NART
NART

GİRİŞ
Kullanıcı Adı

Şifre





>Üye Değilim     >Şifremi Unuttum

ETİKET BULUTU

MÜZİK ÇALAR
2
35WERE~1.MP3
1
apsuva
12

Nart Ajans Reklam

HABERLER / Cemiyet Haberleri

Notice: Undefined variable: db in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/function.php on line 6

Warning: mysqli_query() expects parameter 1 to be mysqli, null given in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/function.php on line 6
ŞTIM MÜNTEHA GÜLSU İLE RÖPORTAJ

Ştım Münteha Gülsu. 23 Nisan 1983'te, Pınarbaşı'nda doğdu. İlkokulu Dikilitaş Köyü İlköğretim Okulu'nda, orta ve lise eğitimini ise Kayseri Kocasinan Argıncık Lisesi'nde tamamladı. Okul hayatı boyunca ve mezun olup avukatlık mesleğine başladıktan sonra da, Adıge gençlerine örnek olabilecek birçok çalışmada bulundu. Köyümüzün yetiştirdiği yeni nesil değerlerden biri olan Münteha için; şarkıcı, edebiyatçı, şair, tiyatrocu ve müzisyen kimliklerini saymak zannediyorum uygun olacaktır. Hali hazırda Ankara'da ikamet etmekte olan Münteha ile sitemiz adına bir röportaj yaptık.
05-01-2009 - kez okundu

Münteha, bizi kırmayıp sohbetimizi kabul ettiğin için teşekkür ediyoruz. Öncelikle... Çocukluğundan başlayalım istersen. Çocukluğun nerede ve nasıl geçti?

- Çocukluğumun büyük kısmı köyde, yani Dikilitaş'ta geçti. On yaşına kadar orada idim. Genel olarak değerlendirdiğimde, sakin ve uyumlu bir çocuktum. Huzurlu bir çocukluk dönemi geçirdim. Doğduğum günden itibaren, kalabalık ve bireylerinin birbirlerine saygı duyduğu güzel bir ailede büyüdüm. Halalarım, amcalarım; hatta babaannem ve dedemle her an beraberdim. Güzel bir çocukluktu!

- Çocukluğunda örnek aldığın, senin için yol gösterici olan biri ya da birileri var mıydı?

- Aslında çevremdeki herkes farklı farklı yönleriyle örnek bireylerdi. Hepsinden bir şeyler aldığıma, bir şeyler öğrendiğime inanıyorum. Ailem, akrabalarım, komşularımız... Özellikle yaşlıların anı ve hikayelerini, masallarını dinleyerek büyümüş olmak bana çok şey kazandırdı. Xeku kelimesini ilk onlardan duydum mesela. Sürgün hikayelerini ilk onlardan dinledim. Adıge nezaketini onların hitaplarında gördüm. Bilincimi onlar vasıtasıyla edindim.

Kısacası tüm aile fertlerim ve çevremdeki herkes, yetişmemde büyük emek ve etki sahibidir diyebilirim.

- İlkokul eğitimini köyde aldın. Bunu sana kattığı artılar ve eksiler neler oldu

- Artıları çok fazla. Hayata, ulaşabileceğim en yüksek notadan değil, biraz daha aşağılardan başlamış olmak maneviyatıma çok şey kattığı gibi geleceğimi şekillendirmeme ve hayat yolumu çizmeme de etki etti. Bazı şeylere ulaşmam, şehirde yetişen yaşıtlarıma nazaran çok daha zordu. Ama özgürdüm. Anadilimi öğrenme imkanım oldu en önemlisi; hayatımda sahip olduğum için en fazla şükrettiğim şeylerden birini verdi yani köyde büyümüş olmak bana; anadilimi...

