HEPİMİZ ÇERKESİZ, HEPİMİZ ADIGEYİZ...
Çerkesler (Adıgeler),
Kuzey Kafkasya Halkları;
Kuzey Kafkasya'da çıkan her yangında, her sorunda daha sıkı sarıldığımız "Kuzey Kafkasya Halkları Kardeştir" söylemi üzerine, kritik bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde bir kez daha düşünmenizi istiyoruz. "Kuzey Kafkas Halkları/Halkı"; "Kafkas Halkları/Halkı" veyahut ta "Adıge-Abhaz" (işlerine gelince buna Osetleri de katıyorlar) gibi söylemlerin bugün ne anlama geldiği; neye yarayıp yaramadığı; kimlerin çıkarlarına hizmet ettiği üzerine de...
10-04-2010 - 5 kez okundu
Halklarımız özellikle diasporada kendilerini ifade edebilecekleri, çıkarlarını savunabilecekleri mekanizmalardan ve politik örgütlenmelerden yoksun oldukları için bu "tarih, kültür, gelenek görenek" eksenli ve içerikli "birlik olmayan/şekilsiz birlik" uzun zamandır bizleri politik olarak manipüle etmek için kullanılıyor. Ve ne yazık ki bundan en çok zarar gören de hem anavatanda hem de diasporada biz Çerkesler (Adıgeler) oluyoruz.
Çünkü "tarih, kültür ve gelenek görenek" eksenli bu birlik, birileri düğmeye basınca "siyasi" bir içerik kazanıyor, ama gereksiz olduğunda veya biz Çerkeslerin çıkarları söz konusu olduğunda birden "kültürel bir kimliğe veya birliğe"; Çerkeslerin siyasallaşmalarının ve kendi ulusal çıkarlarının önünde bir barikata dönüşüyor. Hayatın akışını "siyaset" belirlediği için de biz Çerkesler hep birilerinin kuyruğuna takılmak veya birilerine angaje olmak zorunda kalıyoruz.
İşte dün canımızla kanımızla desteklediğimiz; Kuzey Kafkasya Halkalarının yaşadıkları sorunlardan birinci derecede sorumlu olan RF ile stratejik ortaklık kurarken, "200. Yıl kutlamaları" düzenlerken, sürgün değil "muhacir anıtı" dikerken "sizleri anlıyoruz" dediğimiz bir kısım Abhazlar bile "Adıgeler kursunlar derneklerini, doya doya yaşatsınlar kültürlerini" diyorlar. Bu söylemin Türkçesi; "Abhazya'nın yedek gücü olarak kalın", "politikayla uğraşmayın", "RF ile sorun çıkarıp başımıza iş açmayın"dır.
Bugün "Kuzey Kafkasya Kardeşliği"nin de, "Adıge-Abhaz Birliği"nin de pratikte tek anlamı vardır: Kuzey Kafkasya Halklarını emperyalist RF'nun işine gelen politikalara angaje etmek.
Bu "kardeşlik" veya "Birlik", RF'nun Abhazya'ya ihtiyacı olduğunda Abhazların yanında savaşmamız için kullanılmıştı ve bugün bize yasal bir mitingi veya en demokratik talepleri dile getirmeyi bile çok gören, "şiddete karşıyız" diyerek "barış-huzur" nutukları atan en "güvercinler" bile o günlerde "şahin" kesilmişlerdi. Şimdi de RF'nun "sürgün ve soykırım" suçlamasıyla uluslararası platformlarda zor duruma düşmemesi için kullanılıyor.
Biz diasporada ne dersek diyelim, anavatan Çerkesya'da ve tüm Kuzey Kafkasya'da hem kendi dinamikleriyle gelişen hem de bölgede çıkarları olan güçler tarafından yönlendirilmeye çalışılan bir süreç var. Diasporadan Anavatanımızdaki gidişatı belirleyebilmemiz elbette ki mümkün değil, ama bizim artık sürece denk düşmeyen; anavatanı eksenine almayan ve ihtiyaçlara cevap vermeyen "politikalarla" veya "kendi doğrularımız"la yolumuza devam edemeyeceğimiz de açıktır.
