Kabardey-Balkar Cumhuriyeti İnsan Hakları Merkezi Başkanı Hatajuko Valeri, 17 Mart Pazar günü Ankara Çerkes Derneği'nde bir konferans verdi.
Konferansın Ankara Çerkes Derneği web sitesinde yayınlanan deşifre edilmiş metni şu şekilde:
Konuğumuz Khatazhuko Valera. Kendisi bugüne kadar Kafkasya'da Çerkesler tarafından kurulan pek çok Sivil Toplum Kuruluşunda kurucu ya da üye olarak yer aldı. Adige Khase’lerin kuruluşunda ve daha sonra Abhazya Savaşı sırasında büyük varlık gösteren Dağlı Halkları Konfederasyonu’nun kuruluşunda yer aldı. Uzun süre yöneticilik yaptı. Ayrıca Dünya Çerkes Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı. Uzun yıllar bu örgütün yönetim organlarında görev aldı ve 2000 yılından sonra bu örgütle bağlarını koparmak zorunda kaldı. Sayın Khatazhuko bu akşam Rusya’da faaliyet gösteren İnsan Hakları Merkezi’nin Kabardey-Balkar şubesinin başkanı olarak aramızda bulunuyor. Bu akşamki konferansın ana başlıkları arasında şunlar yer alıyor:
1. Rusya’daki Çerkes cumhuriyetlerinin anlamı, güçleri – Çerkes kültürünün ve dilinin korunmasına geliştirilmesine dair
1.1 Cumhuriyetlerin kaldırılmasına dair korkular ve konuya dair olasılıklar
1.2 Rusya’nın küçük halklara yönelik politikaları.
2. Kafkasya’da Çerkescenin içinde bulunduğu durum
2.1 Eğitim kurumlarında Çerkescenin kullanımı
3.Suriye Çerkeslerinin durumuna dair
3.1 Suriye Çerkesleriyle ilgili olarak Çerkes cumhuriyetlerinin yapması gerekenler
3.2 Suriye Çerkesleriyle ilgili olarak Rusya’nın üzerine düşenler.
4.Kabardey-Balkar’da devam etmekte olan din savaşı
4.1 Bu savaşın altında yatan nedenler?
4.2 Bu savaşı bitirmek için yapılması gerekenler?
- Her şeyden önce, hepinize anavatanda benimle birlikte bu işin bir ucunu tutan, bu konularda çalışan arkadaşlarımın selamlarını getirdim.
Ben buraya anavatandaki Khase'ler adına gelmedim ve şu anda üyesi de değilim ama bir zamanlar hem üyesi hem de yöneticisi olarak görev yaptım. Bugün burada Rusya'da İnsan Hakları üzerine çalışan büyük bir Sivil Toplum Kuruluşu'nun Kabardey-Balkar'da faaliyet gösteren kolu adına buradayım.
Biz bugün burada bahsedeceğimiz bütün konuların insan hakları mücadelesinin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Bugün bizim önümüzde duran sorunlar ve insan hakları konusundaki öncelikli sorunlar olarak anavatanımızdaki dilsel, kültürel ve siyasal sorunları ve Suriye'deki Çerkeslerin sorunlarını, diasporadaki Çerkeslerin sorunlarını hem anavatanımızda hem de dışarıda, Avrupa ülkelerinde gündeme getiriyoruz. Bizi bu akşam buraya davet eden arkadaşlarımız gibi, bizde anavatanda olan bitenlerden, diasporada yaşayan kardeşlerimizin de haberdar olup bunlarla ilgili tartışmalar yürütmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü anavatanından bir zamanlar ayrılmak zorunda kalmış olanların, Rus-Kafkas savaşlarından sonra anavatanından zorla sürülenlerin anavatanlarında söz sahibi olduklarını ve bunların da bugünkü Rusya'nın yurttaşları olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden anavatanda bizi rahatsız eden sorunların sizlerin de sorunu olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca bu hem Rusya'nın yasalarına da ayrıkırı değil, Türkiye'nin yasalarına da aykırı değil, dünyada ki teamüllere de aykırı değil.
Bu akşam ilk olarak anavatandaki cumhuriyetlerden yani Kabardey-Balkar'dan, Karaçay-Çerkes'den ve Adigey'den bahsedeceğim.
Herkesin bildiği üzere Çerkesler gibi dünyaya dağılmış bütün halkların benzer sorunları vardır. Bunların kültürlerini, dillerini, kendi çıkarlarını koruyabilmek için bir devletlerinin olması gerekir. Biz Rusya'nın bir parçası olarak böyle devletlere sahibiz. Sahip olduğumuz bu devletler Rusya Federasyonu yasalarına göre hareket ederek, bizim çıkarlarımıza hizmet ettiği sürece bunun bizim için yeterli olduğunu düşünüyoruz. Fakat son zamanlarda bu konuda meydana gelen kimi gelişmeler bizleri endişelendiriyor. Rusya'da iktidar partisinde de, iktidarda olmayan kimi partilerde de yönetici olarak yer alan ve devlet politikalarını yönlendiren kimi insanlar bu Cumhuriyetlerin kaldırılması gerektiğini söylüyorlar. Bunlar söylendiği gibi, buna yönelik kimi girişimler de oldu. Bu cumhuriyetlerin egemenlik hakları ortadan kaldırıldı. Örneğin, cumhurbaşkanlarını artık biz seçmiyoruz. Bunları kendimiz seçmediğimiz sürece bunlar kendilerini halka karşı değil, kendilerini bu pozisyonlara getirenlere karşı sorumlu hissediyorlar. Bu durum bizce halkların kendi kaderini tayin hakkına, kendi kültürlerini ve dillerini korumak için devlet kurma hakkına da uygun değil ve bu sadece az önce bahsettiğim bu üç cumhuriyet için değil Rusya Federasyonu’na bağlı bütün cumhuriyetler için geçerlidir.
Diğer taraftan Rusya’da bu yapılanların doğru olmadığını söyleyen politikacılar da var. İşte Adigey'in Krasnodar'a bağlanmasıyla ilgili bir zamanlar ortaya atılan düşünce bu meselenin bir parçasıydı. Mutlaka birçoğunuz bu sorundan o zaman haberdar olmuştur. Bize göre bu olmaması gereken birşey. Böyle birşey ayrıca Rusya'nın kendi yasalarına da uygun değil. Hepsinden de önce biz, bu cumhuriyetler bizim sorunlarımızla ilgilenmediği sürece, bunlar üzerinde dikkatle durmadığı sürece, dilimizi ve kültürümüzü koruyamayacağımıza inanıyoruz.
