DİYALEKTİK PROVOKASYON DENEMELERİ
Ben ilkyazımda belirttiğim gibi on yıllık suskunluğumu bozarken, aslında çok planlanmamış bir hareket yapıyordum. Büyük hayal kırıklıkları olan, umutları örselenmiş, yorgun bir dönüşçü olarak halkıma yapabileceğim son iyiliğin başımdan geçenleri, şahit olduğum tarihi olayları bir gün kaleme alıp yeni nesillere objektif olarak aktarmak olduğunu düşünüyordum. Zamanı geldiğinde, polemiklere girmeden edebi ve edepli bir dille yazmaktı tek niyetim. Hatta çok iyi bildiğim konularda yalan yanlış yazılan yazıları görmemeye, tesadüfen internette veya başka yayın organlarında gördüklerime de tahammül edip susmaya devam ettim. Ancak gelişen olaylar beni yeniden, planlamadığım bir zamanda, planlamadığım bir biçimde işin içine çekti. Kendimi bir anda makale yazarı olarak buldum.
06-06-2010 - 5 kez okundu
Hayat akıyor, önümüze yeni pozisyonlar çıkarıyor, doğrularımızı şimdi söylemezsek, birkaç yıl sonra yazacağımız hatıralarımız çok anlamsız kalacaktır diyor, bir ses içimden. Dünya yeniden biçimleniyor, Kafkasya yeniden biçimleniyor, diaspora yeniden biçimleniyor. Ortalık toz duman.
Bu yılki 21 Mayısın farkını, bu sitedeki çoğu yazar gibi bende değerlendirmiştim. Herkes bu konudan iyimser, yükselmiş umutlar ve net ifadelerle bahsederken Facebookta bir yazıyla karşılaştım. 22 MAYIS TAKSİM ÇERKES SÜRGÜNÜ ANMA EYLEMİNİ "YEŞİL HİLAL PROGRAMI"NIN BİR PARÇASI OLARAK GÖRÜYORUM! diyordu. Abhazyam.com sitesinde yayınlanan bu yazının içeriği de başlığı kadar ilginçti. Zaman ayırıp siteyi biraz detaylı inceledim. En ilginç başlıklardan balşayarak yazıları tek tek inceliyorum. ABHAZYA ÜZERİNE OYNANMAK İSTENEN OYUNLAR... içeriğine bakıyorsunuz, yukarı Kodor'da bir uçak düşmüş, uçağın Nato uçağı olduğu tahmin ediliyormuş, bu arada Abhaz Dayanışma Komitesi 30 Eylül kutlamalarına turistik sefer kaldırmış. Vaah vah, ne büyük oyunlar oynanmış Abhazya üzerine deyip, başka bir yazıya geçiyorum. Bunun benzeri bir sürü yazı var. Bunları okudum, bir damla bal için bir çeki odun yedim. Başlığı ile bir bardak suda fırtına koparılan, içeriği muğlak, boş, demagoji dolu yazılar, çoğunda Fatih Atan imzası var.