Böyle Çerkes (Adıge) halkının çıkarlarını öne çıkaran, uluslaşmasını hedefleyen politikaları ve söylemleri sanki ortaya çıkan bu yeni durumun, hatta anavatanda yurtseverlere sıkılan kurşunların sorumlusu gibi göstermeye çalışmak demogojiden ve gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Süreç, uzun zamandır bu yeni duruma doğru evirilmekteydi. Anavatanda Çerkes halkına, yurduna, değerlerine karşı politik; bu saldırılara direnmeye çalışan Yurtsever Çerkeslere yönelik de fiziki saldırılar çoktan başlamıştı.
Ama henüz anavatan ile diaspora arasındaki iletişim ağını kuramadığımız, birlikte örgütlenme-hareket etme çabalarının zayıf olduğu ve diasporaya eksik-yanlış bilgi aktaranların "bilgi-politika" tekelinin kırılamadığı; oyunlarının bozulamadığı yıllarda suyun başını tutanlar, "olumsuzluklardan bahsetmek insanlarımızı anavatandan soğutur" diyerek tüm bu olumsuz gelişmeleri bizlerden gizliyor, her şeyi toz pembe göstermeye çalışıyor; böylece "anavatana dönüş hareketine" hizmet ettiklerini iddia ediyorlardı. Gerçekte ise bu politika(!) ve söylemleriyle anavatan ile diaspora arasına duvarlar örmekten; anavatanı yalnızlaştırmaktan ve halkımızın direniş dinamiklerini köreltip umutsuzluğa sürüklemekten başka bir yararları olmamıştır. İnsanlarımızın dövülmelerine, hatta öldürülmelerine tepki göstermek yerine gizlemeye çalışmak, kendileri ne derlerse desinler, anavatanımızda halkımızı ve geleceğimiz tehdit edenleri cesaretlendirmekten, pervasızlaştırmaktan başka bir işe yaramadı.
Uzun yıllardır anlattıkları her şeyin ekseni "RF ve Türkiye ile iyi ilişkiler bozulmamalı"dır. Bu ülkelerden biri varlığımızı tehdit ederken, diğeri asimile etmekle meşgul; ama yine de bizim bu iki ülke ile de iyi ilişkilerimiz olmalıymış. Niye? Yoksa anavatana dönmemize izin vermezlermiş! Peki 20 yıldır, hem de "illebet Rusya" diye sloganlar bile attığımız halde niye anavatana dönüş yapmamızı kolaylaştırıcı adımlar atmıyor, tam tersine daha da zorlaştırıyorlar? Biraz daha kolay olduğu zaman niye dönenlerin sayısı birkaç yüzde kaldı? Niye Kosova'dan getirdiklerimizin bir kısmı tekrar diasporaya döndüler? Yalnızca bunlar bile bazı şeyleri gözden geçirmemizi gerektirmiyor mu
Diasporada artık bize "tamam okullarınızı da, kurslarınızı da açabilirsiniz" demelerinin yetmeyeceğini; varlığımızı tanımaları gerektiğini söylüyor, "pozitif ayrımcılık" istiyoruz. Peki "hadi dönün" deseler kaç kişi dönecek? Dönüş için anavatanda maddi şartların yaratılması gerekmiyor mu
Tüm bunlar talep etmeden, pazarlık yapmadan nasıl mümkün olacak? Talep ettiğimizde iyi ilişkiler bozulacaksa, "iyi ilişkiler" statükonun devam etmesi anlamına gelmiyor mu Peki bizim bugünkü statükodan bir çıkarımız var mı ?
Gürcistan'da 19-21 Mart tarihlerinde düzenlenen ve "Çerkes Sürgün ve Soykırımı"nı da gündemine alan Konferansı "ABD'nin veya Gürcülerin oyunlarına gelmek", "Adıge-Abhaz kardeşliğini bozmak" veya "savaş kışkırtıcılığı yapmak" gibi söylemlerle eleştirmelerinin nedeni işte bir yandan statükonun diğer yandan şimdiye kadar oynadıkları oyunun bozulması nedeniyle içine düştükleri telaştır.