Bir de şunu belirtmeden geçemeyeceğim; köy okulunda okurken, Adıgece konuşan çocukların cezalandırılması, hayatı ve içinde yaşadığımız şartları sorgulamama neden oldu ta o günlerden. Diaspora'nın ne demek olduğunu kitaplardan değil, bire bir yaşayarak öğrendim böylece. Aidiyetimi sorguladım çocuk aklımla. Neden iki dilli olduğumu, nereden geldiğimi ve nereye gitmem gerektiğini... Neden anadilimi konuşamadığımı, neden birilerinin bana bunu yasakladığını... Bu ülke için can veren dedelerimin hikayeleri daha da karıştırdı aklımı; "Onlar bu ülke için ölmüşlerse neden benim dilim yasak?" dedim daha o yaşlarda...

- İlkokuldan sonra, orta ve lise eğitimin için Kayseri'ye gittin. Bunun ne gibi zorlukları oldu senin için? O dönemi biraz anlatır mısın?

- Küçüksün. Henüz on yaşındasın. Annen baban yanında değil. Yaşadığın ortamdan tamamen uzaklaşıyorsun. Kendi kültürünle taban tabana zıt bir kültürün ve bu kültürün içinde yetişmiş yaşıtlarının arasına düşüveriyorsun birdenbire. Afallıyorsun! Bazen bunalıyorsun, aileni özlüyorsun, kaçış yolu arıyorsun; ama kalmaya mecbursun! Aslında o yaşta bir çocuğun kaldırması oldukça güç bunları. Ama ben başardım! Ve bu başarımı, içinde bulunduğum şartlara rağmen gösterdiğim olgunluğu yine beni yetiştiren kültüre bağlıyorum.

Zordu. Ama iyi ki yaşamışım! Biraz daha büyüdüm!

- Liseden sonra güzel bir başarı sergiledin ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandın. Bununla beraber Uzunyayla Kafkas Derneği günlerin başladı. Bize o dönemden bahseder misin biraz?

- Liseden mezun olduğum yıl, yani 2001'de İÜHF'yi kazandım evet. En büyük hayalimdi zaten avukat olmak. Bununla birlikte, Uzunyayla derneği de girdi hayatıma. Ve oradaki güzel insanlar, güzel dostlar... Ve de sahne! İlk defa Uzunyayla Derneğinin bir gösterisinde söyledim weredlerimizi sahnede; 2002 yılıydı. Aslında 9-10 yaşlarından beri müziklerimize ilgim vardı. Hatta çocukken topladığım ve sürekli dinlediğim, cızırtılı sesli yüze yakın kaset hala durur. Tesadüf değildi yani sahneye çıkmam; ama heyecan vericiydi. Çünkü bir hayalim daha gerçekleşmiş oluyordu böylece; Kuşha Doğan'ın onlarca yıllık kasetlerinden, Nalçik'ten gelen ve sesi zar zor seçilen cızırtılı kayıtlardan bin bir emek ve uğraşıyla seçip dinleyerek daha sekiz-on yaşlarında ezberlediğim şarkıları sahnede söylüyor olmak inanılmaz büyük bir mutluluktu benim için!

Sonrasında tiyatro ve edebiyat geldi. Uzunyayla Derneği tüm bunların başlangıç noktasıdır benim için. Bu nedenle yeri ayrıdır bende. Oradaki insanların da farklı bir değeri vardır, orada yaşadığım anıların da...

- Xabze ve dilin kazanılması ve yaşatılması açısından, ailelerin ve derneklerimizin yeri nedir sence?

- Çocuk bir çamursa, aile kalıbıdır. O şekillendirir yepyeni, tertemiz bir dimağı. Şayet aile yetersizse, ne dernek bir şey verebilir bireye, ne okul, ne de cemiyet...

İkinci sırada toplum gelir, ailenizde öğrendiğiniz şeyleri toplumda yaşar, pekiştirirsiniz. Dernek de bunun gibidir, öğrenmeden ziyade uygulama mekanıdır yani. Öğretmez mi Mutlaka öğretir. Ama kısıtlıdır öğretebilecekleri.

