TURKİYE'NİN KAFKASLARDAKİ GUCU
Ali KÜLEBİ - TUSAM - BAŞKANVEKİLİ
Soğuk Savaş'ın sona ermesi Batı Bloku'nun Türkiye'ye bakışını ve gereksinim düzeyini değiştirmiştir. Türkiye de çevresindeki yeni oluşumlarla kendisini bir bakıma daha güvende hissederek komşularına ve varlığını keşfettiği dışarıdaki soydaşlarına, duygusallık ve realitenin karıştığı başka gözlerle bakmaya başladı. Her şeyden önce, tepesinde bir Sovyetler Birliği tehdidi kalmamıştı. Soydaşlarına eziyet eden, sırtını Sovyetler Birliği'ne dayamış Bulgarlara bile gerekli tepkiyi koyamamışken şimdi bu tür durumlarda daha çok refleks gösterebileceği düşünülebilirdi. Çevresinde birden ortaya çıkan bir Türk dünyası ve bu dünyanın Türkiye'den maddi, manevi beklentileri vardı. Türkiye, yeni ufuklar açacağını düşündüğü bu yeni dünyaya büyük laf ve rüyalarla bir an yöneldiyse de sonradan hızı kesildi. Yeni Türk Cumhuriyetlerine en güçlü diplomatik kadroları gönderebilecek, bu yeni dünyanın halkının özelliklerini öğrenebilecek, bilgi toplayabilecekken ortam ve kararlı bir kadronun eksikliği buna izin vermedi. Türkiye'nin yerine, ABD, Türk Cumhuriyetleri'ne 1990'ların başında yüzlerce "Barış Gönüllüsü" göndererek buradaki ekonomik, kültürel, sosyolojik altyapı hakkında bütün bilgileri toplayıp CIA ve Dış İşleri bilgisayarına depoladı. Bununla da kalmadı. Bunları son 10 yılda hızla değerlendirmeye başladı. Şimdi de iktidarları değiştirerek ve üsler kurarak bölgeye hızla yerleşiyor.
03-10-2005 - 5 kez okundu
BÜYÜK GÜÇLERİN MÜCADELE SAHASI: KAFKASLAR
Ancak, Türkiye ne yazık ki Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Teşkilatı (TİKA), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) gibi ekonomik kalkınma ve girişimleri destekleme çizgisinde çok yararlı olabilecek kuruluşları etkin bir şekilde kullanamadığı için, yeni bir dünya yaratma yolunda akılcı bir seçenek olabilecek Orta Asya'da artık Türkiye'nin adı etkin aktörler arasında geçmiyor. Arada Ermenistan, İran gibi Türkiye'nin Avrasya coğrafyasında güçlenmesini istemeyen ülkelerin bulunmasından dolayı Türkiye bölgeyle fiziki ilişkilerini tam olarak sağlayamadı. Türkiye, özellikle Azerbaycan-Ermenistan Savaşı'na müdahale etmeyerek bağlantı kurulmasını sağlayacak bir koridor açma fırsatını kaçırdı. Bu durumda Türkiye'nin, belki de bu coğrafyaya tekrar hitap edecek yaklaşımlar için soğukkanlılıkla tekrar düşünüp, daha gerçekçi şekilde tekrar harekete geçmesi gerekiyor. Bu bakımdan en önemli davranış ve siyaset, önce yakın çevresindeki yaşam alanları olan Balkanlar ve Kafkasya'da gücünü artırması olacaktır. Bu bakımdan yakında faaliyete geçecek olan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve 2008 yılı sonunda bitirilmesi planlanan Kars-Ahalkalaki-Tiflis-Bakü Demiryolu projesiyle dolaylı yollardan da olsa Azerbaycan ile daha güçlü ilişkilere girilirken, Türkiye'ye düşmanlığının dozunu sürekli arttıran Ermenistan'ı da izole edebilecektir. Bu tür politikaların sürekliliği bölgede Türkiye'yi küçük ama sağlam adımlarla güçlendirecek ve etkinliğini daha gerçekçi yaklaşımlarla arttıracaktır.