Aradan iki hafta geçtiği halde hala Çerkes Sürgün ve Soykırımının Gürcistan tarafından tanınmasının neden yanlış olacağına ilişkin aklı başında tek bir gerekçe gösteremediler. Tek yaptıkları "ya duygu sömürüsü" yapmak ya da yalanlarla-çarpıtmalarla "korkuyu büyütmek"; yöntemleri ise demogojidir.
Hepimiz biliyoruz ki, kimi "batılı güçler" neredeyse 200 yıldır, ABD ise en az 50 yıldır bölgeye ilgi duyuyorlar. Bu, yeni bir şey değildir. Ama aynı şekilde RF de bölgeye ilgi duyuyor ve elinde tutmaya çalışıyor. Sakat olan, Kaf Fed'de yuvalanmış "tasfiyeci-inkarcı" bir grubun, ıkına sıkına yazdıkları son bildiride RF'nu "ev sahibi" gibi görür, diğer güçleri "işgalci" veya "saldırgan" diye tanımlarken, Çerkeslere de "ev sahibi"nin kapısında nöbet tutma rolü biçmiş olması.
Bir sayfalık bildiride bile kendi kendileriyle çeliştiklerinin farkında değiller. Herhalde yazdıklarını bir daha okuyup düzeltmeme gibi bir alışkanlıkları var. Veya henüz yeterince güçlü olmadıkları dönemde yazılan programı bugünkü politikalarına uygun revize etmeye cesaret edemiyor, kurumlarımızı, altını yavaş yavaş oyarak tasfiye etmeyi planlıyorlar.
Henüz bu kliğin yeterince güçlü olmadığı dönemde yazılan programdan yaptıkları alıntıda "...büyük devletlerin ve Çarlık Rusyası'nın kolonyalist politikaları, stratejik hedefleri doğrultusunda soykırıma uğrayan ve 1860'lı yıllarda acımasız bir sürgün ile anayurtlarından koparılmak istenilen..." denirken onlar bildirilerinde "...Kafkasya'nın güneyden ablukaya alınmasını sağlayan Gürcistan aslında 1864 olaylarının suç ortağıdır..." diyorlar. Biz de soruyoruz:
1-Programınızda yazdığı gibi, "Çerkeslerin Soykırıma Uğradıkları ve Sürgün Edildikleri"ne inanıyor musunuz?
2-Öyleyse "gönderme" yapmadığınız yerlerde neden "1864 Olayları" demeyi tercih ediyorsunuz?
3-Programda "büyük devletler ve Çarlık Rusyası" diyordunuz. Şimdi ama " Gürcistan aslında 1864 olaylarının suç ortağıdır" diyorsunuz. Gürcistan o zamanlar "büyük bir devlet" miydi?
4-Yoksa bugünkü pozisyonunuz değişti mi
5-"Çerkes Halkı 1864 olaylarının gelişim sürecinde İngiliz, Osmanlı ve Çarlık Rusyası arasındaki savaşın esas kurbanları olduklarını unutmamışlardır" diyorsunuz?
Çerkesler Çarlık Rusyası'nın sömürgeci ve yayılmacı politikalarının mı -programda kısmen böyle anlatılmış-, yoksa büyük devletlerle Çarlık Rusyası arasındaki savaşın mı kurbanıdırlar?
6-Gürcistan için "gönüllü teslim oldu" diyor, politik literatüre katkıda bulunuyorsunuz. Biz yorum yapmadan önce yine de soralım: Gürcistan Çarlık Rusyası'na "gönüllü mü katıldı?", yoksa "teslim mi oldu"
7-Teslim olmuşsa, yani işgal edilmiş ise, işgal edilen bir ülke işgalcisinin suçlarından ne kadar sorumlu tutulabilir?