Bu devletlerin önemini daha iyi anlatabilmek açısından, bu devletler eğer egemenlik sahibi olursa bizi endişelendiren, dilimizle ve kültürümüzle ilgili sorunların ne kadar daha kolay çözülebileceğini gösteren bir örnek vermek istiyorum. Bugün için Çerkesceyle ilgili konular oldukça gündemden düştü. Bildiğiniz gibi 90'lı yıllarda Çerkesce eğitim verilen okullar vardı. Zamanla bu okulların tamamı kapatıldı. Okullarda Çerkesce'ye ayrılan süre eskiden ayrılan sürenin % 25'ine kadar düştü. Çerkesce kitaplar hem sayı hem de içerik olarak da yarı yarıya azaldı. Rusya'da bugün eğitimle ilgili yeni yasalara göre Rusya'da yaşayan halklar kendi dilleriyle eğitim alma hakkına sahipler. Bunun anlamı ise şudur: halklar bu hakka sahiptir fakat kendi dilleriyle eğitim almasalar da olur. Bu bizce yeterli değildir. Biz bunun "kendi dilleriyle eğitim görür, kendi dillerini öğrenir" şeklinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Ne var ki, cumhuriyetlerin statüsündeki kötüleşmeyle birlikte bu konuya verilen önem de azaldı.
Buna dair bir başka örnek daha vermek istiyorum. 90'lı yıllarda, Dünya Çerkes Birliği (DÇB) ’nin güçlü olduğu, Çerkesceyle ilgili sorunları yüksek sesle ortaya koydukları zamanlarda, üniversitelerdeki Çerkesce öğretmenliği bölümüne 50 kadar öğrenci alınıyordu. Bugüne gelince, önceki sene ne kadar öğrencileri aldıklarını bilemiyorum fakat geçen sene 10 öğrenci aldılar. Bu sene daha da az sayıda öğrenci alacaklar ama bunun kaç kişi olacağını tam olarak bilemiyorum. Şimdi bir düşünelim: Türkçe eğitim istersen alabilirsin, Rusça eğitim istersen alabilirsin denseydi nasıl olurdu?
Dil konusu bir devlet meselesi olarak ciddiye alınıyorken durum böyle değildi. Dolayısıyla, devletin yasaları dilin öğrenilmesiyle ilgili hükümler içermeli, biz bunu öğrenmek istemiyoruz gibi bir durum olmaması gerekli. Devlet meselesi deyince bizim anladığımız budur.
Şu anda Suriye'de meydana gelen olaylar, anavatanda, Türkiye'de, Ürdün'de, Avrupa'da, dünyanın neresinde olursa olsun bütün Çerkesleri ilgilendiriyor. Bize göre anavatanda, Rusya Federasyonu yasalarına göre ki biz onun vatandaşlarıyız, anavatanda bugün bu konuyla ilgili olan bitenlerin çok anlamsız olduğunu düşünüyoruz. Bu olan bitenler Suriyeli Çerkeslere herhangi bir fayda sağlamıyor.
Bugün Suriye'de olup bitenler bir insanlık felaketidir. Soydaşlarımız her geçen gün bu savaşta ölüyor, yok oluyorlar. Biz bu olaya şöyle bakıyoruz. Bizler Rusya'nın vatandaşı, Rusya Federasyonu’nu oluşturan halklardan birisi olduğumuza göre, Suriyeli Çerkeslerin de Rusya'nın yurttaşı sayılması gerekir. Bunlar eğer başka bir ülkede yaşayan Ruslar olsaydı, devlet o zaman nasıl davranacaktı diye bir düşünelim. Biz Suriye’deki Çerkeslerin bizim kardeşlerimiz olduğunu, bizim soydaşlarımız olduğunu ve ayrıca Rusya Federasyonu yasalarına göre Rusya'nın yurttaşları olduğunu ve Rusya'nın buna yönelik çalışmalar yürütmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Rusya'da yabancı devletlerde yaşayan yurttaşlara dair yürürlükte olan bir yasa var. Bu yasaya göre, bir zamanlar Rusya'dan her ne sebeple olursa olsun ayrılmış olanlar ve onların çocukları bu yasanın kapsamına giriyor. Lafı evirip çevirmeden, Çerkeslerin de bu yasanın kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öyleyse, biz Rusya'nın, Çerkeslerin de haklarını savunması ve yapması gerekenleri yapması gerektiğini söylüyoruz. Fakat bizim bugün karşılaştığımız durum farklı. Buradaki pek çok kişi de bundan haberdar olabilir. Adigey Cumhuriyeti Adige Khase’si, Rusya parlamentosuna bizim de Rusya'nın yurttaşları olduğumuzu hatırlatan ve neden buna dair birşey yapılmadığını soran bir yazı yazmıştı. Hükümet adına gönderilen yazıda Çerkeslerin bu kapsamda olmadığına dair bir cevap vardı. Aslında bu cevap bu yazıyı yazanların kendilerinin de bu yasanın içeriğini anlamadıklarını gösteriyor. Ayrıca, biraz önce de dediğim gibi, bizim cumhuriyetlerimizin bir gücü olsaydı, bunların yapabilecekleri şeyler olsaydı, bu sorunla ilgilenmeleri gerekirdi. Bir yerlere yazılar yazdıkları, birşeyler istekileri doğrudur. Fakat ben de dâhil pek çok kişi, bu cumhuriyetlerin bir anlamı varsa eğer, bir araya gelip Rusya devlet başkanına hitaben, bunun anlamı nedir? Biz de eğer Rusya'nın bir parçasıysak bu doğru değildir, demeleri, Rusya'nın yöneticilerine hitap etmeleri gerekirdi. Bunu yapmadıkları gibi, konuyla ilgili mitingler, toplantılar yapmak isteyenlere de engel oluyorlar.
Öncelikle Suriye'de olan bitenlerden bahsettim, çünkü bu sorun hepimizin ortak sorunu, bizleri bir araya getiren bir konu. Fakat ben Kabardey-Balkar'da bugün devam etmekte olan din savaşının Kabardey-Balkar'daki en önemli sorunlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Bunun altında yatan sebepler, buna bir son verebilmek için yapılması gerekenler Kabardey'le ilgili önemli konulardan bir tanesidir. Biraz bunlardan bahsetmek istiyorum.
Geçen sene devletin resmi rakamlarına göre Kabardey'de 150 kişi öldürüldü. Bu 150 kişinin içinde hem polisler hem de din adına bu savaşı yürütenler var. Bunların da büyük çoğunluğu, neredeyse % 95'i Çerkes'dir. Geçen senelerle ilgili bu istatistiklerden burada bahsetmeyeceğim fakat önceki yıllarda da aşağı yukarı aynı sayıda insan öldü. Bu ölenlerin arkalarında bıraktıkları çocuklar var. Akrabaları bu çocukların bir kısmını "senin babanı polisler öldürdü,” polislerin çocuklarını da “senin babanı işte bu eşkıyalar öldürdü" diye yetiştiriyorlar. Bunu yapanlar da Çerkes. İşte biz 10 yıl sonra ortaya çıkabilecek sorunların temelini böyle atıyoruz.
