1 kez okundu
YALNIZLIK VE ÇİLLİ ELLER...
Ne kadar zamandır uyuduğunun ne önemi var.. Birkaç saat, bir gün, aylarca..
Uyandı yorgundu,bitkin,çaresiz.
Aynadaki yüzüne baktı solgundu rengi...
Mutfaya yürüdü kendi ayak sesinden ürkerek.
Çay koydu bardağına hayatı gibi;
bayat tadına aldırmadan.
Alışmışım dedi bayatlıklara..
Koltuğa bi ölü gibi yığılmıştı bedeni.
Kaç gündür ne üstündekileri değiştirmişti nede
kimseyle görüşmek istemişti...
Beklediği kişinin gelmeyeceğini bildiğindenmi,
artık çalan kapılara bile bakmıyordu...
Bir zamanlar gençti oda herkes gibi,
ama o bir zamanlar çok uzakta kalmıştı artık...
Şimdi yalnızdı,kimsesizdi, belki kimliksiz...
Birilerini elbette sevmişti,
sevilmişti belki birileri tarafından..
Ama yitirince bütün sevdiklerini
kapamıştı yeni sevmelere yüreğini...
Uzaklara baktı uzun uzun...
Evlere, yollara, koşuşturan insanlara,
hayatı umursamayan genç kızlara....
Sonra buruşuk çilli ellerine çevirdi gözlerini.
Nasılda acımasız davranmıştı hayat,
o güzelim narin ellerine.
Nasıl birden bire yakalamıştı yaşlılık onu,
oysa hazır değildi daha.
Dur bile diyememişti işte..
Cıvıl cıvıldı gençken mavi çicekli elbiseler giyer saçlarının rüzgarda savrulmasına aldırmadan
yürürdü pervasızca yollarda.
Kısacık güzel günlerden sonra bu bedel çok değilmiydi..
Uzaklara baktı uzun uzun...
Bu bir rüya olsa dedi..
kısa öğle uykularında gördüğüm
bi rüya olsa..
Annemin sıcak ellerini hisederek uyansam saçlarımda...
Oysa rüyalar bitmişti ,şimdi her gün, her saniye, nefes aldığı anlar
kabustu onun için..
Yalnızlığı tek varlığıydı artık..
Uzaklara baktı uzun uzun ..
kapandı gözleri yavaşca..ölüm değil dedi
yalnızlıktır yok eden insanı..