8-Bu durumda mesela Hitler Almanya'sının işgal edip insan ve maddi kaynaklarını diğer halkları katletmekte ve Yahudileri soykırıma uğratmakta kullandığı ülkelerin: Macarların, Hırvatların, Romenlerin, Bulgarların, Yunanlıların ve hatta işbirlikçi Vichy hükümetiyle Fransa'nın bile Nürnberg'de Hitler Almanya'sı ile birlikte sanık sandalyesinde oturmaları gerekmez miydi?
9-Ve yine bu durumda Ermeni Katliamına katılan asker ve komutan düzeyindeki Çerkesler nedeniyle Çerkesler de Ermeni Katliamının suç ortağıdır diyebilir miyiz?
10-Madem Gürcistan yanlış bir ülke, sizin Çerkes soykırım ve sürgünü tanıtmak için bir programınız, görüştüğünüz bir ülke var mı ?
11-Mesela artık bağımsız bir devlet olan kardeşlerimiz, yani Abhazlar bu konuda ne düşünüyorlar? Çerkes soykırım ve sürgününü tanıyacakları mı ?
12-Abhaz ve Oset kardeşlerimize katliam yapan Gürcistan'a politik ve askeri "gönüllü" destek veren, "Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz" diyerek Abhazya'nın varlığını dahi inkar eden "soykırım"ın suç ortağı(!) üç ülkeden biri Türkiye'dir. Buna tavrınız ne olacak? Mesela Türkiye bu tavrından dolayı özür dilemedikçe ve zararları telafi etmek için bir adım atmadıkça kendileriyle hiçbir konuda görüşmeme kararınız var mı ?
13-Önümüzde yeni bir 21 Mayıs var. Her sene olduğu gibi yine Kefken'de toplanacak, sözüm ona "Soykırım ve Sürgün"ü anacaksınız. Bu anmaları niye düzenliyorsunuz?
Bu sorulara açık yüreklilikle cevap verebilir misiniz?
Dün de Medvedev'e "dostlar alışverişte görsün" diyerek "5 Mesaj" vermişsiniz. Bu mesajlar üzerinde de çok düşünüp taşınmış olmalısınız. Kolay değil böyle cambazlıklar yapmak!
"Geçmiş ile hesaplaşmaya evet ama kavgaya hayır" ve "...Gürcistan 1991-2008 yılları arasında Güney Osetya ve Abhazya'da uyguladığı soykırımın hesabını vermelidir" demişsiniz. Ne güzel! Ama sizin geçmişiniz 1991'e kadar mı gidiyor? Gürcistan'dan başka hesaplaşacak kimse veya ülke yok mu Siz Osetlerin ve Abhazların temsilcisi ve RF'nun yıkama yağlama servisi misiniz?
Sonra, "2014 yılında yapılacak olan Soçi olimpiyatlarının yapılacağı yerler atalarımızın yerleşim yerleridir. Bu nedenle olimpiyatlarda Çerkes sembollerinin kullanılması, hatta oraya bir anıt dikilmesi bizler için önemli jest olacaktır" diyorsunuz. "Nasıl ki Türkler Orta Asya'da yaşamışlardı, biz de bir zamanlar orada yaşamıştık" demek mi istediniz burada? Peki neden artık orada yaşamıyoruz' Ne oldu da oraları terk ettik? Eğer yukarıda söylediklerinizle birlikte düşünürsek ve 1991'den önce hesaplaşacak bir şey yoksa bu söylediklerinizin tek anlamı var: "Ortada ne soykırım var ne de sürgün. Biz artık bu toprakların sahibi değiliz. Burada yaşamak gibi bir talebimiz de yok. Ama Allah için bir zamanlar burada yaşayan bizleri sembolize eden bir şeyler yapın olimpiyatlarda. Bir de 'buharlaşma' anıtı dikin". İşte sizin söylediğiniz budur! Ve bu söylemle bizleri temsil edemezsiniz!
