KIBRISLI ÇERKESLERİN DRAMATİK TARİHİ
21 Mayıs 1864 tarihi, Çerkesler için "sürgün" veya diğer bir deyişle "soykırımın" başlangıç tarihi olarak biliniyor. Kıbrıs'a da göç eden Çerkeslerle ilgili konuşulmayan, tartışılmayan birçok konuyu Muhittin Tolga Özsağlam Havadis için yazdı.
"Kıbrıs'a gelen Çerkeslerle ilgili dönemin İngiliz konsolosu R.H.Lang şunları söylüyordu: Samsun'dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs'a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır"
30-05-2009 - 5 kez okundu
Çerkeslerin sürgündeki 145. yılı...
Muhittin T. Özsağlam
21 Mayıs 1864 tarihi, Çerkesler için "sürgün" veya "diğer bir deyişle "soykırımın" başlangıç tarihi olarak algılanmaktadır. Çerkes ve diğer Kafkas halklarının 1800'lü yılların başından itibaren yaşamaya başladıkları dram, 1864'ten itibaren akıl almayacak bir boyuta ulaştı. Çerkeslerin güzel kızlarından, yemeklerinden ve savaşçı, cesur karakterlerinden halk arasında sürekli konuşulur fakat Çerkeslere ilişkin ülkemizde sağlıklı bir bilgiye sahip olunduğunu söyleyemeyiz.
Çerkesler Hindo-Avrupa ve Ural-Altay dil gruplarına ait olmayan kendilerine has bir dili kullanmaktadırlar. Çerkesler tarafından kullanılan Kabartay, Adige, Ubıh ve Abhaz dilleri arasında da farklılıkların olması gözden kaçmamaktadır. Özellikle coğrafi koşulların "dil" alanında farklılıkları derinleştirdiği düşünülebilir. (Kafkasya'nın dağlık bir yapıya sahip olması ve ulaşım ve iletişimin minimum düzeyde gerçekleşmesi, Çerkeslerin farklı dil ve lehçelere sahip olmalarına neden olduğu savı çok yaygındır). Türkiye'de tüm Kafkas halklarına Çerkes ismi verilir. Bu görüş zaman içerisinde batılı kaynaklar ve akademi çevreleri tarafından da benimsenmeye başladığı görülmüş... Oysaki Rus ve özellikle Sovyet resmi tarihçileri "Çerkeslik" etrafında bir birlikteliliği engellemek için... Çerkes olarak adlandırılan grupları (aynı etnik kökenden gelmelerine karşın) farklı "ulusal" kimliklere ayırmaya çalışmışlardır! Öyle ki, günümüzde özellikle Abhazların bir kısmı kendilerini "Çerkes" üst kimliği çerçevesinde tanımlamaktan kaçınmaktadır. Oysaki, etnik ve gönül bağının özellikle Gürcü istilasına karşı nasıl ortaya çıktığı hatırlardan çıkmamaktadır...
Çerkeslerin Anavatan'ı Kuzey Kafkasya yıllarca çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Tarih içerisinde gerek Tatar Türkleri, Moğollar gerekse Grekler bu bölgeye hakim olmak istemişlerdir. Savaşçı bir toplum karakterine sahip olan Çerkesler yıllarca bağımsızlıklarını kurdukları prensliklerle korumayı başarmışlardır... Rusya Çarlığı'nın batılılaşma ve yayılmacı düşünce çerçevesinde harekete geçmesiyle birlikte Çerkesler için dramatik şekilde sonlanacak olan Kafkas savaşları dönemi de açılmış oluyordu... 1864 yılı Çerkesler için artık anavatanlarından yani Kuzey Kafkasya'dan uzakta yaşamaya tam anlamıyla başlaması anlamına gelmekteydi...
Çerkesler o dönemde belki de yine "reel politiğin" kurbanı olmuşlardı. Kuzey Kafkasya'ya hakim olmak isteyen Rusya Çarlığı ve Britanya İmparatorluğu ile birlikte hareket eden Osmanlı İmparatorluğu'nun "çıkar" savaşlarının arasında kalmışlar, kısacası "Büyük Oyunun".
Kafkas Savaşları'nın sonucu Çerkesler için tam bir felaketti. Çerkesler anavatanlarından koparak çoğunluğu Osmanlı vilayetlerine olmak üzere dünyanın dört bir yanına sürgüne gitmek zorunda kalmışlardı...
Balkanlar'da Romanya'dan, Kosova'ya, Bulgaristan'a ve Yunanistan'a kadar Çerkesler sürgün gitmişler... Hatta bazıları Beyaz Rusya ve Polonya'ya gitmek zorunda kalmışlar, bir bölümü ise ABD ve Kanada'ya kadar uzanmışlar... Büyük çoğunluk ise, Türkiye'nin İç Anadolu, Marmara ve Ege bölgelerine göçmek etmişler... Geriye kalanlar ise, Osmanlı'nın Orta Doğu vilayetlerine gitmişler... Kıbrıs, Suriye, Ürdün, Mısır ve İsrail Çerkeslerin Orta Doğu'da göç ettikleri noktalar oldu... Yaşanan felakete ilişkin dönemin görgü tanıklarının yazdıkları raporlar ve yaptıkları haberlerle felaketi daha iyi anlamamız mümkündür...
Kıbrıs'a gelen Çerkesler
Kıbrıs'a gelen Çerkeslerle ilgili dönemin İngiliz Konsolosu R.H.Lang şunları söylüyordu: Samsun'dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs'a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır.