Benim bu sitede yazmaya başladığım zamanlarda Hapae Erhan'ın yazısına karşılık olarak yazdığı bir tepki yazısından hatırlamıştım. Erhan Şahin özür dileyip konuyu kapatmıştı. Ben gerçekten çok beğendiğim ve herhangi bir özür gerektirmediğine kesinlikle emin olduğum bu yazıya neden tepki geldiğini, neden Sn. Erhan Şahin'in de geri adım attığını anlayamamıştım. Kendisine sorduğumda ya benim yazımdan hiç de içermediği anlamları çıkarıp mademki rahatsız oldular, uzatmadan kapatmak istedim diyordu. Bu gün daha iyi anlıyorum ki, oraya buraya ateş etmek için bahane arayanlara fırsat vermek istemiyor, muhatap olmak istemiyordu. Fatih Atan, ADİGE DİASPORASI ''İÇİNİZDEKİLERİ''İYİ TANIYIN yazısında KADK'nin ilk zamanlarından bahsediyor, Sn. Erhan ŞAHİN ile KADK içerisinde birlikte bulunduk, diyordu. Benim de hatırlamam gerekirdi, kafa yordum hatırlayamadım. Erhan Ağabey yazıdan epeyce ahbap olduğunuz çıkıyor, kimdi bu Fatih Atan, ben niye hatırlamıyorum diye sorduğumda, yaw hani Atay Ağabey getirmişti de, komitenin sekreterya işlerine bakan biri vardı ya. Be yine de hatırlamadım. Demek ki bir muhabbetimiz yokmuş. Yoksa böyle bir büyük birikimi hatırlamamak benim eksikliğim olsa gerek. Zaten Erhan Şahin'e yazıda verdiği diyalektik dersleri, liboş analizlerini anlamaya da düzeyim yetmediği için işin peşini bıraktım.
Gelelim bizim camianın 22 Mayıs sevincine limon sıkan yazıya.
"Fotoğraflar ve gösteriler bizlere şunu göstermektedir. "İslam Yeşili" zemin üzerine "İngiliz Ajanı " David Urquhart" ın önerileri ile çizilmiş Adıge Bayrakları, "Kafkasya Forumu" ve "Cherkessia.net" internet guruplarının önderliğinde "Rusya Federasyonu Konsolosluğu" önünde yapılan protesto eylemi
Ben, buradan iddia ediyorum ki!
İngiltere Temsilcilikleri ve T.C. Başbakanlığı önlerinde yapılmayan protesto eylemleri ve bu ülkelerin sorumlulukları vurgulanmadan yapılan eylemler "ABD güdümlü "Yeşil Hilal Organizasyonu" Eylemleridir.
Yok! Eğer düşüncelerinde ısrarlı olduklarını belirtmek isterlerse, Aynen 18 -19. yüzyıllarda olduğu gibi "emperyal güçler"in Kafkasya'da oynamış oldukları "SATRANÇ OYUNU"nda "piyon" durumuna düşürülen ataları gibi bugünde 21. yüzyılda "piyon" durumuna düşmekten kurtulamayacaklardır.
Ben, 22 Mayıs Taksim "Çerkes Sürgünü" anma törenlerini, "Çerkes - İslam İdeolojisi"ni kullanarak Rusya Federasyonu'nun parçalanması için uygulanmakta olan "YEŞİL HİLAL PROGRAMI"nın bir parçası olarak görüyorum."
Bunlar, yazıdan bazı parçalar. Beni daha fazla ilgiledirenler bunlar olduğu için seçtim.
Biz şimdi 22 Mayısta ilk defa adam gibi bir irade orta koyduk diye sevinirken, görüyor musunuz başımıza geleni. Meğer yeşil hilalin piyonu olmuşsunuz. Bayrağın rengi yeşil, mübarek RF konsolosluğunun önünde, piyonluktan başımıza gelmiş, hak edilmiş bir cezaya, sürgün ve soykırım deme gafletinde bulunmuşsunuz. Allahtan aranızda yoktum çocuklar, biz burda kuzu kuzu 453üncü yılla karışık pizza yaptık. Bu arada bizim siteden ak saçlı olarak nitelenen bazı arkadaşlar da diyalektiği fena halde ihlal etmişler. Ben diyalektiğe kafa yormayı çoktandır bıraktığım için Allahtan öyle bir sorunum yok. Ayrıca şair olarak sevmekle beraber Nazım'la da yakınlığım Orhan Veli'ye yakınlığım kadardır. Nazım Abi diyecek kadar değil. Bendeki hasar sürgün ve soykırım iddiama atılan çizik, bir de yırtılan bayrağım. Arkadaşların durumu ise vahim. Bunlar bir de diyalektiği kaptırıp ordan yara aldılar ki, bu yara adamı iflah etmez. Allah yardım etsin desem o da diyalektiğe uymaz. Neyse koskoca aksaçlılar, kendi başlarının çaresine baksınlar. Ben kendi derdime yanayım.