Biz açıkça yazıyoruz:
Ne şiddet ne de savaş istiyoruz. Yazarlarımızdan Sayın Yavuz veya Sayın Hapae'nin de dile getirdiği gibi RF ile diyalog kurmak, geçmişte yaşanmış ve halen mevcut sorunlarımıza çözümler üretmek, bir ulus olarak tarihi topraklarımızda varlığımızı sonsuza dek yaşatmak istiyoruz; ama bugün ne diasporada ne de Anavatanımızda geleceğe güvenle bakamıyoruz. RF, Çarlık Rusyası'nın halkımızı soykırımdan geçirmesinden ve sürgüne göndermesinden dolayı ortaya çıkan sorunları çözebilir, buna gücü yeter.
Putin dün Polonya'da SSCB'nin katlettiği ve Katyn ormanlarında gömdüğü 20 000 Polonyalı için özür dileyip anıları önünde diz çöktü. Bizim önümüzde diz çökmesine gerek yok; özür diler, diasporada yaşayan insanlarımızın anavatanlarına dönebilmeleri için maddi ve manevi destek verirse, anavatanımızda egemen bir halk olarak gelecek kaygısı olmadan yaşamamızı desteklerse biz her şeyi unutmaya; RF içinde ve bugün anavatanımız Çerkesya'daki bütün halklarla birlikte barış ve huzur içerisinde yaşamaya, onların insan ve toplum olarak sahip oldukları haklara saygı duymaya hazırız.
Bizim gelecek vizyonumuz budur!
Ve bunları gerçekleştirmek için demokratik yol ve yöntemlerle mücadele edecek, sesimizi tüm dünyaya duyurmaya çalışacağız.
Bizim işimize kimse karışmasın demek ütopiktir. Dün Kırgızistan'da yaşanan ve RF destekli olduğunu bütün dünyanın bildiği olaylara bakın. Bunu yalnız RF değil, bütün dünya yapar. Bu nedenle ne RF'na ne de diğerlerine "bizim topraklarımıza ilgi duymayın, elinizi çekin!" demek yetmez, çekmezler. Biz değil "ilelebet RF"; "biz artık Rus'uz!" desek bile onlar bölgeye girmek için bir delik aramaya devam edeceklerdir. Yapılması gereken ulusal bir duruş göstermek ve olası delikleri kapamaktır.
Deliklerin en büyüğü ise anavatanımızda "Adaletin hala tecelli etmemiş", haksızlıkların giderilmemiş olmasıdır. Bunlar açık seçik olarak ortada dururken ve güven verici adımlar atılmazken suçu başka yerlerde aramaya çalışmak, insanlar "intihar eylemcisi olmak için kuyruğa girmiş"ken "terörist avına çıkmak" boşunadır.
Bir ideolojik-politik hareketin halktan destek bulmasının nedeni, halkın bu ideolojiyi tanıyarak-bilerek benimsemesi değildir. Bunu yapanlar halkın en ileri unsurları ve aydınlarıdır. Geniş halk kitleleri bu hareketin propaganda ve ajitasyonunun etkisinde kalır, duruşundan etkilenirler. Çok yanlış, hatta gerici ve faşist hareketlerin dahi zaman zaman halk kitlelerinden destek bulmalarının nedeni bu hareketlerin en yakıcı ve halkın en duyarlı olduğu sorunları sahiplenmeleri veya "sahiplenir gibi yapmaları"dır. Eğer bu silah onların elinden alınamazsa, istediğiniz kadar "sinek" avlayın; bitiremezsiniz!
Suçu orada burada aramayın: Kuzey Kafkasya halklarına ve özelde Çerkeslere (Adıgelere) yapılan haksızlıklar giderilmedikçe, adalet yerini bulmadıkça ve biz geleceğe güvenle bakar duruma gelmedikçe birileri kendi çözümlerini dayatmaya ve içimizden destek bulmaya da devam edeceklerdir. Yurtsever Çerkesler bunların hepsini hesaba katmalı, sorunlarımıza ve çözümlerine sahip çıkarak başkalarının oyunlarını bozabilmeli; "bizsiz çözüm yok"u tüm dünyaya gösterebilmelidirler.