Türkiye, ilk olarak Rusya ve ABD'nin mücadele alanı olan Balkanlar ve özellikle Kafkaslar'daki politikalarını gözden geçirmelidir. En azından bölgedeki varlığını sağlama almalıdır. Ancak bugünkü hükümetin siyasal yaklaşımları ve konuya olan ilgisizliği yakın gelecekte bu coğrafyada da esamimizin okunmayacağının habercisidir. Ermenistan'a Rus Ordusu'nun giderek yerleşmesi, Gürcistan'dan Ermenistan'a bir kısmı sofistike ciddi miktarda silah getirmiş olması ve bu silahların bir kısmının Ruslar tarafından Ermenilere devredilmiş olması hususunda ne düşünüldüğü Başbakan Erdoğan'a sorulduğunda, "Bu konu Rusların tasarrufudur" cevabını vermesi üzerinde durulması gereken bir olgudur. Söz konusu yaklaşım Türkiye'nin bölgeye olan ilgisizliğinin en açık göstergesidir.
Dış İşleri Bakanlığı'nın on yıl önce Türkiye'nin yakın çevresi için hedeflediği "Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz çevresi ve Doğu Akdeniz'de denge ve istikrar yerleştirme" politikasının Türkiye için hassasiyetle sürdürülmesi gereken bir nirengi noktası olması gerekir. Böyle bir politika sonucu kazanılacak güçlü konum Türkiye'nin AB ve ABD nezdinde önemini artıracağı gibi, bu ülkeler tarafından yapılan baskıları da azaltacaktır. Ancak bunun, bugünkü, rüzgar gülü gibi durmadan dönen dış politika anlayışıyla gerçekleşmeyeceği de bir gerçektir.
KAFKASLAR'DAKİ TÜRKİYE
Türkiye'nin Kafkaslar'daki, 1992'de KEİ ile başlayan ve bundan sonra 1995'te Bişkek'te devam eden, bölgenin kalkınmasında etkin rol alma ve siyasal bir birliğe adım olabilecek girişimleri her seferinde Rusya'nın etkisiyle kırıldı. Rusya faktörü, bölgedeki ülkelerin Türkiye ile ciddi, siyasal, ekonomik birlikteliklerini yaratabilecek oluşumları engelledi. Burada eski Sovyet yöneticilerinin bu ülkelerde iş başında olmalarının etkisinin de göz ardı edilemez bir olgu olması önemlidir. Yine Kafkaslar ve Orta Asya'da deneyimi bulunmayan ABD'nin 1990'ların başında Türkiye'yi bu bölgeye nüfuz edebilmek için, özellikle İran İslam Cumhuriyeti ve Rusya'ya karşı kullanmış olması, bu yeni Cumhuriyetlerin hala belli ölçülerde eski anlayışı devam ettiren yöneticilerinde Türkiye'ye karşı hep bir şüphecilik ve yeni bir "Ağabey" kompleksinin belirtilerini de içeren tepkiler yarattı. Sonradan bölgede Türkiye'siz hareket edebilecek potansiyel ve taban bulan ABD, Kafkaslar ve Orta Asya'da ciddi atılımlar yapıp, sağlam edinimlere kavuştu. Önce Türkiye'nin Orta Asya'daki aktörlerden biri olması giderek engellendi ve şimdilerde Kafkaslar, Rusya ve ABD'nin ciddi bir siyasi manevra alanı haline geldi. Ancak şimdiki hükümetin Kafkaslar'a çok önem vermeyen politikalarına karşın Türkiye'nin, kültürel, etnik, dini, ekonomik, tarihi ve askeri ilgi ve dolayısıyla yaşam alanı olan Kafkaslar ve özellikle Azerbaycan her durumda şu veya bu şekilde bölgede Türkiye'nin ciddi bir aktör olmasını arzulayacaktır. Bu nedenle, Türkiye'nin bugüne kadar birçok bölgede sürdürdüğü yanlış politikaları burada kesinlikle tekrarlamaması gerekir. Bu bağlamda, Ermenistan'a kesinlikle ve AB'ye aldırmadan tavır konulmalı, Ermenistan sınırının açılmasına izin verilmemeli, öte yandan başlamış olan İstanbul-Erivan uçak seferleri de durdurulmalıdır. Her durumda ve kararlılıkla Türkiye'nin Karabağ sorununda Bakü'nün yanında olduğu gösterilmelidir. Türkiye, İran'ın Hazar Denizi'nde karasuları konusunda Azerbaycan'ı zorladığında nasıl kararlı bir şekilde Azerbaycan'ın yanında yer aldıysa, her konuda Azerbaycan ile birlikte olduğunu bölge ülkelerine karşı göstermesi gerekir.