Peki, bunun altında yatan sebepler neler? Bunların hepsinden bahsetmek için bütün bir akşam konuşmak gerekir fakat ben kısaca bahsedeceğim. Kimilerine göre bunlar bize dışarıdan ithal edilen sorunlar. Bunların bizimle bir ilgisi yok. Buna benzer başka şeyler söyleyenler de var. Bunlar doğru değil. Bunlar komplo teorilerinden ibaret. Biz bu sorunu çözmek istiyorsak, bu problemin aslını anlamak istiyorsak, öncelikle gerçekleri söylememiz lazım. Bütün bunlar bizim vatanımızda meydana geliyor. Bu “cihat yapıyoruz, din için savaşıyoruz” diyenlerin hepsi de bizim kardeşlerimiz, bizim insanlarımız. Bunun dışında, lafı kıvırmadan söyleyecek olursak, bunların savaşta kullandıkları silahları temin etmede kullandıkları kaynakların büyük bölümü bizim kendi vatanımızda toplanıyor. Bütün bunlar çok açık. Fakat benim dikkat çekmek istediğim bir şey var. Selefilere, din savaşı verdiğini söyleyenlere katılanlar “biz Çerkes değiliz, biz Müslümansız” diyorlar. Ben bu sorunun çözülemeyecek bir sorun haline geldiğini zannetmiyorum fakat bir araya gelip bu meseleyle ilgili neler yapılabileceğine dair tartışmalar yürütmemiz gerekiyor. Örneğin buradan, Türkiye'den nasıl bir yardım olabileceğine dair bir şeyler de düşünülebilir.
Bu işin bir başka boyutu daha var. Moskova'nın dışında kimseye bağlı olmayan kolluk kuvvetlerinin de yasadışı tutumları olduğundan, insanlara baskı yaptığından bahsetmekte fayda var. Bununla ilgili şöyle bir sorun var ortada. Bu kolluk kuvvetleri kendilerinin bu cumhuriyetlerin yönetimlerine bağlı olmadıklarını, bunların yetkililerinin emri altında olmadıklarını söyleyip bağlı oldukları merkezin Moskova olduğunu iddia ederek yasadışı işler yapıyorlar. Bu da aslında bu sorunun bir parçası.
Fakat biraz önce de söylediğim gibi, bizler kendi gücümüzü birleştirirsek, burada yaşayan Çerkes kardeşlerimizin ne yapabilecekleri konusunda da birkaç şey söylemek istiyorum. Bu az önce bahsettiğim sebeplerin yanı sıra, cihat ettiklerini, din savaşı verdiklerini söyleyenlerin içinde, kimseden bir baskı görmediği halde bu savaşa giren gençler de var. İşte bugün bu gençlere yönelik hiçbir çalışma yapılmıyor. Sağlam dini bilgileri olan, bu konuda tartışmalar yürüten, cihat denilen şey budur diye anlatacak insanlara ihtiyaç var. Bu yola giren insanlarla konuşmak, tartışmak lazım. Ama Rusya'daki imamların böyle bir yeterlilikleri yok. Türkiye'de ise Çerkesce bilen ya da bilmeyen, dini altyapıları sağlam olan insanlar olduğunu biliyoruz. Bunların anavatana gelerek, gelemeseler dahi yazılı görsel materyallerle televizyon, radyo gibi kanallardan bildiklerini anlatmalarının bir faydası olabilir.
Bizim bugün için önümüzdeki sorunları çözmede kullanmamız gereken en önemli silah demokrasidir. Anavatanımızda eğer usulüne uygun seçimler yapılmaya başlansaydı, iktidarı kontrol etmeye, çalışmalarını denetlemeye yarayacak yöntemler kesinlikle bulunabilirdi. Rusya'da da, Rusya'nın demokrasiyi yeniden inşa etmesi gerektiğini söyleyen, tam bir Federatif yapıya kavuşması gerektiğini, Federasyon içindeki halkların haklarının verilmesi gerektiğini söyleyen politik akımlar olduğunu biliyoruz. Biz bunlarla bir araya geliyoruz, birlikte çalışmalar yürütüyoruz.
Ben zaman zaman şöyle şeyler de duyuyorum. Anavatanda ne olursa olsun, bu sorunlardan burada bahsetmemek gerekiyor, bunları insanların bilmesi gerekmiyor diyenler de var. Ben bunu savunanların, diasporada yaşayanların da anavatanlarında bir hak sahibi olduklarını, orada bir söz sahibi olduklarını kabul etmediklerini, kendi insanımızı hor gördüklerini düşünüyorum.
Bütün bu bahsettiklerimizin içinde halledilemeyecek sorunlar olduğunu zannetmiyorum. Ayrıca, bunlara bakarak ümitsizliğe de kapılmamak gerektiğini de düşünüyorum. Fakat bugün için siz anavatanda olmasanız da, kendinizi oraya ait hissetmeniz, biz gidemesek de bir gün çocuklarımız dönebilirler diye düşünmeniz - ki pek çoğunuzun böyle düşündüğünü zannediyorum - ve bu bakış açısını gelecek nesillere de aktarmamız gerekiyor. Benim şimdilik sizinle paylaşacaklarım bu kadar. İsterseniz sorularınıza geçebiliriz.
Soru-Cevap Bölümü
Soru 1.
Dünya Çerkes Birliği de Kafkasya'da çalışan Sivil Toplum Kuruluşlarından bir tanesi. Bu derneğin çalışmalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kafkasya'da faaliyet yürüten başka sivil toplum kuruluşlarının liderlerine saldırılar yapıldı, kimisi öldürüldü, kimisi şiddete maruz kaldı. Bunlarla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
- Ben sözüme başlarken de söylediğim gibi DÇB'nin üyesi değilim. İnsan Hakları Merkezi dışında herhangi bir başka STK’yla da bağım yok. Ama siz örneğin Kaffed'in içindesiniz. İşte bu soruyu bu Federasyonun yöneticilerine yöneltin. Dünya Çerkes Birliği'ne bağlı derneklere sorun. Bence de haklı bir soru ama bu soruyu bana değil onlara sormak lazım.
Biz bütün insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Kendi web sayfamızdan duyuruyoruz, basın açıklamaları yapıyoruz. Rusya'da Moskova'da faaliyet yürüten STK'lar var onlarla bağlantılı çalışmalar yürütüyoruz. Zaman zaman Avrupa'ya gidiyoruz. Örneğin geçen sene Stokholm'de bir konferans düzenlendi ve orada Suriye meselesini gündeme getirdik. Ama bizim de gücümüzün her şeye yetmediği ortada, kaynaklarımızın yetersiz olduğu çok açık. Bütün bunlara gücümüz yetseydi zaten bu sorunlar olmazdı.