Dil, kültürün temel taşıyıcısı. "Wunekoş" kelimesinin bulunmadığı bir dilde konuşarak Adıgelik yaşayamazsınız! "Wunafe" kelimesinin geçmediği bir dilde "wunafe" yapamazsınız. "Kaşenlik" ifadesinin tam karşılığının olmadığı bir dile sahip toplumda birbirinizle kaşen olamazsınız! Bu bağlamda diyebilirim ki; dil yoksa Adıgelik de yok!

Ben yine Uzunyayla Derneği'nde Adıgece hocalığı yaptığım için, yani tecrübelerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; bizim dilimiz aile dışında kolay kolay öğrenilebilecek bir dil değil. Muhakkak surette evde duymak ve konuşmak gerekiyor. Dil açısından derneklerin, dilin kıymetini göstermenin, yani "dil bilinci" aşılamanın ötesine geçebileceğini maalesef zannetmiyorum. Ama bilinç aşılamakta önemliler evet. Öğrencilerimin, evde ailelerine "Benimle Adıgece konuşun!" şeklinde uyarılarda bulunduklarına şahit oldum mesela. Bu büyük bir adım, önemli bir başlangıç!

- Adıgeliğin hayatındaki yeri nedir? Hayatını ve davranışlarını nasıl şekillendiriyor?

- Bence Adıgelik, eski atasözümüzde de söylediği gibi; insan olabilmektir. Kimseyi incitmeden, rahatsız etmeden, yorup üzmeden; kimseye yük olmadan, herkese saygı duyarak ve herkesi severek ve bunların yanı sıra içinde bulunduğun topluma mümkün olabildiğince fayda katarak, bir şeyler kazandırarak yaşayabilmektir.

Ben doğduğum günden bu yana xabze'ye göre yetiştirildim. Bu bana ağır gelmedi. Ve şimdi, xabze'nin o kendine has nezaketinin olmadığı ortamlarda, sudan çıkmış balığa dönüyorum. Beni ben yapan değerlerin bunlar olduğuna inanıyorum. Ahlak, namus, erdem, terbiye, nezaket... Tüm bunları içeren bir gelenekte yetişmiş olmak bana mutluluk veriyor.

Ve en nefret ettiğim cümle: "Eskidendi o!"

Hiçbir şey eskiden değildi! Adam olana, olabilene! Yaşatmak isteyene! Xabze kendisine ağır gelmeyene! Gocunmayana! Atalarına layık olmak isteyene! Hiçbir şey eskiden değildi! Biz eskittik her şeyi işte. Biz çürüttük. Biz çöpe attık, anlatabiliyor muyum? Kızıyorum birilerine. Kendime de tabiiki! Nereden nereye diyorum... Üzülüyorum.

- Bu konuya değinmişken şunu da soralım: Çocukluğundaki Uzunyayla ile bugünkü Uzunyayla arasında bir fark var mı ? Varsa ne yönde ve nasıl?

- Çok fark var! Çok fazla! Öncelikle, inanılmaz bir nüfus farkı var. Ve bu nüfus farkının yani Uzunyayla'da yaşayan insanların azalmasının ve yaş ortalamasının gittikçe yükselmesinin getirdiği bir "yaşam sevinci erozyonu" var tabir-i caizse o topraklarda. İnsanlar gülümsemiyorlar. Gülümseyemiyorlar! İnsanlar hasretler! Sevdiklerine, geçmişlerine, evlatlarına, rahat bir hayata ve yitirdikleri değer yargılarına... Düşündüğüm zaman görebildiğim tek olumlu değişim, teknolojiye ve makinalaşmaya dair... Ama insanlar bunun da tadını çıkartamıyorlar. Çünkü yapayalnızlar.

- Yazılarında da genellikle bunlardan, yani Uzunyayla insanının yalnızlığından ve mahzunluğundan bahsediyorsun. Bu konuyla alakalı başka neler söylemek istersin?

