ÇERKEZ BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ
23 Şubat Çeçen Sürgünü ve Soykırımı'na yaklaştığımız günlerde, Çerkezlerin Anadil talebi ile Kaf dağının arkasında yaşayan masalsı halklar yeniden Türkiye'nin gündemine taşındı.
Oysa son dönem diplomasi de Rusya'ya karşı havuç-sopa ilişkisinde önemli bir koz olmaktan öteye gidemeyen Kafkasya, Türkiye'de göz ardı edilmeye devam ediliyordu. Türkiye, Kafkasya konusunda birçok yanlış algı ile hareket etti. Görmezden geldi ve Türk milletiyle gayrı resmi bir mutabakat imzalamış Kafkas halklarına dair bir boşlama oluştu.
23-02-2011 - 5 kez okundu
Kuzey Kafkas halkları ile Türklerin tarihi tanışıklarının, Osmanlı haremlerine getirilen güzel Çerkez kızlarıyla başladığını düşünenler yanılırlar. Kafkasya, her köşesiyle Türk soylu ve Müslüman halkların yoğunlukla yaşadığı bir bölgedir. Sosyal antropologların ve tarihçilerin en yeni tezlerine göre, Türklerin ana vatanı Orta Asya değil Kafkasya'dır. Türkler Kafkasya'dan yani Ön Asya'dan Orta Asya'ya göç etmişlerdir. Kuzey Kafkasya halkları ile akrabalık ya da henüz ispatı mümkün olmasa da soy birliği, tarihin ilk dönemlerine kadar uzanmaktadır.
Osmanlı'nın çöküş döneminde İngiliz casusların cirit attığı Kafkasya'da David Urquhart isimli bir ajan, bölgedeki Osmanlı algısını kötüye çevirmek ve Türk düşmanlığını yaymak için uğraşmıştır. S.S.C.B'nin yıkılışından sonra da bağımsızlığını yakalayabilecek Kuzey Kafkasya halkı, önce kasıtlı olarak Turani kavimlerle bir arada devletleşmeye zorlanmış, daha sonrada birbirlerine düşürülerek, Rusya'nın güç hakimiyetinde bırakılmıştır. Çerkez unsur olan Kabardey'lerle, Türk Malkarlar( Rusların değimiyle Balkarlar), diğer Çerkezlerle Türk asıllı Karaçaylar bir çatıda toplanmış, bölge ki hem Türk birliği hem de Çerkez birliği engellenmiştir.
Kuzey Kafkasya'da ki Çerkez-Türk ayrımı, anadil sorunu ile boğuşan Türkiye'de de kullanılmış, Kafkas Kültür dernekleri kendi içinde kavgaya tutuşturulmuş ve Çerkezcilik akımı ile konu Ana dil talebini dillendirmeye kadar vardırılmıştır.
Halbuki Türkiye ordusu ve istihbaratının (Kuşçubaşı Eşref başta olmak üzere) üst kademesi Çerkez kökenlidir. Ve Anadolu halkı, Kuzey Kafkasyalı hiçbir unsuru kendinden ayrı görmemiş, Rusya'nın sürgün ve kıyımından Anadolu'ya sığınan Çerkezler de canla başla Türkler için mücadele etmişlerdir. Türkiye'nin kuruluşu esansında ilerde işimize yarar diye atılan etnik milliyetçilik tohumları, Çerkez Ethem olayının çarptırılmasıyla elde bir koz olarak yıllarca tutulmuştur.
Kuzey Kafkasya halklarına ana dillerini unutturan ve asimilasyona tabi tutan tek unsur, Rusya'dır. Türk milleti, Kafkasya'yı Kuzeyi ve Güneyi ile bir tutmuş, Azerbaycan'ı ne kadar benimsemişse, Çerkezleri de o kadar benimsemiş, kendinden görmüştür. Adigecenin Anadolu'da unutulmasının en büyük nedeni, Türkçe'nin yeni kuşaklar tarafından daha çok itibar görmesi ve ortak bir Çerkezce dilinin olmamasıdır. Evet, Çerkezlerin dediği doğrudur, Onlar, Türkçe'yi bilmeden İstiklal Savaşı'nda şehit düşmüşlerdir.
Kafkas hakları arasında coğrafi koşulların getirmiş olduğu çok başlılık ve çok dillik hakimdir. Hatta bu konu ile ilgili Dağıstan'ın önemli aydınların Resul Hamzatov'un " Dilci baba Kafkasya'ya geldiğinde karlı dağları aşmayı üşenmiş. Heybesinde ne kadar dil varsa, bu topraklara serpiştirmiş" şeklinde mitolojik bir benzetmesi vardır.