2. Suriye'den anavatana dönen Çerkeslere, bedelini taksitle geri ödemeleri koşuluyla evler verildiğini duyduk. Geri dönenlere yönelik olarak devlet ne yapıyor?
- Şu ana kadar devletin bu insanlara birşey sunamadığını söylemek gerek. Fakat hiçbir şey yapılmadığını söylemek de yanlış olur. Devletin de bu konuda aldığı bazı kararlar, sağladığı kimi kolaylıklar var fakat daha çok insanların topladıkları yardımlar yoluyla bu işler devam ediyor. Buraya gelmeden birkaç gün önce, devlet yetkililerinden oluşan bir komisyon kurulduğunu, Suriye'den gelenlerle ilgili konulara eğilmek niyetinde olduklarını ve bunlarla ilgili kararlar alınacağını, yapılması gerekenler hususunda adımlar atılacağını duydum. Bunun sonucunda ortaya ne çıkar bilemiyorum ama ümit edelim ki devlet bu konuda birşeyler yapmaya başlasın.
3. Gürcistan Parlamentosu’nun Çerkes soykırımını tanımasıyla ilgili görüşünüz nedir?
- Gürcistan parlamentosunun Çerkes soykırımına dair kararının yanlış olduğunu söylemeyi benim aklım almıyor. Bunun altında başka nedenler yatabilir fakat bunlar ne olursa olsun, Gürcistan parlamentosu bu kararı hangi gerekçelerle almış olursa olsun, soykırımın olmadığını söylemek mümkün değil. Yahudi Soykırımını Almanların kabul etmiş olmasının altında yatan başka sebepler var dendiğini bir düşünelim. Bu ne kadar doğru olur. Bunun sebebi her ne olursa olsun, Gürcülerin soykırımı kabul etmelerini sorgulamak bence makul bir tutum değil.
4. Türkiye'de geçen sene anadil eğitimi yapılmaya başlandı. Hatta anadilde radyo televizyon yayını yapma noktasına gelindi. Ayrıca üç üniversitede Çerkes dili bölümleri açıldı. Bu gelişmelerle ilgili olarak Kafkasya'da neler söyleniyor, insanlar buna nasıl bakıyor?
- Bununla ilgili haberler elbette anavatana da geliyor. Biraz önce birbirimizden haberdar olmamız lazım, burada bir hareket olursa o tarafta da yankıları oluyor dememin sebebi buydu. Öncelikle burada yaşanan bu gelişmeler çok güzel gelişmeler. Bunun da ötesinde, biz anadille ilgili buradaki gelişmelerden bahsederken, "Orada yaşayan soydaşlarımız Çerkesce eğitim istiyoruz diye devletten talepte bulunuyorlar, biz kendi anavatanımızda kendi devletlerimize sahipken dilimiz elimizden gidiyor. Bu çok garip bir durum değil mi?" diye dile getiriyoruz. Burada bir süre önce İstanbul'da, Ankara'da, Kayseri'de mitingler oldu. Ben İstanbul ve Kayseri mitinglerinde bulundum. Bu mitingler anavatanda büyük yankı buldu. Çerkesler "kendi dilimizle eğitim istiyoruz, kendi dilimizde televizyon istiyoruz diye talepte bulundular" diye insanlar duydular. Bunların hepsi bizim de anavatanımızda kendi lehimize kullanabileceğimiz olumlu gelişmeler.
5. Adigey Cumhuriyeti'nin Krasnodar'a bağlanma ihtimali var mı? Varsa ne zaman olabilir? Böyle birşey olması halinde Adigey Cumhuriyeti'nde yaşayan Çerkesler insan hakları anlamında nasıl bir zarar görür?
- Adigey'in Krasnodar'a bağlanması gerektiğinin söylendiği bir dönem oldu fakat şimdilerde bu tartışmalar zamanla biraz dindi. Ama tartışmaların dinmiş olması bu tür isteklerin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Bu düşünceler dile getirilmeye başlandığında kimi uzmanlar böyle bir talepte bulunmanın çok büyük bir yanılgı, çok büyük bir hata olduğu üzerine yazılar yazdılar. Bu tartışmalar yaşandıktan sonra, Rusya Federasyonu’nda bazı cumhuriyetler başka bazılarıyla birleştirildi. Elbette, Adigey Krasnodar'la birleştirilmesi artık böyle bir cumhuriyetin olmayacağı anlamına geliyor. Bunun başka bir anlamı yok. Bu durum Kafkasya'nın gerçeklerine uygun değil, Çerkeslerin gerçeklerine uygun değil. Bu provokasyonları yapanlar Çerkeslerin iyiliğini istemeyenlerdir. Bu durum biraz önce bahsettiğimiz şeylere bir örnektir. Çünkü bu söylentilerin şimdilik durmuş olmasının bir nedeni de Türkiye'de yaşayan Çerkeslerdir. Türkiye'de yaşayan Çerkeslerin Adigey’in Krasnodar’a bağlanmasına karşı seslerini nasıl yükselttiklerini ben çok iyi biliyorum çünkü o zaman da Türkiye'ye gelmiştim. Diğer taraftan Ürdün'de, Suriye'de, Avrupa'da yaşayan Çerkesler de buna karşı çıktılar. Bunların hepsinin, bu tartışmaların bir süreliğine durulmasında katkısı oldu fakat bu düşüncenin tamamen ortadan kalktığını da söyleyemem. Cumhuriyetlerin var olmasına gerek yok, bunların kaldırılması gerekir diyenler bir yere gitmiş değiller. Bunlar hala büyük bir güce sahipler ve bu konuda boş bulunmamak gerekiyor.