Gözlerimizi kapamamalı, "dış güçler" paranoyasına kapılmamalıyız. Soykırım varsa, bunu biz dile getirmeliyiz. "Dilimizi ve kültürümüzü korumanın araçları-kurumları yaratılmalıdır"ı, sürgünü, anavatana dönüşü; "tarihi topraklarımızda egemen bir halk olarak yaşamak istiyoruz"u, Cumhuriyetlerimizin birleşmesini ve Çerkesya'yı da!
Bunu yapabildiğimizde halkımız "çaresizlik" duygusuna kapılmayacak; ne "dış güçler", ne de "gerici" güçler insanlarımız üzerinde etkili olamayacaklardır.
Uluslaşma çabalarımızı arttırmış ve sorunlarımızı daha yüksek sesle dile getirmeye başlamış olmamızı üzerimizdeki baskıların da artmasının nedeniymiş gibi göstermek gerçekleri tersyüz etmektir. Asıl şimdiye kadar izlenen yol ve yöntemlerle herhangi bir sorunumuza çözüm bulunamadığı ve üzerimizdeki baskılar devam ettiği için "yeni" arayışlar gündeme gelmektedir. "Yeni" tırnak içerisinde, çünkü aslında söylediklerimizin çoğu yeni değildir. Hatta biz şimdiye kadar "yapar gibi görünenler"den gerçekten yapmalarını; sözlerinde durmalarını veya sözlerinin takipçisi olmalarını istiyoruz.
"Soykırım ve sürgün" bugüne kadar gerek Cumhuriyetlerimiz ve gerekse kurumlarımız tarafından hem RF nezdinde, hem de uluslararası platformlarda dile getirilmiş, ama takipçisi olunmamıştı. Verilen yanıtlara karşı politikalar geliştirilmemiş, bu talebimizden rahatsız olacakların bizi kuşatma ve "kaleyi içten fethetme" çabaları boşa çıkarılamamıştı. "Sürgün ve Soykırım"ın tanınması talebimiz neredeyse rafları süsleyen bir "dekor" durumundaydı.
İşte Gürcistan'dan çıkan belgeler bir kez daha her şeyi gözler önüne seriyor: İnsanlarımız isim isim, köy köy bilinçli bir şekilde yok edilmiş, vatanlarını terk etmeye zorlanmışlardır. Her şeyin kaydı tutulmuş. Amaç Çerkes (Adıge) halkını yok etmektir, soykırımdır. Bütün bu belgeleri ileride kamuoyuna da açacağız.
Kaf Fed'in içerisine yuvalanmış veya onlarla dirsek temasında olan, RF ile Türkiye'nin denetimi altındaki "inkarcı-tasfiyeci grup"bunun ortaya çıkacak ve belgeleriyle kamuoyuna yansıyacak olmasından niye korkuyor? Niye herkesi telefonla arayıp bu konferansa katılmamaları için baskı yaptılar? Niye kurumlarımızda bizimle paralel düşünceleri dile getiren yurtseverlere baskı yapıyorlar?
Bu gündeme geldiğinde Türkiye'nin başının ağrıyacağından, "Ermeni Soykırımı"nın da gündeme geleceğinden mi çekiniyorlar? Yoksa Abhaz ve Abhazya sorunundan bağımsız düşünmeye başlayan Çerkeslerin, Çerkesya lafını duyunca tüyleri diken diken olan RF'nun yörüngesinden çıkacak olmasından mı ? Veya olumlu bir gelişme olur, Anavatana dönüşün yolları açılır da "dönmek" zorunda kalırız korkusu mu sardı içlerini?
"Savaş, kan, gözyaşı" edebiyatı yapmanın bir tek haklı nedeni var mı ? ABD'nin RF ile savaşacaksa bize ihtiyacı mı var? ABD neden dün ( 07.04.2010) "Rusya artık düşmanımız değil" açıklamasını yaptı? Neden "silahsızlanma" çabalarını devam ettiriyorlar?
Soykırım ve Sürgün RF'nda ve bir kısım uluslararası platformlarda daha önce de gündeme gelmişti. Savaş mı çıktı? Bugün bu nedenle neden savaş çıksın?
Anlatın nedenlerini de biz de anlayalım!
