1 kez okundu
ilk şarkıma
ilk kez dinlenipte sevilen bir şarkının
sürekli tekrarlayan nakaratı
hiç bilmedin
kalbimin parmaklarının arasında olduğunu göstermek için
oraya aşkını koyup imkansızlığıyla sıkıştıranın o olduğunu
seninle isyanımı şükre kavuşturup
imanımı tazeleten olduğunu
hiç olmazsa
adını unutayım diye bir yolcunun duasında
nuh gibi yoluma çıkarılandın sen
yusufta bulunup diğerlerinde bulunmayan
kör kuyularımın sürgünüydün
peygambere sevdirilen üç şeyden biri olan
güzel kokuydun
o başka iklimlerden getirip ciğerime solutttuğun
her ne idiyse ben ona vurgundum...
sende bulup başkalarında yitirdiğim neydi bilmiyorum
ben yalnızca
kırık ayaklarıyla
yaşamanın utancın taşımaya zorlanan
atların utancydım
ağıtlarını yalnızca heybetli dağların mağaralarına
gizleyen anaların sırrı
güngörmemiş ninelerden
yaşlı ve yorgun dedelerden kalma
gümüş kamalı geçmişin sürgün hikayelerindeki
sürgündüm
misketlerini hain tefeci bir topaçta rehin bırakan
boyalı elleri nasır tutmuş yaramaz ama masum çocukların
nasır tutmuş yetimlikleriydim
baharı en çok sevip özleyen bir kardelenin
çaresizliğiydim
kardelenin özgürlüğüne sığınırken
yinede hissettiğim
yüzyıllık terkedilmiş bir çınarın
sonbahara yenik düşen son yaprağının
kimsesizliğiydi
nesi olduğunu bilmediğime yada en çok nesi olduğunu bildiğime....