6. Soru sormak değil ama bu konuyu biraz daha açmak ve bir yere bağlamak istiyorum. Valera'nın dediği doğru. O zaman Maykop'ta Cumhurbaşkanlığı genel sekreteriyle yapmış olduğumuz bir toplantıda ne yapmak gerektiğini tartışmış ve sonuçta bizler sadece Anavatan'da yaşayan Çerkeslerin vatanı değil orası. Diaspora'da yaşayan, Ürdün'de, Suriye'de, Amerika'da dünyanın dört bir tarafında yaşayan tüm Çerkeslerin vatanıdır. O yüzden oranın kaldırılması olamaz. Rusya Devleti eğer bir gün demokratik bir devlet olacaksa orada yaşayan insanlar kadar bizim de haklarımız var mealinde bir mektup hazırlamış; Amerika, Kaliforniya, New Jersey, Hollanda, Almanya, Suriye, Ürdün, İsrail ve Türkiye'deki derneklerden aynı metni mühürlü, damgalı, imzalı olarak 63 adet Putin'e, Duma başkanına, dış işleri bakanına göndermiştik. Putin Soçi'de Yerel Cumhurbaşkanlarıyla görüşürken Hazret Şovmen'e tekrar teslim ediyor bunu. Söylediği ifade önemliydi. “Siz Adigey Cumhuriyeti olarak dünyanın her tarafındaki bu kadar Çerkes’e kendinizi kabul ettirdiniz. Bu önemli bir hizmettir, önemli bir görevdir. Sizi o nedenle kutluyor ve onlarla bağınızı giderek arttırmanızı diliyorum.” Şimdi buraya kadar Valera'nın söylediği şeye açıklık kazandırmak bakımındandı. Acaba bunu emsal olarak alamaz mıyız? Suriye hadisesinde gene benzeri bir metni Federasyonumuz ve Federasyona bağlı olsun olmasın dünyanın dört bir tarafındaki tüm derneklere onaylatılarak yine aynı yolla Duma’ya ve Putin'e ve yetkililer kimse bunlara diasporanın tümünün sesi olarak iletmekte fayda yok mu? Ben bunda fayda vardır, en azından düşündürür en azından kontenjanlar, kotalar açısından faydası olabilir diye düşünüyorum. Böyle bir organizasyona kimler katılmalıdır? (Muhittin Ünal)
- Bunun bir zararı olacağını söylemek mümkün değil. Kabul görürse tabi ki biz buna katılırız öncelikle. Ama bizim dışımızda bununla ilgili bir söz söylemek isteyen başka pek çok kişi de olacaktır.
7. Burada yaşayan Çerkeslerin anavatana dönmesine yönelik oradaki cumhuriyetlerin aldıkları bir karar var mı? Varsa Rusya'nın bu konudaki tavrı nedir?
- Biraz önce söze başlarken söylemiştim. Cumhuriyetlerimizin orada öyle bir karar alma gibi bir durumları yok ve asıl mesele de bu. Anavatanda bizim bunu ortaya koymamız lazım. Böyle bir karar olmadığını hem burada hem de orada dile getirip, yasalara uygun şekilde, demokratik araçları kullanarak dile getirmemiz ve çözmemiz gerek. Az önce bahsettiğim gibi, demokratik yöntemlerle derken pratikte, parlamento seçimlerinin olması gerektiği gibi yapılmasından bahsediyorum. Eğer gerçekten olması gerektiği gibi olsaydı o zaman devletin yönetim organlarına düzgün, bu meseleleri kendisine sorun edinen ve elinden iş gelebilecek Çerkes ya da Çerkes olmayan pek çok insan girebilirdi. Sonuç olarak, bizim anavatanımızda güçlü olmamız lazım. Bundan kastım, bu devletlerin güçlü olması, yasalar çıkartması, Rusya yasalarına göre çalışarak Çerkeslerin çıkarlarını, dille ilgili, kültürle ilgili sorunlarını gözeten, yabancı devletlerde yaşayan soydaşlarını gözeten işler yapabilmesi gerektiğidir. Tabi ki işin içinde bugün itibariyle Rusya'da olup bitenler de var. İşin pek çok farklı boyutu var ama sorunun cevabı olarak böyle bir yasa yok.
8. Soçi Olimpiyatlarıyla ilgili anavatanda ve diasporada neler yapılabilir. Yapılabilecek birşey kalmadıysa şimdiye kadar neler yapıldı?
- Soçi konusuna gelmeden önce, bizim hasımlarımız Olimpiyatlarla ilgili olarak, Çerkeslerin soykırım meselesini bu Olimpiyatların olmasını istemeyenler yüzünden, bu Olimpiyatlara zarar vermek için tekrar gündeme getirdiklerini söylüyorlar. Bu konunun, Çerkes sorununun yabancı devletlerde yaşayan Çerkesler tarafından kışkırtıldığını, Amerika'da ve daha başka yerlerde yaşayan Çerkesler tarafından kışkırtıldığını söylüyorlar. Bunu dile getirmelerinin sebebinin ise Olimpiyatlara zarar vermek olduğunu söylüyorlar. Burada bulunanlar da bu konuları biliyordur diye tahmin ediyorum.
Bence, yabancı devletlerde yaşayan Çerkeslerin bu konuyu gündeme getirdiği şeklindeki bu düşünce doğru değildir. Başka devletler, Rusya'nın karşısında olan devletler bu meseleden faydalanmaya çalışsalar da, sorunun ortaya çıktığı yer Rusya'nın kendisidir. Şimdi, bu konunun 25-30 yıl önceye dayanan geçmişini kısaca bir hatırlayalım. Komünizm döneminde, enstitülerde ve okullarda Rus-Kafkas savaşlarından Rus tarih yazınına göre şöyle bahsedilirdi: “Çerkesler Müslüman olduklarını, o yüzden Müslümanların olduğu topraklara gitmek istediklerini söylüyorlardı. Ayrıca, Çerkesler, Kazaklara ve Ruslara saldırarak onlara zarar veriyorlardı. Buna bir son vermek için bu savaş başladı,” diyorlardı çok özet bir ifadeyle. Fakat Sovyet döneminde bu durumdan rahatsız olan, bu işin aslını öğrenmek isteyen yaşlı genç kimi gruplar da vardı. Örneğin, ben böyle gruplardan birinin içinde yer aldım. Bu konuyla ilgili literatürü bulup okuyarak, insanlara okutarak doğrunun ortaya çıkmasını isteyen insanlar oldu. Fakat zamanla Perestroyka denilen şeyle birlikte bu kitaplar ortaya çıkmaya başladı. Artık bunlar her yerde bulunabiliyor. Dünya o günden bu yana çok değişti. Pek çok farklı yerde pek çok farklı konferans yapıldı. Tartışmalar yaşandı. Soykırım yapıldığı söylendi. Cumhuriyetlerin kendi yönetimleri, parlamentoları soykırım olduğuna dair kararlar aldı. Böyle değişimler oldu. O dönemde ortaya çıkan derneklerin en önemli konularından bir tanesi Rus-Kafkas savaşları, soykırım, anadil ve yabancı devletlerde yaşayan Çerkeslerdi. Zamanla Adigey bir cumhuriyet oldu ve dünyadaki bütün Çerkesler Rusya'ya bunun için teşekkür ettiler çünkü Çerkeslerin % 90'ı bu topraklardan gitmişti. Ayrıca Cumhuriyetler geri dönüş yasaları çıkardılar. Çerkesce eğitimde yol kat ettiler. Böyle biz dönem de yaşandı. Yeltsin çıktı ve - tamam özür dilemedi ama - bu savaş kötüydü, yanlıştı gibi şeyler söyledi. Soykırımla ilgili tartışmalar hiç bitmese de yavaş yavaş dindi ve alttan alta yürütülmeye devam etti. Fakat şimdi soykırım meselesi neden tekrar gündeme geldi?