KAFKASLAR'DAKİ SİYASAL- ASKERİ GELİŞMELER
Kırgızistan ve Özbekistan'daki son siyasal gelişmeler Kafkaslar ve Orta Asya'da ciddi gelişmelerin oluşabileceğinin işaretidir. Bu arada gözlemlenen en ciddi gelişme Amerikan üslerinin Hazar'ın her iki tarafında da çoğaldığıdır. ABD'nin üst düzey yöneticilerinin son aylarda özellikle Azerbaycan'a olan ziyaretlerini sıklaştırmaları, Gürcistan'dan sonra Azerbaycan'ın da giderek ABD eksenine kayacağını gösteriyor. Bu eğilim beklenen Kasım 2005 seçimlerine kadar kendini artarak belli edecek.
Yine özellikle bu günlerde, ABD'nin Özbekistan'da kapatmaya zorlandığı Khanabad Askeri Havaalanı'nındaki F-15 ve F-16 uçaklarının Azerbaycan'da tesis edilecek bir üsse nakli gündemde. Bütün bu gelişmelerden ötürü ABD'nin bölgedeki artan etkinliğinden rahatsız olan Rusya'nın Orta Asya'da istikrarı tehdit eden unsurlara karşı acil müdahale gücü oluşturulmasını önermesi ve İran'ın buna olumlu yaklaştığı haberleri de ilginç gelişmeler. Bunlara paralel olarak da İran'ın, bölgede bir ABD askeri gücü oluşmasını engellemek için 16 Mayıs 2005'te Azerbaycan ile imzaladığı söylenen, üçüncü ülkelere üs verilmemesini öngören anlaşma da önemli bir gelişme. 2003 sonunda Bakü'ye açık bir mesaj vermek isteyen İran İran Azerbaycan'ında askeri manevralar yapmıştı. Bundaki amaç, ABD'nin nükleer ve balistik füze geliştirme programları bahanesiyle Azerbaycan üzerinden gelebilecek bir saldırısına karşı hazırlıklı olduğunu göstermekti. Kafkaslar'da son zamanlarda tedirginliği giderek artan İran ve Rusya'nın bu güç denemelerine paralel olarak da ABD'nin bölgedeki etkinlik arayışları arttı ve Gürcistan'dan çekilen Rus güçlerinin Ermenistan'a yerleşmesi, Azerbaycan'da ABD'ye yakınlaşma gereğini doğurdu. Bu yakınlaşmanın bir diğer nedeninin, terör ve askeri açılardan Ermeni tehdidi altında olabilecek Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattını koruma amacı olduğu da söylenebilir. Yine, ABD'nin 100 milyon dolara Hazar Denizi'nde Azerbaycan ve Kazakistan'a kurmayı taahhüt ettiği, deniz gözetleme, kontrol ve acil müdahale yeteneğinin Rus-İran karşıtı bir güvenlik bloğu ve İran'a karşı başlatılacak bir harekatın habercisi olabilirliği de bir Rus-İran işbirliğinin nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Her şeye karşın yılmayan İran'ın Azerbaycan ile yakınlaşma çabaları ve hatta olası gizli bir askeri işbirliği teklifi de ABD'yi Hazar havzasından uzaklaştırma çabalarının bir parçası olabilir.
İran, Rusya ve Azerbaycan ile yakınlaşma siyasetiyle Hazar'dan ABD'yi politik açıdan uzak tutarak bu yönden gelecek tehlikeye karşı korunma niyetinin ötesinde burada ciddi bir silahlanma çabasını da sürdürmektedir. Bu bağlamda, bölgedeki deniz ve hava savunma güçlerini de artırma ve modernize etme çabasındadır. Basra Körfezi'nin yanı sıra Hazar Denizi'ne de yerleştireceği Ghaidr sınıfı cüce deniz altılarla, asker nakli, torpido ve füze atma gibi yeteneklere de kavuşacaktır. Yine Çin ve Rusya'dan alacağı ek konvansiyonel silahlarla Hazar'daki üs kapasitesini ABD'ye karşı koymak amacıyla geliştirecektir.
Bu kadar çok karmaşık ilişkilerin yaşandığı bölgedeki ülkelerin siyasal ve askeri bütün bu çabaları, Savunma Bakanı Rumsfeld ve diğer üst düzey Amerikan yetkililerin son günlerde sıklaşan Azerbaycan ziyaretlerinin arkasındaki nedenleri de büyük ölçüde açıklayabilir.