Rus araştırmacı A.P.Berge'nin ifadesi ise şöyleydi: "Novorovski koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anansız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı."
Sürgün sürecinde yaşanan dram sürgün sürecinden sonra değişik boyutlarda da derinleşerek devam etti. Çerkesler hiç tanımadıkları veya kültürel olarak adapte olmakta zorlanabilecekleri çeşitli bölgelere yerleşmişlerdi. Sorun adaptasyonla sınırlı değildi, o dönemde Osmanlı coğrafyasında yer alan özellikle İngiliz ve Fransız misyonerler birçok Çerkesi "lejyoner asker" olarak orduya katmak için ülkelerine ulaştırmaya başlamışlardı. Böylesi bir yapı ailelerin de süreç içerisinde bölünmesi anlamına gelmekteydi. Ekonomik ve sosyal zorlukların bu tür olguların ortaya çıkmasında birincil rol oynadığını söyleyebiliriz.
Sürgünde asimilasyon!
Çerkesler sürgün olarak gittikleri yerlerde olabildiğince bağlı bulundukları devlete "hizmet" etmişler ve "sadakat" duymuşlardır. Azınlık durumunda bulunan ve esas anavatanından uzak olan etnik bir topluluğun bu noktada daha farklı davranması da beklenemezdi zaten... Çerkesler özellikle bulundukları ülkelerin polis teşkilatlarında ve silahlı kuvvetlerinde önemli görevleri üstlenmişlerdir. Türk Kurtuluş Savaşı'nda da Çerkeslerin katkıları azımsanmayacak ölçüde olduğunun altını çizmeden geçemeyeceğim.
Çerkeslerin sürgündeki en büyük sorunu asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları olmuştur. Çerkesler kendi kültürlerini ve dillerini korumaları konusunda yıllarca bulundukları ülkelerde zorluklarla karşılaşmışlardı ve hala daha karşılaşmaktadırlar. Ürdün'de Çerkeslere ilişkin göreceli olarak daha demokratik ve daha pozitif yaklaşımın olması nedeniyle bu ülkede yaşayan Çerkesler en azından ana dillerini korumayı bir şekilde de olsa başarmışlardır.
SSCB döneminde, Kafkasya'da yani anavatanda bulunan Çerkeslerle ilişkinin çok düşük düzeyde olması diasporadaki Çerkeslerin kültürlerini kaybetmekle yüz yüze kalmalarına neden olmuştur. Özellikle Türkiye'de farklı etnik toplulukların kültürel faaliyetlerine ilişkin son döneme kadar yasakçı bir zihniyetin hakim olması Çerkeslerin de asimilasyon tehlikesi ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Özellikle büyük kentlerde yaşayan çoğu Çerkesin ana dilini ve kültürünü daha kolay kaybetme sürecine girdiğini söylemek doğru olacaktır...
Kırsal alanda yaşayan Çerkeslerin ise, anavatandan uzakta kendi kültürel yapılarını korumakla birlikte bu koruma anavatanla ilişki olmadığı için daha ankronik bir toplumsal yapının da süreklilik haline gelmesine neden olmuştur...
Günümüzde yaklaşık olarak dünya genelinde 7 milyon kadar Çerkesin yaşadığı öngörülmektedir. Anavatan Kafkasya'yla son dönemde ilişkilerin yoğunlaşması, Türkiye'deki demokratikleşme sürecinin ortaya çıkması (en güçlü ve en kalabalık Çerkes diasporası Türkiye'de yaşadığı için Türkiye örneğine vurgu yapmaktayım) diasporadaki Çerkeslerin kendi kültürel kimliklerine ve ana dillerine daha fazla sahip çıkma şansını yaratmıştır. Yıllarca anavatandan uzak şekilde sürgünde yaşam süren Çerkesler süreç içerisinde yaşadıkları coğrafyalarda egemen olan kültürlerin etkisinde kalmışlar ve Araplaşma, Türkleşme, İsrailleşme, Lehleşme, İngilizleşme v.b kültürel dokularını kaybedecek süreçlere dahil olmuşlardır.
Diaspora'daki Çerkesler
Diasporadaki Çerkesler günümüzde yeniden kendi kimliklerini ve anadillerini bulmaya çalışıyorlar. Bu noktada anavatanda yaşayan Çerkeslerle bir köprüyü oluşturmuş durumdalar. Özellikle Türkiye'deki Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun yaptığı çalışmalar küçümsenmeyecek niteliktedir. Çerkeslerin yaşadıkları sorunları ve tarihsel acıları şovenist bir dile başvurmadan dile getirmeye ve çözüm önerilerini ortaya koyan Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun çalışmaları takdire değerdir.
Dünyada birçok halk acılarla yaşamak zorunda kalmıştır. En acısı insanların anavatanlarından uzak şekilde hayata devam etmeleri sanırım. Göç eden halkların özellikle yeni kuşakları yıllar içerisinde daha derin bir travmayı yaşamaya başlıyorlar. Atalarının bırakmak zorunda oldukları coğrafya ve doğup büyüdükleri, şu anda yaşamakta oldukları coğrafya arasında bir çelişik durum söz konusu... Anavatandan uzakta olmak zor, peki doğup büyüdüğünüz vatandan uzak olmak...! Sanırım Çerkes Diasporası'nın karşılaştığı bir çelişik durum söz konusu şu anda, tüm diğer Diasporaların karşılaştığı gibi...!
http://www.havadiskibris.com
Etiketler:
kıbrıslı çerkeslerin dramatik tarihi