Bu çok önemli bir konu olduğu için zamanınızı biraz alsam da mazur görün. Bu konunun tekrar gündeme gelmesinin nedeni aslında Rusya'da olan bitenlerdir. Öncelikle, az önce bahsettiğimiz Adigey'in feshedilmesi, Krasnodar'a bağlanması düşüncesi ortaya atıldıktan sonra, daha çok gençlerden oluşan Çerkes Kongresi adında bir grup ortaya çıktı ve bu soykırım meselesinin tekrar Çerkeslerin öncelikli meselesi haline getirilmesi gerektiğini, bu sahip olduğumuz cumhuriyetin ortadan kaldırılmak istendiğini gündeme getirdiler. İkincisi, daha önce geri dönüş yasalarının çıkartıldığı, geri dönüşün kolaylaştırıldığı bir dönem de yaşanmıştı. Bu yasaların hepsi kaldırıldı. Vatandaşlık konusu eskiden tek tek cumhuriyetler tarafından takip ediliyordu. Ama artık Rusya yasalarına göre vatandaşlık alabilmek için başvuruda bulunan kişinin Rusça bilmesi gerekiyor. İşte bunlar olurken Olimpiyat meselesi ortaya çıktı. Olimpiyat konusu ortaya çıkınca biraz daha radikal, daha dik duranlar ortaya çıktı - ki bunlar hiçbir zaman yasadışı birşeyler yapmadıkları halde bunların bir kısmına saldırılar düzenlendi, şiddet uygulandı, baskılar yapıldı - ve Rusya'nın yanlışlarını ortaya koymaya başladılar. Bunlar Rusya'nın cumhuriyetlerimizi kaldırmak istediğini, daha önce yapılan olimpiyatlara bakılırsa, bu olimpiyatların açılışlarını o olimpiyatların yapıldığı topraklarda yaşayan halklar olduğunu söylediler. Bütün bunlar olurken, “bu olimpiyatların kıyısından köşesinden bir yerden görünelim, bir yerinde olalım,” diye yazanlar da oldu. Ben bunun kendini küçük görmek, hor görmek olduğunu düşünüyorum. Yine de Çerkeslerin olimpiyatlarda bir şekilde temsil edileceğiyle ilgili birşey de yok, varsa da ben bilmiyorum.
Bunun dışında ne yapılması gerektiğiyle ilgili net birşey söyleyemem ama kendi adıma işte bu akşamki gibi nereye gitsem bu konuları gündeme getiriyorum. Söylemem gerekenleri söylüyorum. Bunun dışında bu konuyla ilgilenen bütün organizasyonlara bu konuda yapılması gerekenleri ve şu ana kadar yaptıklarını sormak lazım.
9. Suriyeli Çerkeslerin anavatana dönmesi gerektiği düşüncesini Rusya'da bulunan diğer insan hakları örgütleri de savunuyor mu?
- Bu konuda çalışan insan hakları örgütlerinin pek çoğu bizim yanımızdalar. Konuyla ilgili olarak, zaman zaman ortak toplantılara katılarak kararlar alınmasını sağlıyoruz. Örneğin, geçtiğimiz sonbaharda Stokholm'de Kuzey Kafkasya üzerine bir konferans düzenlenmişti. Bu konferansın Batı Avrupa'ya yönelik sonuç bildirgesine Rusya’nın Suriye'de yaşayan Çerkeslere yardım etmesi gerektiğiyle ilgili bir karar koydurduk. İnsan Hakları örgütlerinin büyük bir çoğunluğu bizimle aynı fikirdeler bu konuda.
10. Çerkeslerin yaşam koşulları Sovyet döneminde mi daha iyiydi yoksa şimdi mi daha iyi?
- Anavatanda da hangi dönemin daha iyi olduğuna yönelik bu soru zaman zaman soruluyor. Kimileri bu soruya cevaben, bugün yaşadığımız sorunlara bakarak komünist dönemin daha iyi olduğunu söylüyorlar. Ben kendi adıma gerçeğin böyle olmadığını düşünüyorum fakat bugünkü sorunlar da göz ardı edilebilecek sorunlar değil. Ama artık ileriye bakmak gerekiyor. Demokrasiye doğru ilerlemek gerekiyor. Eskiden, komünistler oldukça agresifti. İşlerini yürütebilmek için, siyasi sorunların üstesinden gelebilmek için her şeyi yaparlardı. Örneğin, Asetinlere ve İnguşlara “bizimle birlikte hareket ederseniz Kabardeylerin topraklarını size veririz,” diyorlardı. Diğer tarafta “Kazakların topraklarını size vereceğiz,” diyerek Kazaklara karşı kışkırtıyorlardı. Bunun dışında, ben o dönem üzerine biraz araştırma yaptım ve o dönemle ilgili belgeleri gördükçe çok şaşırdım. Çerkesler bir daha asla eski güçlerine kavuşamayacakları şekilde sürgün döneminde zarar gördüler ama devrime kadar yine de bir grup yürekli, cesur insan ayakta kalabilmişti. Komünistlerin bu kalanları seçerek yok ettikleri bugün ortaya çıkıyor. Ellerinde ortadan kaldırılacak olanların listeleri vardı ve Kalmık Betal ve etrafındakiler bu listelerdekilerde yazanlardan da daha fazlasını yok ettiler. Bunların dışında, kimileri komünistlerin bize dilimizle eğitim alma, dilimizle kitaplar yazma olanağı sağladıklarını söylüyor. Doğrudur, bunları da yaptılar çünkü kendi hedeflerine ulaşmak için bu halklara bir kısım özgürlük verilmesi gerektiğini görüyorlardı ve halklara kendi dillerinde eğitim olanaklarını sağladılar. Fakat bunların nihai hedefleri bütün bunları ortadan kaldırıp Rusçayı hâkim kılmaktı. Buna doğru da ilerliyorduk. Kendi tarihimize yabancılaştırılıyorduk. Komünist ideolojiye bağlı olmayan tarihçilere, yazarlara, şairlere söz hakkı tanımıyorlardı. Sonuçta komünizm de öyle özenilecek birşey değildi. Bugün de çok iyi şeyler olmadığı ortada. Ama kendimce, komünizme geri dönmek gerektiğini söyleyemem. İleriye bakmak, özgürlüklere, demokrasiye doğru yol almak gerekir diye düşünüyorum.
