinleştirmesi, bir bakıma NATO üyesi değilmiş gibi "iki tarafa" mesafeli bir görünüm sergilemesidir.
"Kafkasya Paktı" sempatik bir düşünce de olsa, söz konusu ülkelere ve bu ülkeler arasındaki ilişkilere, (Türkiye-Ermenistan, Ermenistan-Azerbaycan, Azerbaycan-İran, Gürcistan-Rusya vs.) yüzeysel bir bakış bile, bu tür bir projenin, uzun nefes isteyen, küçük adımlarla başlaması gereken bir düşünce olduğunu görür. İyi niyetli böyle bir projenin başarısı için ilk adımın, ortak ve politik sorun teşkil etmeyen sahalarda ve en önemlisi uygun bir zamanda atılması gerekmektedir. Politik havanın en gergin olduğu savaş anında böyle bir girişimin hiçbir şansı olmadığı gibi, girişimin, iyi niyetli de olsa, ciddiye alınması mümkün değildir. Kaldı ki bu girişime sadece Rusya'nın sıcak bakması da şaşırtıcı değildir, zira Gürcistan krizinde Türkiye'nin NATO ve AB'den kopuk, Rusya ile diyalog içerisinde olmak isteyen bir ülke görünümü sergilemesi Rusya'yı Türkiye açısından rahatlatmakta ve NATO'da çok sesliliği derinleştirmektedir.
Türkiye kısa dönem ekonomik ve ticari çıkarlarını öne sürerek stratejik köklü kayıplara sessiz kalarak Gürcistan gibi genç cumhuriyetlerin bağımsızlığını tehlikeye attığı gibi, Rusya'yı caydırabilecek uluslararası baskının oluşmasına da destek vermemektedir. Hiç kimse Türkiye'den Rusya ile gerilim içerisine girmesini beklemese de, Türkiye'nin Rusya'yı tek başına ikna edemeyeceğini görmekte ve bölgedeki gelişmeleri bu yüzden merakla izlemektedir.
ALİ YURTTAGÜL - AVRUPA PARLAMENTOSU YEŞİLLER GRUBU SİYASiDANIŞMANI
Zaman, 06-09-2008 11.11 (TSİ)
Etiketler:
kafkas krizinin öğrettikleri