Bülbülün çektiği dili belası derler. Hepimiz zaman dilimizi tutamadığımız için başımızı belaya sokmuşuzdur. Ben o yüzden kendi adıma "biliyorsan konuş faydalansınlar, bilmiyorsan sus da adam sansınlar" felsefesinden hareket etmeyi daha doğru bulurum. Hatta çoğu zaman bilsen bile susmakta yarar vardır.
Birgün birisi bir Çerkez'in evine misafir olmuş. Bir, iki, üç derken on beş günü bulmuş misafirliği. Misafir sonunda gitmeye karar vermiş. Atını getirmişler hazırlıyorlar. Tam o sırada ev sahibi gelmiş. Bakmış misafir gitmeye hazırlanıyor, Çerkez nezaketiyle ve dilinin ucuyla "biraz daha kalsaydınız" demiş. Misafir, "aman yok olmaz, yok yok artık mutlaka gitmem lazım" gibi şeyler söylemiş. Ev sahibi, misafirin gitmeye kesin kararlı olduğunu anlayarak biraz daha ısrarla ve abartarak "yahu ne güzel kalıyordunuz, birbirimize daha doyamadık. Birkaç gün daha kalın ne olur" diye yinelemiş teklifini. Misafir "peki o zaman" demiş ve ev sahibine dönerek "ama atımı da getirmişler onun ipini nereye bağlayayım?" diye sormuş. Ev sahibi umutsuzca dilini dışarı çıkarmış "nereye olacak işte buraya bağla" demiş.

Tabii bu durum her zaman böyle olmaz. Bazen de dili görmek, mekan sahibinin işine gelir.
Doktor, muayenehanesine gelenlerin şikayetini dinledikten sonra genç ve güzel kıza dönerek "soyunun" demiş.
Kız "fakat doktor, hasta olan ben değilim, annem" diye yanıtlamış doktoru.
Doktor anneye dönmüş ve "dilinizi çıkarın bakayım hanımefendi" demiş.

Bunlar dilini tutamadığı için sadece kendi başını belaya sokanlar. Dili tutamadığı için tüm milletin başına iş açanlara ne demeli?
İşte CHP milletvekili Hüseyin Aygün Örneği önümüzde. Önce;  "Dersim Katliamı bir soykırımdır ve sorumlusu CHP ile devlettir. Bu soykırımdan Atatürk de haberdardır" sözlerini sarf etti. Ortalık birbirine girdikten sonra da; Dersim olaylarının siyasi polemik konusu olmaması gerektiğini belirterek, "tartışmaların bu hale gelmesinden, siyasi malzeme olarak kullanılmasından rahatsızım" dedi.

CHP gibi ülkeyi yönetmeye aday olan bir partinin milletvekili isen nerede ve neyi konuşman gerektiğini bilmen lazım. Konfüçyüs'ün bir anekdotu sayın Hüseyin Aygün'e bu konuda belki bir fikir verebilir.
Konfüçyüs'e "bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" diye sormuşlar. Büyük filozof, şöyle cevaplamış soruyu;  "Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!"
Sayın vekilim, işte dil bu kadar önemlidir. Her ne kadar kemiği olmasa da tutmayı bilmek gerekir.
Yoksa gitsin diye misafirinin gözünün içine baktığı halde, misafirini ısrarla kalmaya davet eden Çerkez durumuna düşersin. Şu anda hiç ihtiyaç yokken, ülkenin başına büyük iş açabilecek,büyük bir tartışmayı, ülke gündeme davet edersen, getirip ipi diline bağlarlar. Sende "niye bunu benim dilime bağlıyorsunuz?" diyemezsin.
                                                               

Av. Ulvi PUĞ

Haberekspres