NART
NART

GİRİŞ
Kullanıcı Adı

Şifre





>Üye Değilim     >Şifremi Unuttum

ETİKET BULUTU

MÜZİK ÇALAR
1
35305319 - Adige Heku 01.MP3
2
11
3

Nart Ajans Reklam

HABERLER / Diaspora
UFUK TAVKUL'UN PRİZMASI'NDAN KAFKASYA GERÇEĞİ .

Soluk alıp verişimizi dahi şekillendiren siyaset kurumunun bilim dışı kalmasını beklemek safdillik olur. Pozitivistlerin bilimsel araştırma sürecinde olmazsa olmaz saydıkları objektivite kriteri nitelik olarak subjektif bir önermeden öteye geçemiyor çoğu zaman. Özellikle deney-gözlem imkanımızın görece az olduğu sosyal bilimlerde bu durum çok daha belirleyici.
15-02-2012 - 5 kez okundu

Tarafsız Bir Bilim Olabilir mi?

Soluk alıp verişimizi dahi şekillendiren siyaset kurumunun bilim dışı kalmasını beklemek safdillik olur. Pozitivistlerin bilimsel araştırma sürecinde olmazsa olmaz saydıkları objektivite kriteri nitelik olarak subjektif bir önermeden öteye geçemiyor çoğu zaman. Özellikle deney-gözlem imkanımızın görece az olduğu sosyal bilimlerde bu durum çok daha belirleyici.

Bu varsayımdan hareketle sorulması gereken soru, sosyal bilimler alanında yazılan bir makale ya da yapılan bilimsel bir araştırmanın neyi ve nasıl söylediğinden öte, hangi amaçla söylediğidir. Ufuk Tavkul tarafından kaleme alınan ve Selenge Yayınlarından çıkan ”Kafkasya Gerçeği” adlı çalışma bu minvalde krtitik edilecektir.

Kim Daha Otokton?

Öncelikle kitap boyunca Kafkasyalı halklar arasındaki dayanışma duygusuna, benzer siyasi süreçlere, sülale geçişlerine, kimi ortak ritüel ve kelimelere yapılan göndermeler oldukça anlamlı. Bu anlamda her halk Kafkasyalı olarak kabul ediliyor. Ancak, Karaçay-Balkar halkı sanki “biraz daha” Kafkasyalı olarak tarif ediliyor. Açalım;

Daha önce Kafkasyalı halklar arasındaki etnik “kaynaşmaya” yapılan göndermelerin ardından, çelişkili biçimde Kabardeyler farklı araştırmacılardan yapılan alıntılar ile kimi zaman Macarlar ile kimi zaman da Kırım ile ilişkilendiriliyor. Yani vurgulanmak istenen husus- bugünlerde Kabardeyler ile Balkarlar arasındaki toprak husumeti de göz önünde bulunduruluyordur her halde!- Kabardeylerin bugünlerde yaşamış oldukları bölgelere sonradan geldikleri.

Yine bir başka araştırmacıdan alıntılanan antropolojik tipoloji sınıflamasında Kafkasyalı Halklar üç ayrı tipolojiye bölünüyorlar. Adige ve Abaza grubunun dahil edildiği Pontus tipolojisinin ve Doğu Kafkasya Halklarının dahil edildiği Kaspi Tipolojisinin kökeni Anadolu (Hititler ve Urartular) ile ilişkilendirilirken, üçüncü tip olan Kafkasion gruba Karaçay-Balkar ve Oset Halkları giriyor. Kimin daha otokton olduğuna ilişkin bir gönderme –ya da dirsek gösterme mi demeliydik?- daha.

Buna benzer pek çok önerme çalışmadaki satırlar arasında yer edinebilmiş. “Otokton” halklar sınıflandırmasının sömürgeci deneyim ile olan ilişkisini bir kenara bırakırsak eğer çıkan sonuç şu: Tüm Kafkasya Halkları otokton, ancak Karaçay-Balkar Halkı sanki “biraz daha” otokton.

Toplum Mühendisliği’nin İyisi Olur Mu?

