KAFKASYA STRATEJİSTİ HACI BAYRAM BOLAT VE ARAŞTIRMACI-GAZETECİ EROL KARAYEL
Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneğinin kuruluşunun 40. yılı münasebetiyle düzenlediğimiz Konferansların 2 'sine, İstanbul'dan, Kafkasya'da uzun süre yaşadıktan sonra yasadışı bir şekilde FSB tarafından sınırdışı edilen Rusya uzmanı Hacı Bayram Bolat ile Eskişehir ziyaretinde kendisine mihmandarlık eden gazeteci hemşehrimiz Erol Karayel konuşmacı olarak katıldılar. Gayet verimli geçen toplantı sonrasında kendileriyle web sitemizde yayınlamak üzere bir de röportaj gerçekleştirdik.
09-03-2007 - 5 kez okundu
Eskafgençkom :Sayın Bolat davetimizi kırmadınız ve 40. yıl etkinliklerimiz çerçevesinde Eskişehir'imize geldiniz, size hoş geldiniz diyoruz. Az önce güzel bir konferans izledik, teşekkür ederiz. Şimdi bir de web sitemiz için bir röportaj gerçekleştirmek istiyoruz. İlk olarak bize kendinizi tanıtır mısınız?
Hacı Bayram BOLAT :Çorum'un Alaca İlçesi'nin Kapaklı Köyü'nde 1974 yılında doğdum. Kabardey'im. 1991 yılından 2003 yılına kadar 12 yıl süreyle Kafkasya'da kaldım. Yüksek öğrenimimi Kafkasya'da tamamladıktan sonra hem Rusya Bilimler Akademisi'nde çalıştım; hem de Kafkas Halkları Konfederasyonu, DÇB, Kabardey Halk Kongresi gibi milli hareketlerin içerisinde aktif olarak bulundum. FSB tarafından Kafkasya'dan atıldıktan sonra Türkiye'de iki yıl Ajans Kafkas ve Kafkas Vakfı Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttüm. Altı ay önce de bu görevlerimden ayrıldım.
Eskafgençkom :Eskişehir Derneğinin ve Eskişehir'deki Kafkasyalıların çalışmalarını nasıl buluyorsunuz.?
Hacı Bayram BOLAT :Ben az önce tamamladığımız konferansın başında da söyledim, Eskişehirlileri seviyorum. Eskişehir'e ilk defa geliyorum ama Eskişehir'li birçok tanıdığım var; Erol Karayel, Murat Papşu, Mehmet Kanbek, Nehuş Bahtiyar,şimdi Maykop'ta olan Sıjaje Mehmet... gibi. İntibam, Eskişehir Çerkesleri kalitelidir, üretkendir, kalbur üstüdür. Şehrinizde bulunmaktan çok mutluyum. Bu akşam 2�3 tane düğün olmasına rağmen bu salonda yoğun ve çok dinamik bir genç grup gördüm. Hepsi de aydın ve kültürlü gençler, sorularından ve yüzlerinden belli. Bu gençliğin Eskişehir'in yüzünü hep ak tutacağı kanaati hasıl oldu bende. Bunları başkana da söyledim; iyi bir alt yapı var; bu gençlerin desteklenmesi ve bir şekilde üretime sokulması lazım.
Eskafgençkom :Türkiye'deki Kafkas diasporasının öncelikleri sizce neler olmalıdır?
Hacı Bayram BOLAT :Bence diasporadakiler öncelikle Kafkasya'daki olayları ve konjonktürü iyi anlamalıdır. Bugünkü durumun 90'lı yıllara benzemediğinin farkında olmalıdır. Diaspora, şartların daha müsait olduğu 90'lı yıllarda üzerine düşen görevleri yerine getirmemiş ve sınıfta kalmıştır maalesef. Gerek Çeçenistan savaşına, gerek diğer gerginlik ve sorunlara pozitif bir katkı koyamamıştır. Diaspora öncelikle Kafkasya ile ilgili enformasyon kaynaklarını zenginleştirmeli, orayla çok iyi bir iletişim kurmalıdır. Kurumlarımız doğru örgütlenmeli, Kafkasya gerçeklerini, Kafkasya'daki olayları doğru okuyabilen, reel değerlendirmeler yapabilen kurumlar haline gelmelidir. Bunun yolu da belge ve bilgiye değer vermekten geçer.