VAZGEÇİLMEYECEK YAŞAM ALANI
Bütün bu gelişmelerin süregeldiği, büyük güçlerin çekişme alanı Kafkasya geçmişte de petrol rezervleri sebebiyle II. Dünya Savaşı'nın odak noktalarından biri olmuştu. Adolf Hitler'in hedefleri arasında, Kafkasya'daki üç petrol merkezi, Maikop, Grozny ve Bakü yer almakta idi. 1942'de, Almanlar, Rostov ve Maikop'u almışlar; ancak Ruslar şehri terk ederken petrol tesislerini tahrip etmişlerdi. Hitler'in, Mareşal von Manstein'a söylediği, "Bakü petrolünü ele geçirmedikçe savaşta yenilmiş sayılırız" sözü gerçekleşmiş ve Almanya 1943 başında Kafkas cephesinden çekilmişti. Brezezinski'nin de ABD için 21. yüzyılın en önemli bölgelerin başında geleceğini söylediği Hazar havzası Türkiye'nin birincil derecede yaşam alanıdır. Hazar'ın çevresinin hemen tamamı etnik olarak Türk'tür ve Hazar'ın yakın çevresinde Türk düşmanı veya düşmanlığını çeşitli derecelerde kışkırtan, destekleyen ülkeler vardır. Ayrıca Hazar'ın çevresi Türkiye için potansiyel olarak birincil enerji tedarik bölgesidir. Bu nedenlerden dolayı bu bölgenin Türkiye'nin bu güne dek ihmal ettiği bir çok konudaki gibi hafife alınması geleceği ciddi şekilde etkileyecektir. Büyük bir kısmı yaşam alanı olan Balkanlar ve Kafkaslar'da Türkiye'nin daha aktif olması gereklidir. Türkiye'nin, Balkanlar'da ağırlıklı olarak kültür ve eğitim alanında bayrak dalgalandırması gerekirken, Kafkaslar'da ve özellikle Hazar'ın çevresinde askeri alanda da söz sahibi olması ve Orta Asya'ya erişecek yolu açık tutması gerekecektir.
HAZAR'DA BİR TÜRK DENİZ ÜSSÜ
Türk Deniz Kuvvetleri, dünyanın sayılı deniz güçlerinden biridir. İran ve Rusya deniz güçleri kuvvetlendirilmeye başlamışken, Azerbaycan'ın mevcut deniz gücü ise ancak 9 kadar hücumbottan ibarettir. Bu noktada İran ve Rusya'nın Hazar'da varolan veya geliştirecekleri deniz gücüne karşı, Türkiye'nin desteğine duydukları gereksinimi ortaya çıkıyor. Nasıl ki İran'ın Hazar tehdidine karşı Türk Yıldızları Filosu Bakü'de uçurularak mesaj verildiyse, Hazar Denizi'nde kurulacak bir müşterek deniz üssüyle ve tedarik edilecek, Hazar'a uygun cüce denizaltılarla yine bir çok açıdan Orta Asya'ya giden yolda, Azerbaycan'a yardım edilebilir.
GÜRCİSTAN'IN ÖNEMİ
Bağımsızlığına kavuştuğu günden bu yana Türkiye'nin üst düzey ilgi alanlarından biri olan Gürcistan, bu önemini askeri, ekonomik, etnik, tarihi ve stratejik özelliklerinden dolayı kazanmıştır. Gürcistan aynı zamanda, Türkiye'nin Kafkaslar ve Orta Asya'ya açılan birincil kapısı durumundadır. Dolayısıyla Türk Cumhuriyetleri'ni petrol boru hatları, ticaret, lojistik, kültürel ve askeri açıdan Türkiye'ye bağlıyan bir köprüdür. Türkiye'nin Gürcistan'la ilgili olarak, Kars-Gümrü anlaşmasıyla Acaristan'ın statüsü üzerinde garantörlük hakkı da bulunmaktadır. Kalkınmış ve toprak bütünlüğü sağlanmış bir Gürcistan Türkiye için büyük bir önem arz ediyor.Türkiye'nin Orta Asya ile arasında bir köprü niteliğinde olan bu ülkenin güvenliği konusunda Türkiye'nin göstereceği hassasiyet, yiğit dava adamı Ebulfeyz Elçibey ve Türkmenbaşı'nın Türklüğün beraberliği yolunda dile getirdikleri gibi, "Bir millet, iki (veya beş) devlet" anlayışına hizmet edecektir. AB yolunda boşuna kaybedilen zaman ve egemenlik haklarından verilen tavizler düşünülürse, Türkiye'nin yaşam alanlarında Türkiye'yi ve diğer Türk Cumhuriyetleri'ni bekleyen ve hala kaçırılmamış olan fırsatlar için Kafkaslar'dan başlayarak yapılabilecek birçok atılım bütün Türk topluluklarının mutlu ve güçlü geleceği açısından gereklidir.
Etiketler:
turkiye kafkaslardaki gucu