Şimdi, bayrak yeşil, diyalektiğe uymaz da, yahu kızıl rengin modası da çok geçti. Prusya mavisi gibi bir renk, suya sabuna dokunmayan, bundan zemin olur mu Neyse rengi kaybettik, üç okun durumu ne olacak? Koskoca CHP altı okun hayrını görmemiş ki biz üç okla neyleriz. Kaldık mı 12 yıldızla baş başa, melul mahzun. Üstelik de bu yıldızların bir kısmı çoktan yitik. Biz bu işin altından kalkamayız. Ruslara sorsak cevap zaten baştan belli, size bayrak da gerekmez toprakta diyecekler, girin efendi efendi okruglara mutlu mutlu yaşayın. Bizim diyalektiğimiz yetmez üstad, bu işi başımıza sen açtın bari sen hallet.
Bir yandan, bu diyalektik canavarına bulaşma, bak koskoca Hapae Erhan pes etti, üstelik diyalektiği de fena sayılmazdı diye düşünüyorum. İte bulaşacağına çalıyı dolaş demesi kolayda, bu mahluk da cami duvarına kamp kurmuş, artık dolaşacak yer bırakmıyorsa ne yapacaksın.
Adıge bayrağının renginden başlayıp, Uruguart'tan çıkarak yaptığı yorum yenilir yutulur değil. Bu bayrak Çerkesya'nın özgürlük savaşlarında kullanılmış bir bayraktır. Bu bayrak Kafkasya'nın en tarihi bayrağıdır, bu bayrak daha dün Abhazya'nın özgürlüğü için savaşan gönüllülerin göğüslerinde taşıdıkları bayraktır, o aziz şehitlerin elbiselerinde dikili iken öldükleri bayraktır, bu halkın kutsalıdır. Buna Abhaz kanı taşıyan birinin saldırmasına sadece terbiyesizlik desem, çok nazik bir adam imajı verir miyim diye endişeleniyorum.
Ayrıca David Urquhart özgürlük savaşımıza destek sağlamaya çalışan, şahsi mülkünü bu işe vakveden bir İngilizdir. Tarihimizde bize düşmanın safından ateş eden çok miktarda hain soydaşımız olduğu gibi kalemleri ve yürekleriyle yanımızda olmuş az sayıda yabancı da vardır. Tıpkı bu gün olduğu gibi. Tamara Polovinkina, V. Artamanov, G.Kutsenko gibi. Bunların, İngiliz, Rus, Yahudi olmaları bize uzattıkları dostluk elini gölgelemez. Biz onlara vefa duyguları besleriz ancak. Çerkeslerin özgürlük mücadelesini dünyaya örnek gösteren Karl Marks da bunlardan biridir.
Efendim, İngiltere'yi ve Türkiye'yi de protesto etmeden olmazmış. Soğuk savaş döneminde Sovyetlerden ithal edilmiş tarih masallarında kalmış büyük uzman, ama bu arada iki suçlu daha unutmuş feodaller ve din adamları. O zamanlar diyalektiğe uygun açıklama öyleydi.
Artık herkes biliyor ki, Çerkes soykırım ve sürgününün suçlusu ve bundan çıkar sağlamış olan tek güç Çarlık Rusya'sıdır. Diğerlerinin tamamı, suçlu ve işbirlikçilerinin gerçeği bulandırmak için kullandığı önemsiz detaylardır.
Diyalektik laf cambazı demediğini bırakmıyor, atalarınız piyondu, siz de piyon oluyorsunuz diye akıllar veriyor. Kendi ataları herhalde hava değişimi olsun diye gitmişlerdi Türkiye'ye.