Eskafgençkom :Kafkasya ve diaspora arasındaki ilişkiler sizce yeterli düzeyde mi
Hacı Bayram BOLAT :Değil! Bugün de yeterli değil, geçmişde de yeterli olmadı. Ben bugün diasporadaki kuruluşları da, Kafkasya'daki kuruluşları da sembolik buluyorum. Kafkasya'daki olayları iyi okuyabilen, fonksiyonel olan, olaylara müdahil olabilen kurumlarımız yok maalesef. Örneğin Avrupa'da sivil toplum kuruluşları, düşünce üreten, toplumu şekillendiren, iktidarları yönlendiren kuruluşlardır. Kafkas diaspora kurumları ise bu standartların çok gerisinde maalesef. Bugün derneklerimizin çoğu tabela derneği halinde. Yegane misyon haline getirdikleri folklorumuzu temsil edecek dört dörtlük bir halk dansları ekibi bile yetiştirebilmiş değiller henüz gördüğünüz gibi. Ben içinde bulunduğumuz enformatik çağı hiç değerlendiremediğimiz kanaatindeyim. Kafkasya ve diasporadaki yapılanmaların acilen bilgi toplayan ve değerlendiren bir alt yapı oluşturmaları gerekiyor. Doğru bilgilenenler doğru muhataplarını da bulacaktır; yani maksatlı kişiler tarafından yönlendirilemeyeceklerdir.
Eskafgençkom :Daha önce Kafkas Vakfı'nda çalışmaktaydınız, niçin ayrıldınız? Şu anda herhangi bir kurum ya da organizasyonda çalışmalarda bulunuyor musunuz? Somut projeleriniz var mı ?
Hacı Bayram BOLAT :Kafkas Vakfında iki yıl çalıştık ve imkanlar dahilinde neler yapılabileceğini gösterdik. Öncelikle 21 Mayıs etkinliklerini içe dönük olmaktan çıkarttık. Biz ilk defa Cemal Reşit Rey gibi marka olmuş büyük bir Konferans Salonu'nda Rus aydınlarını da dahil ederek 2 etkinlik düzenledik. İlk defa Kafkasyalı ve Rus aydınları diaspora ortamında yüz yüze getirdik. Hatta diasporada klasik Rus düşmanı olanlar, Lev Panamorov ( Rusya İnsan Hakları Derneği Başkanı) gibi, Yulia Latiynina ( gazeteci ve radyo programcısı ) gibi, Anna Politkovskaya (gazeteci ) gibi takdir edilecek Rus aydınlarının da olduğunu bizim aracılığımızla öğrendiler. Amacımız da zaten, Kafkas diasporasının, Kafkasya'daki gerçekleri bilen, savunan, vatansever, demokrat Rus aydınları olduğunu da bilmesiydi. Böylece umutları artırdık. Yine Eskişehirli hemşerimiz Erol Karayel'in yönetiminde Kafkasya Araştırma & Analiz Dergisi'ni çıkarttık. Kafkasya Araştırma &Analiz Dergisi de çok müspet tepkiler aldı, hatta bazı üniversitelerde uluslararası ilişkiler öğrencilerine yardımcı ders kitabı olarak dağıtıldı. Buradaki amacımız Rus, Kafkasyalı ve Türk aydınların buluştuğu bir fikir platformu oluşturmaktı. O da gerçekleşmiş oldu. Ajans Kafkas'ı da reaksiyoner değil, aksiyoner bir ajans haline getirmeye çalıştık. Dosyaları olan, özgün haberler, röportajlar yapan, internetin başına geçip bulduğunu çeviren değil de, telif haberler üreten bir kurum yapmak için uğraştık. Ve benzer anlayışta daha pek çok aktivite gerçekleştirdik... Kafkas Vakfı'ndan ayrılmamızın sebebi görüş ayrılıklarıdır. Vakıfta kontrolü elinde tutan grupla Kafkasya'daki olayları algılamada farklılıklarımız vardı. Biz ilk geldiğimizde somut bilgi ve gözlemlerimize dayanarak bu arkadaşlarımızı Kafkasya hakkında doğru bilgilendirmeye çalıştık; hem hassas oldukları dini gelişmeler anlamında, hem