- Aslında bu konuda çok fazla destek de aldım, çok fazla eleştiri de... Ama gördüklerimi abartmıyorum ya da bazılarının zannettiği gibi mikromilliyetçilik yapmıyorum! Oradaki insanlar sessiz. Adıgeliğin getirdiği bir nezaket var üzerlerinde ve bana sorarsanız, çoğu zaman gereksiz bir nezaket. Nezaketten kastım, feryat etmeme durumu, anlatabiliyor muyum? Yani en ufak bir şeyde basmıyorlar çığlığı, "Hani bana, hani bana!" diye bağrışmıyorlar!

Yıpranmışlar. Yüzlerine baktığınızda, ayazdan yanmış bir ten ve bakımsızlık görüyorsunuz. Gözlerinde ise hasret... Çoğu, yılda iki kez görüyor şehirdeki çocuğunu. Kendi başına yaşamaya çalışıyor, yaşlı vücuduna rağmen sürüklüyor işte o kadar işi gücü...

Bunları düzeltebilmek için büyük bir güç lazım, birlik ve beraberlik; ya da belki seferberlik! Benim elimden gelen ise yazmak. Anlatmak. Dile getirmek. Birilerinin dikkatini çekmek. Belki birilerine özletmek Uzunyayla'yı, yılda bir kez de olsa gitmesini sağlayabilmek... Başarabiliyor muyum bunları bilmiyorum. Ama amaçlarım bunlar işte. Başka hiçbir şey değil!

- Anlıyoruz... Söyleşimizin sonuna doğru gelirken, şu anki hayatından bahseder misin bize biraz? Neler yapıyorsun, faaliyetlerin devam ediyor mu Geleceğe dair hayal ve düşüncelerin neler?

- Şu anda Ankaradayım. Serbest avukatlık yapıyorum, meslekte yeniyim henüz. 5 ay oldu.

Müzik adına çok fazla üretebildiğimi söyleyemem. Evde kendi kendime çalıp söylemekle yetiniyorum maalesef. Yorulduğumdan ya da geri plana çekildiğimden değil; Ankara'da biraz yabancıyım galiba henüz. Edebiyata gelince; birkaç sitede ve dergide yazıyorum; dilerim beğenerek okuyordur herkes.

Gelecek içinse, her genç kadar umutluyum diyebilirim. Ne daha fazla, ne daha az. Ama "gelecekte Adıgelik" derseniz... Uçan kuşun arkasından koşmakla yetişilmiyor maalesef derim. Acı, ama durum bu. Uyanış var, bilinçlenme var. Ama giden de gitti tabir-i caizse. Geri dönüşü imkansız sanki. Yine de umutsuz olmamak lazım.

Kendimi gelecekte nerede gördüğüme gelince... Bunu kestirmek zor aslında ama hayallerime bakarsak, kitabım olsun istiyorum ben. Yazmak istiyorum. Bir de şarkı söylemek istiyorum; beni dünyadan uzaklaştıran, farklı ve içimde kalmış gizli bir dünyaya götüren şarkılarımızı seslendirmek istiyorum ölene kadar. Onları duyduğumda değişiyor her şeyin rengi, anlatması çok zor. Çok farklı bir duygu bu.

Sahnedeyken, gözlerimi yumarak söylemek geliyor içimden. Daha anlamlı söylerdim aslında öyle olsaydı.

- Son olarak, sitemizi ziyaret eden dostlarımıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı ?

- Öncelikle size çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için. Ziyaretçilerimize ise gönüllerince bir yıl diliyorum. Bir de; lütfen anadilimizi öğretsinler çocuklarına. Herşeyin başı anadil ve korkarım, günün birinde her şeyin bir sonu olacaksa eğer, o da yine anadil olacak.

- Yinaliquey.Net Adına Çok Teşekkür Ediyoruz. - Ben teşekkür ederim. Ştım Münteha Gülsu
Röportaj:Yinaliquey.Net

Etiketler:
ştım münteha gülsu ile röportaj

YORUMLAR

Fatal error: Uncaught Error: Call to undefined function mysql_query() in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/yonet/user.class.php:23 Stack trace: #0 /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/yorum.php(19): user->user() #1 /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/haberler.php(80): require('/home/nart/publ...') #2 {main} thrown in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/yonet/user.class.php on line 23