Ben Fatih Atan'ı Abhazların temsilcisi olarak görmüyorum. Abazalık diye bir derdinin olduğunu da sanmıyorum. O dünyada daralan atış alanı nedeniyle, diyalektik atış poligonunu bu sahaya taşımış ucuz bir provokatördür sadece. Bunca saçmalığı ciddiye alıp muhatap olmaya bile değmez.
"Ben, 22 Mayıs Taksim "Çerkes Sürgünü" anma törenlerini, "Çerkes - İslam İdeolojisi"ni kullanarak Rusya Federasyonu'nun parçalanması için uygulanmakta olan "YEŞİL HİLAL PROGRAMI"nın bir parçası olarak görüyorum."
derken, iyi halt ediyorsun deyip geçmek yeterli cevap olur. Ancak bu halt, Fatih Atan'la sınırlı olmayıp, organize bir haltın parçasıdır.
Daha önceki yazımda Abhazların bu sürgün ve 21 Mayıs'tan çark edebileceklerine değinmiştim. Ancak durum benim tahmin ettiğim sınırları da aştı. Abhazların 200üncü yıl kutlamaları ve Çaçhalya'nın saçmalıklarıyla başlayan süreç, şu anda, Abhaz Fed in kuruluşunu, Diyalektik Fatih'in densizliklerini ve ardından 27 Mayıs'ta Moskova'da yapılan yuvarlak masa toplantısını da içeren bir bütünlük oluşturuyor. Bunlar sürgün ve soykırım söyleminden yan çizmekle kalmıyor, Çerkes Soykırımı problemini RF adına sabote etme görevini de üslenmiş gözüküyorlar.
Çaçhalya'nın söylediklerini hatırlarsak, RF ile dost olmayan ve herkesi Çerkes adı altında örgütleyen Kaffed'den ayrılıp kendi federasyonlarını kurduklarını söylüyordu. Buradan anlaşıldığı kadarıyla Abhaz Fed in görevi, Abhazları soykırım söylemi ve RF'nu rahatsız edici faaliyetlerin dışında tutmaktı. Ancak görülüyor ki diyalektik cambaz görev tanımını aşıyor, adeta daha ileri hizmetler de yapabileceğini, provokasyon yeteneklerini sergilemeye çalışıyor.
27 Mayıs tarihinde, Çerkes Soykırımı olmadığını ispat etmek için yapılan yuvarlak masa toplantısında yine iki Abhaz arzı endam ediyor. Lara Tsvijba ve Yuri Agirba. Konunun ehli olmayan, ne dediklerini bilmeyen iki şaşkın. Bir yandan, yahu koskoca Rusya'nın bu konuyu çarpıtacak üç profesörü kalmadı da bunlara mı kaldı diye düşünüyorsun. Sonradan öğrendim ki, bu iş biraz daha kalabalıkmış. Daha önemli Abhazlar da varmış. Ama son anda katılmaktan vazgeçtikleri için ihale bu ikisine kalmış. Biri tedirgin gak guk diye vaziyeti kurtarmaya çalışıyor. Diğeri, yaw nereye geldiğimi bilmiyordum, yoksa daha hazırlıklı gelirdim diyerek iyice çuvallıyor. Neyse, savaşlarda bir şeyler oldu ama sokırım olmadı gibi bir şeyler geveliyorlar. Bunlar çok zayıf, piyon gibi, yeşil hilal gibi konseptler üretemiyorlar. Diyalektik desen hepten sıfır. Ah diyalektik Fatih burada sen olaydın, tozunu attırırdın bunların, orada yok yere harcanıyorsun.
31 Mayıs Muhacir gününde, Batal Kobahiya Çerkes sorununun siyasallaştırılmasına karşıyız diyerek yeni bir inci daha ortaya atıyordu. Bu sorun herhalde folklorik olmalıydı. Burada ayrıca, Abhazların kaçtıkları söylenerek, kendi durumları da yeni bir hukuki statüye kavuşturuluyordu. Abhaz Çalıştayından gelen haberlere de bakılırsa, benimsenen yeni statülerine kaçkın desek yerinde olur sanıyorum. Kendilerine hayırlı olsun.