11. Kafkasya'daki muhalif kurumlar ya da şahıslar son zamanlarda Amerika menşeli Jamestown Vakfı'yla bağlantılandırılmaya başlandı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Jamestown Vakfı'yla ilgili olarak öncelikle şimdiye kadar hiçbir şekilde bu kuruluşla bağlantı kurmadığımızı söylemem gerekiyor. Elbette Çerkeslerle ilgili bütün bu sorunları çıkartanların Jamestown Vakfı olduğu propagandasını yapanlar var. Bu akşam burada savunduklarımızı kabul etmeyenlerin propagandasıdır bu. Size bir örnek vereyim. Moskova’da Rusya devlet başkanlığına bağlı yeni bir enstitü kuruldu. Bu enstitüde şöyle garip şeyler oluyor. Bu enstitü tarafında farklı yerlerde Çerkeslerle ilgili konferanslar düzenliyorlar. Osetya'da düzenlediler, Sohum'da düzenlediler. Çerkesleri ise bu konferanslara dâhil etmiyorlar, davet etmiyorlar. Soykırımdan, sürgünden Çerkeslerin kendilerini çağırmadan bahsediyorlar. Bunların bilimsel bir altyapısı yok. Bunların bilimsel bir boyutu olsaydı böyle yapmazlardı. Çerkesler adına konuşacak, Çerkes olsun ya da olmasın, isterse Rus olsun, Çerkesler'in bakış açısını da yansıtacak birilerini de çağırmaları gerekirdi. Jamestown Vakfı meselesi de bununla ilgili. Şöyle bir bakarsak bu sorunun kaynağı diaspora ya da Rusya dışındaki ülkeler değil Rusya'nın kendisidir. Elbette Rusya'nın hasımları bu konudan faydalanmaya çalışıyorlar. Ama Rusya'nın kendisi bu sorunun çözümüne yönelik adımlar atarsa Olimpiyatlarla ve soykırımla ilgili sıkıntıları giderirse hasımları da artık bu meseleyle ilgili söyleyecek bir söz bulamayacaktır. Rusya'nın kendi düşmanlarına bu konuda kullanabilecekleri bahaneler vermemesi gerekiyor.
12. Kabardeylerle Balkarların toprak anlaşmazlıkları olduğunu duyuyoruz. Bu konuyla ilgili gelişmeler nelerdir?
Silahlı bir mücadele yürütülmeden Çerkesler Rusya'da haklarını elde edebilirler mi?
- Öncelikle, Balkarlar ve Çerkeslerle ilgili toprak sorunuyla ilgili olarak, bu tür tartışmalar her zaman oldu fakat Çerkeslerle Balkarlar arasında - hiç görmediniz mi toprak için, mülk için tartışan, mahkemelik olan akrabalara hiç rastlamadınız mı? - toprak yüzünden birbirleriyle karşı karşıya gelip çatışmaları için ortada hiçbir neden yok. Çerkesler Balkarların topraklarını gasp etmedi, el koymadı. Örneğin, Asetinler ve İnguşlar arasında bir toprak sorunu var. Prigorodni Rayonu denilen bölgede eskiden İnguşlar yaşıyordu ve biraz önce bahsettiğimiz Komünist dönem de bunlar topraklarından sürüldü. Sonradan geri dönmelerine izin verildiğinde aynı topraklara yerleştirilmediler. Daha sonra bu iki halk arasında çatışmalar yaşandı. Fakat Çerkesler Balkarların topraklarına yerleşmedi, bunların topraklarını gasp etmedi. Balkarlar sürgünden geri döndükleri zaman kendilerine toprak verildi. Dağlık yerlere gönderilmedi, ayrıca kendileri de çok istemiyorlardı buralara yerleşmeyi. Bunlar Çerkeslerin yaşadıkları topraklara yerleştirildi. Sonuç olarak, bu tartışmalar hep olageldi. Bundan sonra da bu tartışmaların devam etmesi lazım. Bundan çok ciddi sorunlar doğmaz. Fakat bu toprak meselesinden politik olarak faydalanmak isteyenler hep oldu her zaman da olacaktır. Bu çok büyük bir sıkıntı değil. Şahsen, bundan Kabardeylerle Balkarlar arasında bir çatışma, bir sorun ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Yine de kimi Balkarlar cumhuriyetten ayrılmak istediklerini dile getiriyorlar. Bana sorarsanız, ayrılmak bizim hakkımız dediklerinde, ayrılmak mı istiyorlar, özgürler, ayrı bir cumhuriyet mi kurmak istiyorlar, özgürler. Bunu yapamazsınız diye tutturmanın bir anlamı yok çünkü tutturduğunuz zaman, baskı yaptığınız zaman sorunlar ortaya çıkıyor.
İkincisi, bugün silah denilen, silahlı mücadele denilen şeyin akla dahi getirilmemesi gerekiyor. Bunu direten insanlar da var, doğrudur. Bizim hasımlarımız işte o bahsettiğimiz din savaşı meselesini bize karşı kullanıyorlar. Bizim için din savaşı verdiğimiz gibi şeyler söyleyerek, bizi öyle göstermek istiyorlar. Bunlar bizi olduğumuzdan farklı göstermek niyetindeler. Bugün bizim silahımız, demokrasi insan hakları gibi şeyler olmalıdır. Fakat bu, bizim korkak olmamız gerektiği anlamına da gelmiyor. Meselelerimizi cesaretle sahiplenmemiz gerekiyor. Bu az önce bahsettiğimiz konuları demokratik yollarla dile getirirken cesaretimiz yoksa bu hiçbir işe yaramayacaktır. Silahı kesinlikle aklımıza getirmememiz lazım ama cesaretimizi de kaybetmememiz gerek. Aksi halde hiçbir yere varamayız. Şimdi geri dönüp 20-30 yıl önceki dünyayı gözümüzün önüne bir getirelim. Ben şahsen asla sınırların açıldığını, bugün yaşadıklarımızı yaşayacağımızı düşünemezdim. Bugün birçok şeyi başarabilecek durumdayız. Fakat bütün bunları cesaretle yapmamız lazım.
13. Ankara Çerkes Derneği yönetimine bu toplantıyı düzenledikleri için ve böyle değerli bir konuğu davet ettikleri için, bu cesareti gösterdikleri için tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum.
Sorum: Kabardey-Balkar İnsan Hakları Merkezi üzerinde herhangi bir baskı var mı, eğer varsa bunun kaynağı nedir? Kafkasya'daki sivil toplum örgütlerinin liderlerine yapılan baskılar kimler tarafından yapılmıştır?
- Bu baskıları yapanlar soykırımdan, Çerkes Sorunundan bahsedilmesini istemeyenlerdir. Bu oldukça açık sanıyorum. Anavatanda sivil toplum örgütlerinin liderlerine yapılan saldırılar yasa dışıdır. Ben bu saldırılara maruz kalanların hiçbir yasadışı faaliyet yürütmediklerini biliyorum. Bu da yine Çerkes sorununu körükleyen konulardan bir tanesidir.