Milliyetçiliğe yaklaşım biçimimiz işimize geldiğinde “modernist” (kitap boyunca dillendirilen “Kafkas Kültürü” söylemi), işimize geldiğinde “ilkçi” (otokton halklar ve tipoloji sınıflandırmaları) olunca “tutarsız” tespitler de kaçınılmaz. Aralara kimin daha otokton olduğuna ilişkin serpiştirilen “dirseklerin” ardından, bir bakmışız ki kitabın sonuç bölümünde “Kafkas Kültürü” imdadımıza yetişivermiş!

Her ne kadar “iyi niyetle” olsa dahi, kitap boyunca bahsedilen sülale geçişleri, halklar arasındaki benzer ritüeller, ortak kelimeler vs. sömürgeci deneyiminin ürünleri başta Çerkes-Karaçay ve Oset-İnguş gerilimleri gibi geçikmiş milliyetçiliklerin üstesinden gelinebilmesi için nostaljik bir formülden- kaçıştan?- öteye geçemiyor ne yazık ki.

Oysa yapılması gereken, ne Alanları Oset halkından kıskanmak, ne Kabardeyleri Kırım ya da Macarlar ile ilişkilendirmek, ne de işin içinden çıkamadığımızda “Kafkas Kültürüne” sığınmaktı.  Yapılması gereken sömürgeci deneyimin eleştirisiydi. En azından Karaçay-Balkarların Alanları ataları olarak sahiplenişinin, 2 Kasım’da yaşanan sürgün ve daha sonra haklarının iade edilişi ile olan ilişkisini irdelemekti.

Sosyal Tabakalaşma Daha Nereye Kadar

 

Bir arkadaşın asimilasyonun cemiyet içerisinde nasıl üretildiğine ilişkin ilginç bir saptaması vardı. Buna göre; erkek ile kadın, asil ile asil olmayan, güçlü ile güçsüz, zengin ile yoksul arasındaki geleneği de çarpıtarak inşa edilen hiyerarşik ilişkiler bütünü, söz konusu “diğerlerini” cemiyet dışına itiyordu.

Kabul: Sülale aidiyeti kimi zaman Adige, Abaza, Oset ya da Karaçay olmanın çok ötesine geçebiliyor, kimlik bilinci için söz konusu etnik aidiyetlerden çok daha önemli olabiliyor ancak pekiyi ya “diğerleri”.  O burun kıvırdığımız “eskiler” dahi, bu konuları konuşmayı “ayıp” addederken 2009 yılı Türkiye’sinde, ekonomik hiç bir altyapısı, toplumsal hiçbir fonksiyonu kalmamış ilişkiler bütününü özellikle kamusal alanda tekrar üreterek nasıl bir çıktı hedefliyoruz acaba?

Öte yandan Türkiye nüfusunun yüzde yetmişi şehirlerde yaşıyor. Yüz elli yıl önce var olduğu iddia edilen patriarkal ilişkileri “Kafkasya Gerçeği” olarak sunuşumuzun Çerkes Kadını için çıktısını düşünebiliyor muyuz? Birçoğu ailelerinden uzakta büyük şehirlerde üniversite eğitimi alan ve ekonomik özgürlüklerini elde eden Çerkes kadını, var olduğu iddia edilen “gerçeklik” ile ne şekilde barışabilir? “Hemşehri” ilişkilerini sorgulayabilen eğitimli bir Çerkes kadınına aile içerisinde “Guaşe” ya da “Biyçe” denilmesi kendisini cemiyet içerisinde tutmaya yeter mi?  Türkiye’de kız ve erkek çocuklarının birlikte eğitim aldıkları bir okulu açan ve Osmanlı’daki ilk feminist örgütlenmeye öncülük eden Çerkes kadınları için 2009 yılında dayatılan “gerçeklik” patriarkal ilişkiler bütünü müdür?