Çaçhalya'nın zırvalarıyla ortalığı şok ettiği günlerde, Hatajuko'nun ofisine uğramıştım.Telefonda Abhazya'dan biri ile konuşuyordu. Konuşaması bittikten sonra, kendisini arayanın ismini söyledi. Çaçhalya'ya katılmadıklarını konuyu ciddiye almaması gerektiğini söylüyormuş. Kendisinin cevabını sordum. Sadece üzerimden büyük bir yükün kalktığını hissettiğimi söyledim dedi. Abhazyanın bu işi resmi dille yalanlaması gerektiğini, aksi takdirde bu tip telefonların bir kıymeti harbiyesinin olmadığını anlattı. Bu olay beni çok yaralamıştı, 1992 de kendisi ile telefonda tanışmamıza vesile olan Abhazya'daki savaş idi. Yıllar önce kendisine verilen Abhazya kahramanlık madalyasını, aynı madalya savaş esnasında kendilerine engel olmaya çalışan devlet görevlileri; Hafıtse ve Nehuş Zawurbi'ye de verilince götürüp iade etmişti. Çaçhalya olayı bu kırgınlıkların üzerine adeta son ütüyü de çekiyordu.
Birkaç gün sonra, Yağan İbrahim'le görüştüğümde o biraz daha iyimserdi. Kendisini Abhazya'dan bir yetkilinin arayıp bu saçmalığa katılmadıklarını anlattığını, kendilerinden ne yapmalarının istendiğini sorduğunu söylüyordu. Kendisi de, Abhazların konumlarını bildiklerini, şu anda onların bir destek verebilmelerinin mümkün olmadığını, bunu anlayışla karşıladıklarını söylemiş, sadece işe bulaşmamalarını, ayakaltında dolaşmamalarını istemişti.
Adıgelerin, şu anda Abhazların desteği ile çözebilecekleri herhangi bir sorunları yok. Çerkes sürgün ve soykırımını karartmaya, bulandırmaya bu figüranların da, papazların da, diğer işbirlikçilerin de gücü yetmez. Burada asıl Abhazya'ya yazık edilmektedir. Abhazya'nın tanınmış bağımsız bir ülke olduğunu düşünmek büyük bir yanılsamadır. Düşükte olsa böyle bir şansı iyi kullanmak çok ciddi çaba gerektiren büyük bir önceliktir.
Adıgeler ve Abhazlar arasında malesef ciddi bir çatlak oluşmaya başlamıştır. Artık kemikleri de ayıklamaya başladık, her iki kesimden de Kefken Abhaz mezarlığıdır, Adıgelerin orada ne işi var sesleri yükselmektedir. Wubıhları ikiye böldük paylaşıyoruz. Yahu Abaza'ların ve Adıgelerin kafatasını ayırabilecek bilimsel teknik henüz icat edilmemiştir diyen benim gibi hüzünlü sesler de gittikçe cılızlaşmaktadır. Bir gün, içinde insan gibi yaşanabilecek, limanlarından özgür gemilerin kalkabileceği Abhazya hayali ruhumdan bir silüet olarak uzaklaşıyor.
Yahu Abaza'lar bu kadar da ölmedi, bunlar birkaç provokatörün çıkardığı çatlak seslerdir diyorum. Neredeler diyorlar.
Çerkesleri yok olmanın eşiğine getiren felaket, tarihin gördüğü en acımasız soykırımlardan biridir. Ben tarihimi bu şaklabanlarla tartışacak konumda değilim. Bu saçmalıklar Adıgelere kendilerini bıçaklanmış hissettirmekten, yabancılaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bunu başarabilirler mi derseniz, maalesef başarılı adımlar atıyorlar.
Kip İmdat /cherkessia.net/
Etiketler:
diyalektik provokasyon denemeleri