ADİGE-ABAZA BİRLİĞİ...
Ben Adige, Abaza ve Wubıh halklarının kökenini aynı sayanlardanım.
Bugün aile adlarımızdan hangisinin Abaza, Adige ya da Wubıh olduğunu, hiçbir bilim adamımızın kesin çizgilerle ayıramayacağı kadar bu halkların yakın olmaktan öte birbirine karışmış olduğunu düşünürüm.
Wubıhların Adigeleşmiş ya da Abazalaşmış olmasını kendi içinde dönüşüm olarak değerlendiriyorum. Bu dönüşüm tamamlandığına göre, kimileyin modanın etkisinde kalıp Adige Abaza ve Wubıh desem de Wubıhları ayrı bir halk saymamayı daha uygun bulur, artık Adige-Abaza'ya Wubıh'ı de eklemeyeceğimi belirtirim.
Keşke bir tarih diliminde hepimiz bu halklarımızdan birinden biri içinde erimiş olsaydık der, tarih, bizlere bu şansı tanımadığı için üzülürüm.
23-01-2011 - 5 kez okundu
Yaşamımın hiçbir döneminde Adige ve Abazaları ayrı düşünmedim. Artık Adigelere ihtiyacı kalmadığını düşünen kimi Abazaları ve Abazaları ayak bağı olarak gören kimi Adigeleri yanlış bulduğumu dile getirmek, Adige-Abaza Birliği konusunda samimi olan aydınlarımıza da sadece söylemle ayrılığı engellemenin mümkün olamayacağı uyarısında bulunmak amacı ile yazar eleştiririm.
Çünkü ben bu halkların aynı kökenden olduğuna inanmakla kalmayıp bu iki halkın gelecek kurgularında da birbirleri için gerekli olduklarına, birbirlerine ihtiyacı olduğuna inanırım.
Buna karşın kendi adları ile ayrı devlet yapıları varken kendi adları ile STK kurmalarını da hep doğal karşıladım, doğal karşılıyorum. Dahası aynı halkın işlevleri farklı bir çok örgüte sahip olduklarının bilindiği, bunun sayısız örneklerinin gözönünde olduğu, bağımsız devletlerin dereceleri farklı ortaklıklar kurduklarına tanık olunduğu bir çağda her halkın kendi adı ile örgüt kurmasına neden itiraz edildiğini de bir türlü anlayamam.
Ben her halkın kendi adı ile örgüt kurmasını, ayrı oldukları ve ayrı kalmalarını düşündüğüm için değil, ayrılmalarını önleyecek en önemli adım saydığım için savunuyorum.
Samimi olarak ayrılığa karşı mücadele etmeye kararlı olan aydınlarımızın da birlikteliğin sürdürülebilmesi için bu sarsıntılı döneme nasıl gelindiğini bilmediklerinde mücadelelerinin sonuçsuz kalacağı korkusunu yaşıyorum.
Anavatan ile ilişkiler yoğunlaşıncaya kadar Çerkes-Abaza söylemi sadece Türkiye'de ve sadece Türkiye'nin batısında duyulurdu.
Diğer diaspora ülkeleri ve Türkiye'nin diğer yörelerinde her iki halk da kendilerini Çerkes dahası Adige tanımlarının dışında düşünmezdi.
Bu anlayış DÇB Kuruluş Genel Kurulu'na Türkiye'den katılan sekiz kişinin beşinin Adige ve üçünün Abaza olmasını sağladı. Bu ekibin ve aynı şekilde düşünen Avrupalı delegelerin ısrarı, sayın ŞENIBE Yura'nın büyük desteği, değerli insan, Abaza bilim adamı Argun Yura ve iki arkadaşının örgüt adının "Çerkes" olmasını kabullenmeleri ile DÇB 1991 Mayıs ayında bir Adige-Abaza örgütü olarak doğmuştur.
Ancak, Dünya Adige-Abaza örgütü henüz birinci yılını doldurmuşken Abazalar, 1992 yılında kendi dünya örgütlerini kurmuş bir yandan da DÇB üyeliğini sürdürmüşlerdir.
Devletler arası ulusal bir dünya örgütünün, benzer bir dünya örgütüne de üye olması gibi garip bir durum ortaya çıkmıştır. Adigelerin Dünya Abaza Örgütü'ne -DÇB Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri dahil- sadece çağrılı olduklarında ve konuk olarak katılabildikleri, Abazaların ise DÇB genel kurullarında delege olmakla da kalmayıp yönetimde de yer aldıkları garip bir durumdur bu. Bu birliktelik, "bizim örgüt bizim, sizin örgüt ikimizin" yaklaşımının tipik örneğidir aynı zamanda ve yanlışlığı da 1993'teki DÇB İkinci Genel Kurulu dahil her genel kurul öncesi tartışılmıştır.
1993 Genel Sekreterliği'mden beri ben iki dünya örgütünden birinin hem bağımsız hem de diğerine ortak oluşunu yanlış buldum. Doğru olanın iki dünya birliğinin federasyon kurmaları olduğunu savundum. Gerçekte bu, var olana hukuki zemin oluşturmak olacaktı.