Kuzey Kafkasya'da boylarında (kabardey, abrek, abhaz, şapsığ, ubıh vs.) ötesinde, herkesin adının önüne yazdığı bir sülale adı vardır. Her sülalenin kendine göre bir işareti ve kendi ritüelleri bulunur. Bu kadar parçalı bir yapı da, Rusya o bölge de hiçbir soykırım ve asimilasyon yapmasaydı dahi, ortak bir Adige dili kullanılamazdı. Alfabesinin dahi kirilden latine dönmesi, hatta ve hatta yazıya birebir dökülmesi hala mümkün değildir. Dil birliğinin yanı sıra, ortak bir tavır alınması ve Birleşik Kafkasya ideali de bir hayli zordur.
Karadeniz'de Ruslar tarafından batırılan gemilerde balıklara yem olan akrabaları, kardeşleri ve soydaşlarının travmasını atlatamadığı için kuşaklar boyunca balık yiyemeyen sürgün çocukları, Anadolu'ya kabul edilmeselerdi Ruslar tarafından ağızlarında ki dillerin kopartılacağını unutmamalılardır.
Türk milleti ile Kuzey Kafkasya Halkları arasında ki ilişki o kadar grifttir ki, Türkiye'de herkes Şeyh Şamil'i Kafkas Kartalı olarak bilir ve hepimizin bildiği o melodide ki Şeyh Şamil oyunu Türk halk oyunları arasına girmiştir. Türkiye'de Şamil, Kafkasya'nın özgürlük sembolü iken, Kafkasya'da Avar Türk'ü olarak kabul edilir. Ve yine o cesaret veren melodi Şeyh Şamil adı ile oynanır. Oysa Şeyh Şamil, İslami Naiblik akımının en büyük temsilcisi olarak, ağıt yaktığı için annesini bile cezalandıracak ve sonra annesine verdiği cezayı kendi üstüne alarak kırbaç yiyecek kadar müziğe karşıdır ve yasaklamıştır. Önceleri Ruslara karşı cihada kalkarken çaldırdığı melodi olan kazaskanın (rusların değimiyle kazaska, bizim bildiğimiz şeyh şamil) dahi ileriki yıllarda çalınmasını men etmiştir.
Türk milleti ile Kuzey Kafkasya Halkları arasında ki ilişki o kadar grifttir ki, Anadolu'nun doğusuna özellikle Van ve çevresine yerleşen Çerkezlerin iyi at eğitmesine, evlerinin bahçe düzenine ve badanasına hayran olan yöre halkı, Çerkez kahramanlarına verilen "Nart" kelimesini soyadı olarak almışlardır.
Kafkasya'da Türk milleti ile ilişkilerini en dinamik tutan topluluk Çeçen'lerdir. Kafkasya'da ki Türk unsurlarına her zaman yakınlık gösteren Çeçenler, Kırım Türkleri ile asırlardır atalık sistemi ile çocuk değişimi yapmış, Karaçay-Çerkez problemlerinde Karaçayları desteklemiş, Çeçen komutan-büyük direnişçi Şamil Basayev Çeçenistan topraklarını kurtardıktan sonra ikinci hedefimiz Azerbaycan Karabağ'dır demiştir. Türk milleti de, dış işlerine rağmen Çeçen mücadelesine her zaman sahip çıkmışlar, hükümetlere rağmen onları terörist olarak görmemişler, o topraklar uğruna kan dökmüşlerdir.
Çeçence ve İnguşça, Çerkezce'den farklıdır, hatta aynı dil ailesi grubuna dahi girmemektedir. Yani, Çerkezce'de Ana dilde eğitim hakkı ve diğer talepleri sanırım Çeçenleri kapsamamaktadır.
23 Şubat 1944 yılında yurtlarından zorla çıkarılan, 200.000'nin üzerinde şehit veren, soğuk vagonlarda ölüleri yollara saçılan sürgünün çocukları Çeçenlere ve tahta bir valizle ekinini, evleğini bırakıp Anadolu'ya sığınan tüm Kuzey Kafkas halklarına; onlardan birisi olarak, "ben bir daha vatansız kalamam" diyorum. Türkiye benim artık öz vatanımdır...
Betül GÜNGÖR / www.haberarz.com
Etiketler:
çerkez bir türk milliyetçisi