Güncel Sorunlara Duyarlılık ve Biraz daha Diğergamlık

Kimin daha otokton olduğuna ilişkin yanlı alıntılarla tezler öne sürerken, güncel sorunları pek ala atlayabiliyoruz. Daha dün yaşanan Çeçen-Rus, Abhaz-Gürcü ve Oset-Gürcü savaşları Sayın Tavkul tarafından pek önemli görülmemiş olacak ki, sözde özerk cumhuriyetlerin nedense etnik haritalarının çıkarıldığı “Kafkasya Gerçeği” gibi iddialı bir başlığa sahip çalışmada dahi birkaç cümle ile geçiştirilmişler.

Yine son senelerde diaspora gündemini en fazla meşgul eden “Çerkes Soykırımı” meselesi kitabın “Kafkas-Rus Savaşları” başlıklı bölümünde kendisine birkaç sayfa ile yer bulabilmiş.

Benzer şekilde diaspora ve Kafkasya gündemini meşgul eden konuların başında gelen, bugün üç ayrı idari birim altında yaşan Çerkeslerin yaşamış oldukları bölgelerin tek bir “Çerkesya” adı altında birleştirilmesi meselesi. Diaspora ve Kafkasya Adigeleri, Kafkasya’daki sömürge valilikleri ve diasporadaki uzantıları dışarıda bırakılacak olursa bu meseleyi oldukça sahiplenmiş gözüküyorlar.

Adigelerin bu haklı taleplerini başta Abaza ve Karaçay- Balkar halkları olmak üzere komşu Kafkasya Halkları ile çatışma ekseni üzerinde yükseltmeye çalışan Adigeler olduğu da bir gerçek. Bu marjinal gruplar bu site ve pek çok sosyal paylaşım sitesinde deşifre edilirlerken, ve Adige “Milliyetçiliği” yine bu sayfalarda bizzat Adigeler tarafından eleştiri bombardımanına tutulurken, sayıları zaten bir kaçı geçmeyen diasporalı Karaçay entelijansiyasının bu konuya yapıcı bir yaklaşım göstermesi gerekmez mi? Sömürgeci yöntemlerle üç ayrı idari yapıya ayrılan komşu bir halkın haklı talepleri söz konusu olduğunda “üç maymunu” oynamak kime ne kazandırır?

Sonuç

Kafkasya diasporası olarak her gün kendi üretemediğimiz milyonlarca kelimenin bombardımanı ve bilgi kirliliği altında yaşıyoruz. İradi katılım gösteremediğimiz bu sürece ilişkin kritik edilmeye değer tek cümle dahi bu sebeple hayati öneme sahip. Ancak pek çok etniği ve pek çok farklı kimliği bünyesinde barındıran Kafkasya için haklı olarak“Kafkasyalılık” kimliğini öneriyorsak eğer biraz daha adil olmamız, dirseklerimizi saklı tutmamız gerekiyor.

Ve son olarak, kaynakçasında Le Play ve Pitirim Sorokin gibi oldukça iddialı isimlerin yer aldığı, konuya duyarlı Kafkasyalı sosyal bilimci bir profesörün elinden çıkan bir çalışmada, feodal ve patriarkal ilişkilerden öte güncel sorunlara yönelik çözüm önerileri beklemek de hakkımız sanki.

Ufuk TAVKUL - Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi

Mevdudi Bayçora
 

Etiketler:
Ufuk TAVKUL Kafkasya Gerçeği Hititler Urartular Kafkas Kültürü Adige Abaza Oset Karaçay

YORUMLAR
Yorum yapmak için giriş yapın...

MIZAGE DERGİ YÖNETİCİLERİ KAYSERİ'DE
KARAÇAY-BALKAR KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ 13. GENEL KURULU.
AYŞE & HAKAN EKER GELİN ALMA
ÇAĞDAŞ SANATLAR MÜZESİ'NDE MIZIKA DİNLETİSİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ CİHAN ERTOK İLE DEVAM DEDİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ GENEL KURULUNU YAPTI.
KAFKASYA UÇUŞLARI BAŞLADI
ARDA ARGUN'A LEON NİŞANI
ADİGE MİLLİ KIYAFET GÜNÜ KUTLANDI
KAFDAV YAYINCILIK ESKİŞEHİR KİTAP FUARINDA
/ 599>

EN ÇOK OKUNANLAR
Kayıtlı başka haber bulunmamaktadır