Bizim söylediklerimize gelince; bu akşam bundan bahsetmedik ama şu anda anavatanda kaybolan insanlar var. Bu insanlar namaz kılan dindar insanlardı ama hiçbir yasadışı faaliyette bulunmuyorlardı. Elbette, işin içinde başka şeyler de var mıydı bunu kimse bilemez ama bunlara yönelik hiçbir yasal suçlama yoktu. Bunlar kayboldu. Biz bunları gündeme getirip, bu konuları tartışıyoruz. Tabi ki bunu yapanların hoşuna gitmiyor bizim yaptıklarımız. Rusya'da bizim çalışmalarımızda maddi olarak bize katkıda bulunması gereken kuruluşlar yardım etmiyorlar. Anavatanda daha önce de bahsettiğim, Federasyona bağlı polis ve kolluk güçleri de bizim yaptıklarımızdan hoşlanmıyorlar. Birkaç yıl öncesine dönersek, bizi takip edenler, rahatsız edenler elbette vardı ama artık üzerimizde çok fazla baskı hissetmiyoruz çünkü çok göz önündeyiz, insanlar bizi tanıyorlar, Rusya'da bu konularda çalışanlar bu meselelerle ilgileniyorlar. Diğer taraftan yabancı devletlerde uluslararası organizasyonlarla bağlarımız var ve ortak çalışmalar yürütüyoruz. O yüzden bugün için çok fazla baskı görmüyoruz ama bu bizim yaptıklarımızın pek hoşlarına gitmeyen şeyler olduğunu hep aklımızın bir köşesinde tutuyoruz.
14. 2005 Nalçık baskını sonrasında ortaya çıkan Cihatçı gruplarla yine aynı dönemde ortaya çıkan milliyetçi gruplar arasında bağlantı var mı? 2000 yılı sonrasında devletleştirilen Sivil Toplumla bir ilişkisi var mı?
- Hayır, bu ikisinin yani milliyetçi gruplarla Sivil Toplum Kuruluşlarının cihatçı gruplarla uzak yakın hiçbir bağlantısı yok. Bu baskın olduğunda, bu işle ilgilenmesi gereken dernek düzgün çalışıyor olsaydı, yapması gerekenleri yapıp insanlar bu derneği dikkate alıyor olsaydı inanıyorum ki bunlar olmazdı. Elbette birşeyler olabilirdi ama o şekliyle olmazdı. Çerkeslik ideolojisi (Çerkes milliyetçiliğinde ben şahsen bir yanlışlık görmüyorum), milliyetçi Çerkeslik düşüncesi bastırıldı ve diğer gruplar rahatlıkla ortaya çıktı. Bunların önünde duracak kimse kalmadı. İnsanlara “Sizin derdiniz din mi? Müslümanlık mı? Tamam, güzel. Biz de Müslümansız. Biz de dine bağlıyız ama bunu kullanarak şiddet üretmeyin” diyecek bir güç kalmamıştı bu olaylar olduğunda. Bugün gördüğümüz bu dernekler o zaman gerçekten de olsaydı, insanlara etkide bulunabilen bir dernek olsaydı bu olaylar büyük ihtimalle olmayacaktı. Bu bahsedilen olaylarla Çerkes milliyetçiliği arasında herhangi bir bağlantı yok. Birileri bu ikisi arasında bir bağlantı olduğundan bahsedip bir tür provokasyon olduğundan bahsediyorsa bence bu yanlıştır.
Bunların ortaya çıkışlarının altında yatan nedenler kesinlikle aynı değil. Şu anda Kafkasya'da baskı gören, zaman zaman şiddet gören bu milliyetçi insanlar eskiden de vardı ama artık daha çok görünür olmaya başladılar. Bunların ortaya çıkışının altında yatan asıl sebep biraz önce bahsettiğimiz Rusya içindeki Olimpiyatlarla ilgili, soykırımla ilgili yanlış politikalardır.
15. 2003 tarihinde Kafkas Vakfı’nın internet sitesinde kendi verdiğiniz bir röportajda K'ok'o döneminde Adige Khase'lere değer verilmediğini, bu insanların düşüncelerinin dikkate alınmadığını söylemiştiniz. K'ok'o dönemi ile Kanoko dönemi arasında bir fark görüyor musunuz?
Tsıp'ına Aslan'ın öldürülmesiyle ilgili ne söyleyebilirsiniz?
- K'ok'o ve Kanoko dönemlerini karşılaştıracak olursak, bugün anavatanda insanları toplayıp bir araya getirerek, burada bahsettiğimiz konulardan bahsedebiliyoruz. Eskiden bunu yapamıyorduk. Şu anda biraz daha özgür bir ortam var fakat nihayetinde çok da fazla bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. K'ok'o sözde seçimlerle geliyordu ama bu seçimler demokrasilerde seçimlerin olması gerektiği gibi de olmuyordu. Seçimlerde olması gerekenler prosedürler yürütülmediği, insanlara gerekli güvenceler verilmediği sürece de bu sorunlar düzelmeyecektir. Bizim bu akşam bahsettiğimiz sorunların çözümünde ilk olarak yapılması gereken politik reformlardır. Aksi halde bütün bunların bir anlamı olmayacaktır. Moskova'da muhalif akımlar güçlenmeye başladığında seçimlerin yeniden yapılmaya başlayacağı yönünde söylentiler çıkmıştı. Şimdi yine bundan vazgeçiyorlar. Bu cumhuriyetlerin bu şekilde demokrasiyi geliştiremeyeceklerinden bahsediyorlar.
Tsıp'ına Aslan'ı öldürenler Çerkes’dir. Bunda hiçbir şüphe yok. Bunda birilerinin müdahalesinin olduğundan, birilerinin kışkırttığından kendi adıma şüphem yok ama katilin Çerkes olduğu da bir gerçek ve gerekçesi de Tsıp’ına’nın eski Çerkes dinini, eski gelenekleri canlandırmaya çalışması. Ama Tsıp'ına Aslan kendisi bir etnograftı, vesaire, bunlardan bahsetmenin çok bir anlamı yok. Onun öldürülmesi savunulacak birşey değil. Fakat bizim bununla bir ilgimiz yok, bunda bizim bir sorumluluğumuz yok. Bunlarla bizim alakamız yok demek çok kolay bir kaçış olur. Ben bu sorunların çözümünün bizim elimizde olduğunu düşünüyorum ve üstümüze düşeni de yapmadığımızı düşünüyorum.
Öncelikle, sizleri yorduysak, çok fazla zamanınızı aldıysak lütfen affedin. Ben başta da söylediğim gibi bu akşam buradan umudunuzu kaybetmiş bir şekilde ayrılmanızı istemiyorum. Umutsuzluğa kapılmak için hiçbir neden yok. Bütün bu sorunlar üstesinden gelinemeyecek sorunlar değil fakat sizlerin de anavatanda olan biten şeylerle ilgilenmeniz gerekir. Sizin de orada haklarınız, sorumluluklarınız var. Ben bu akşam burada yaptığımız bu toplantının iyilikler getirmesini, burada söylediklerimizin bir başlangıç olmasını, geleceğimizin aydınlık olmasını diliyorum.
Saygılarımla.