Ama bu sorulara cevap veremezsiniz, çünkü böyle bir çalışmanız da, niyetiniz de yok. Olamaz da! Çünkü böyle bir adım:
1-RF'nun çıkarlarını zedeleyecek, Çerkesya sorunun ciddi ciddi gündeme getirecektir.
2-Türkiye'yi Ermeni Soykırımı nedeniyle köşeye sıkıştıracaktır,
3-Anavatana Dönüşün maddi altyapısını hazırlayacaktır,
4-"Adıge-Abhaz" diyerek Çerkesleri (Adıgeleri) Abhazlara, daha doğrusu Abhazların stratejik ortağına yedekleme oyununu bozacaktır.
Abhaz Kardeşlerimiz!
Sizin karşınızda Gürcistan vardı. Varlığınızı tehdit ediyordu. Binlercenizin kanına girmişti. Buna direndiniz, elimizden geldiğince destek olduk. RF ile stratejik ortaklık kurmanızı da, "200. Yılı" kutlamanızı da, sürgün değil "muhacir anıtı" dikmenizi de anlıyoruz. Ama sizin stratejik ortağınız olan RF bizim varlığımızı tehdit ediyor. Bu durumda en azından tarafsız olmanız gerekmez mi
Dün bağımsızlık savaşınızı verirken kulağınıza "geniş özerkliği kabul edin" diye fısıldayanların, kurumlarınızı yaratmak istediğinizde size karşı çıkıp "RF'nun kucağına oturuyorlar" diyenlerin, Gürcistan'la ve "dostları"yla açık ve gizli görüşüp pazarlıklar yapanların bugün Gürcistan düşmanı olmaları size garip gelmiyor mu Bu işin içinde bir bit yeniği yok mu
Kuzey Kafkasya Halkları,
"Bir olsak, birlik olsak" elbette güzel olurdu; ama bunun Kuzey Kafkasya'da maddi altyapısı yok. Nedeni de, bizim veya birilerinin bunu isteyip istememesi değil; Kuzey Kafkasya'yı şekillendirmeye, yönetmeye çalışanlardır.
Kuzey Kafkasya haritasını önünüze bir koyun; ekonomik-politik şartlara ve karşı karşıya kaldıkları tehditlere bir bakın! Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Osetya veya Abhazya'yı Çerkeslerin (Adıgelerin) durumuyla bir karşılaştırın.
Şunu göreceksiniz!
Kuzey Kafkasya'da geleceği tehdit altında olan; durumu en zor, en karmaşık ve en yalnız olan halk Çerkesler (Adıgeler)dir.
Rusya Federasyonu'nun da ağzına dahi almak istemediği, tarih sahnesinden silmek istediği Çerkesya'dır.
Kuzey Kafkasya'da yardımına koşmadığımız, acısını bal eylemediğimiz; birlikte ağlayıp, birlikte gülmediğimiz bir tek halk yoktur. Ama bugün en çok yardıma ve desteğe ihtiyaç hisseden de biziz!
Kafkasya veya Kuzey Kafkasya halklarının birliği, birleşmesi gibi güzel dileklere kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir. Ama Çerkessiz ve Çerkesyasız ne bir Kuzey Kafkasya, ne de Kafkasya olabilir. Ve bugün Kafkasya'da, her birinin kendine özgü sorunları, zorlukları ve acıları olsa da; hiçbir halkın varlığı bizimki kadar tehdit altında değildir.
Çerkesler (Adıgeler),
Ulusal kimliğimize, vatanımıza ve sorunlarımıza bugün her zamankinden daha sıkı sarılmalı, daha çok sahip çıkmalı ve her zamankinden daha çok "biz" diyebilmeliyiz!
Bizi "herkes"in içinde eriten; saldırılara karşı zayıf düşüren; dikkatimizi ve enerjimizi dağıtan her söylemi reddetmeli, Çerkes (Adıge) kimliği ile ve Çerkesya için birlik olmalı, örgütlenmeli ve var olan örgütlüklerimizi dönüştürmeliyiz.