Çünkü kağıt üzerinde Adige-Abaza Birliği olmakla birlikte DÇB Abhazya'ya doğrudan politika dışında kalan konularda kuruluşundan beri bir Adige örgütü olarak çalışıyordu. Her biri kendi işini yapan iki dünya örgütünün bu garip birlikteliği mutlaka çatırdayacaktı. Sağlıklı birliktelik eş başkanlı ya da dönemsel başkanlı bir federasyonu zorunlu kılıyordu. Ayrıca bu yapı uluslararası platformda birbirini destekler iki oya sahip olmak anlamına gelecekti.
Ancak nedense bu öneri iki halkın birbirinden ayrılması olarak değerlendirildi. Kulislerde hep hak verildiği halde genel kurullara getirilmedi. Dahası 2006 Genel Kurul kulislerinde konuşulduğu ve daha sonra Abhazya'daki yönetim kurulu toplantısında koordinasyon kurulu da seçilmiş olduğu halde DÇB'nin 2009 yılındaki VIII. Genel Kurulu'na kadar ayrılma resmiyet kazanmadı. Bu genel kurulda Abazalar açısından "Artık bağımsızlığımız tanındı. Adigelere ihtiyacımız kalmadı. Ayrıca hukuken olsun iç içeliğimizin sürmesi RF ile ilişkilerimizi zedeleyebilecek sorunlara da neden olabilir. Abhazya'daki nüfus azlığı sorununu Adigeleşmiş Wubıhları de Abhaz sayarak aşabiliriz.'' düşüncesinde olanların görüşü galebe çaldı. Yıllardır tartıştığımız kişilerce konu, yeniymiş gibi "ayrılarak Adige kardeşlerini üzmekten çekinir" bir üslup ve "ayrıyken de birlikteyiz" sözleri ile gündeme getirildi, örgütler hukuken ayrıldı, bugüne kadar da birliktelik adımı atılmadı.
Yine sayın Argun Yure dışında aynı arkadaşlar, vatandaşlık yasasını her gündeme getirişimizde hep ilk kez duyuyor gibi yaptı, bizlere hak verir gibi konuştu. Konuları tartıştığımız birlikten yana diaspora Adige-Abaza aydınları da bizlere hep hak verdi ancak her iki kesim de yanlışlıkların düzeltilmesi konusunda ciddi adım atmadı.
Tüm bunlara ek olarak kimi Abaza aydınlarının Soçi Olimpiyatları'na ilişkin verdiği demeçler, yaptıkları konuşmalar Adige gelecek kurguları için Abazaların ayak bağı olabileceğini düşünen Adige aydınlarının kendilerini haklı görmelerini, Çerkes soykırımını konu edinen Gürcistan'daki konferansa sadece Abazalar hatırına karşı çıkıldığı yanlış sanısını besledi.
Birlikten yana olduklarını dillerinden düşürmeyen Kaf-Fed yönetimi gidişatı görenlerin yıllardır dile getirdikleri "Federasyon adının Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu olması gerektiği" önerilerine kulaklarını tıkadı. Kulislerde daha dar kapsamlı yapılan toplantılarda federasyon adı değiştirilmeyecek olsa bile her yöredeki derneğin kendi adını seçmesi ve tıpkı Kafkas-Abhaz derneği örneğinde olduğu gibi federasyona kendi adıyla üye olabilmesi yolunun açılması önerileri de hep yanlış bulundu. Ve bugünlere gelindi.
Sağlıklı yol mu
Ben yukarıda söylediğim gibi mutlaka birlikte olunması gerektiğine, birbirimize ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Ancak bu birlikteliğin pekişmeyişinden, günümüzdeki durumdan, birlikten yana olduklarını dillendirip duran Adige ve Abaza aydınlarını sorumlu tutuyorum. Ulusal sorunları ve çözüm yolları ortak olan halkların birlikte örgüt kurabilecekleri bilinci ile birlikteliğin sağlıklı temeller üzerinde yeniden yapılandırılması için daha aktif olmalarını gerekli görüyorum.
Abhaz sürgününü anma tarihinin 21 Mayıs'a alınması kararını bu konuda atılmış önemi küçümsenemeyecek bir adım olarak değerlendiriyorum.
Birlikteliği savunan tüm kişi ve kurumlarımızın Abhazya Vatandaşlık Yasası'nın Adigeler üzerinde psikolojik büyük bir travma yarattığının, gerçek birliktelik önündeki en büyük engel olduğunun, Adigeleri kapsayacak şekilde genişletilmediğinde düşlenen anlamda birlikteliğin hayal olduğunun bilincine varmalarını diliyorum.
Bu amaçla yapılacak ciddi girişimlerin birlikten yana olanların söylemlerinde ne kadar samimi olduklarının göstergesi olacağını düşünüyorum.
Ciddi ve resmi girişimlerde bulunacak Kaf-Fed'in önemseneceğine ve gücünün de bu yasal değişikliği sağlayabileceğine inanıyor ve görüşmelerde bulunacağını umuyorum...
.17.01.2011
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
Etiketler:
adige-abaza birliği