Yurtsever Çerkesler,
Kurumlarımız, halkımızın şimdiye kadarki birikimidir. Bugüne kadar yapılanlar ve söylemler bizim tarihsel gelişimimizde belki de geçilmesi gereken aşamalardı. Biz uluslaşma çabalarımızı arttırdıkça, kurumlarımıza yuvalanmış "inkarcı-tasfiyeci grubun" huzuru o kadar bozulacak, bize olan tepkisi o kadar büyüyecek; ama aynı şekilde bizi anlayan insanlarımız da o kadar artacaktır. Bunları örgütlemeliyiz.
Bundan sonra yapmamız gereken kendimizi tanımlamak, "Bizler Çerkesyalı Yurtseveriz" demek; ama kurumlarımızı asla terk etmemektir. Açık kimliğimizle ama kurumlarımızın içinde yer almalı ve onları yönetmeye hazır olmalıyız.
Elbette bugüne kadar kullandığımız kavramları, söylemleri bir çırpıda atmak mümkün değildir. Ama artık kendimizi daha fazla sorgulamalı ve daha hızlı koşmalıyız. Biz de uzaydan gelmedik, aynı kurumlarda çalıştık, aynı kavramları kullandık, ama artık bunların sorunlarımızı çözmeye yetmeyeceklerini gördük. Ve kendimizi yenilemeye, örgütlenmeye karar verdik.
"Alışılmadık olsa bile", "Bizler Çerkesiz (Adıgeyiz)" ve "Yurtseveriz" demek zor olmamalı,... Söylenmeyen, dile getirilmeyen şeyler bilinmez ve anlaşılmaz. Söylemeli ve söyleyenleri bulmalı, "Yurtsever Gruplar" kurmalıyız.
Bu kurumlar bizimdir. "Buyurun istediğiniz örgütü kurun" oyununa gelmemeli, Çerkes (Adıge) halkını bölmemeli; bizi kapıdan kovsalar bacadan girmeli ve "tasfiyeci kliğin" oyunlarını bozmalıyız. Bulunduğumuz her köy, kasaba ve şehirde gruplar kurmalı, kurumlarımızı yönetmeye talip olmalıyız.
Kuzey Kafkasya Halkları, Kardeşlerimiz;
Anavatanımızda ve Kuzey Kafkasya'da artık bizler için ciddi ciddi kaygı duyduğunuzu; bize yönelik tehditlerin ne kadar büyük olduğunu sizlerin de gördüğünüzü biliyoruz. Ve "saflara geçme" zamanı geldiğinde sizlerin de bizlerle birlik olacağınızdan, yardımımıza koşacağınızdan kuşku duymuyoruz.
İşte bugün o gündür!
Çerkes Halkının geleceği bugün her zamankinden daha büyük ve daha ciddi bir tehdit altında, ama çözümü de o kadar yakındır.
Olumsuzlukları olumluluğa dönüştürebilmemizin, tehditleri savuşturabilmemizin ve caydırıcı bir güç olabilmemizin yolu Çerkeslerin örgütlenmesinden ve yurtseverleşmesinden geçmektedir.
Bugün "hepimiz Çerkesiz", "Hepimiz Adıgeyiz" deme günüdür!
Bir yere gitmeyin, kurumlarımızda bundan sonra da sizlerle birlikte çalışmak ve gelecekte Kuzey Kafkasya Halklarının üst örgütlenmesini birlikte yaratmak istiyoruz. Ama bugün kurumlarımızın ulusal kimliğimizle tanımlanması gerekmektedir ve sizlerin Çerkes (Adıge) derneklerinde Çerkesya için çalışmanız bu kadar zor olmamalı.
Düşmanlarımızı caydıracak, üzerimizde oynanmak istenen oyunları bozacak, insanlarımızı "çaresizlik" psikolojisiyle daha trajik adımlar atmaktan alıkoyup geleceğe güvenle bakar duruma getirecek olan da budur.
Evet, hepimiz kardeşiz; ama bugün hepimiz Çerkesiz, hepimiz Adıgeyiz diyebilmeliyiz!
Cherkessia.net
Etiketler:
hepimiz çerkesiz hepimiz adıgeyiz