Çeçenistan anlamında, hem de Kafkasya'daki diğer gerçekler anlamında. Birbirimizden faydalanırız, ortak bir yol buluruz diye düşünüyorduk ama maalesef öyle olmadı. Gerek Kafkasya konusunda, gerek kurumsal yapıyla ilgili olarak bir takım tasarruflarına biz onay vermedik ve bazı üyelerin hedefi haline geldik. Biz Kafkas Vakfı'nın tüm Kafkasyalıları kapsayan kitlesel bir kurum haline gelmesini istiyorduk ama onlar küçük olsun, kendi kontrolleri altında olsun istiyorlardı. Velhasıl ip iyice gerilince de "vakıf patronlarının" bizi pasifize ederek "kontrol altına almak maksadıyla" yürürlüğe koydukları planı bozduk ve kurumdan ayrıldık. "Patron"-"çalışan" ilişkisini "dava arkadaşlığına" dönüştüremedik kısaca. Bu konuda şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar. Öte yandan, bizim Kafkasya ile eskilere dayanan bir ilişkimiz var ve bu devam ediyor. Rutin olarak, Abhazya da dahil, Moskova da dahil telefonlarla görüşüyoruz, e-mailler geliyor, misafirler geliyor, görüşmelerimiz sürüyor. Örneğin geçenlerde ilk dönüşçülük raporunu hazırlayan, dönüşçülüğü bir doktora tezi haline getiren Moskova Üniversitesi'nde Etnik Halkların Psikolojisi Kürsüsü Başkanlığını yapan Prof. Dr. Sokhur Valeri misafirimizdi... Ve bu tür ilişkilerimiz devam ediyor. Kafkasya davasının içinde olduğunuz zaman zaten bir daha isteseniz de çıkamıyorsunuz. Bu böyle devam edip gidecek. Somut projeler diyorsunuz... Bir takım düşüncelerimiz var tabii. Kafkasya'daki olaylara hakim, çizdiği perspektif Kafkasya ile örtüşen, değişimleri analiz edebilen bir merkeze ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Namuslu Kafkasyalı ve Rus aydınlarla ortak bir dil yakalamamız ve bir platform oluşturmamız gerekir diyoruz. Şu anda deklare edilebilir aşamada somut bir gelişme yok, ancak istaşari çalışmalarımız sürüyor. Kısa sürede fonksiyonel bir oluşumla saflardaki yerimizi alacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Eskafgençkom :Sayın Karayel size soralım. Soykırımı uluslararası platformlara taşıyabilirmiyiz, bunun hukuksal bir alt yapısı olabilir mi
Erol KARAYEL : Soykırımın tescili BM genel kurulunda kabul edilmesi ile mümkün biliyorsunuz. Ancak BM'de 1948 yılında imzalanan ve 1951 yılında yürürlüğe giren "Soykırım'ın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme"yi yorumlayan bazı hukukçular, sözleşmede böyle bir kayıt olmamasına rağmen, soykırım kararlarının geriye dönük olarak alınamayacağını söylüyorlar. Bir soykırım suçunun, işlendiği dönemdeki hukuki altyapıya göre yargılanması gerekir şeklinde ağırlıklı bir görüş var. Yani bu gruba göre, BM genel kurulunda, 1864 yılında yapılmış bir soykırımın görüşülmesi biraz zor gözüküyor. Ancak bir ikinci görüş daha var; bazı yorumcular BM sözleşmesinin giriş kısmında yer alan ve tarihteki soykırımları kınayan ifadenin geçmişe kapı açtığını, buradan giriş yapılabileceğini belirtiyorlar. Bu görüştekilerin somut argümanı ise 2. dinya harbinde Almanların Yahudilere yapmış oldukları mezalimin, savaştan sonra kurulan Nüremberg ceza mahkemesinde yargılanıp cezalandırılmasının, bu tarihten önce yazılmış hiç bir hukuki metne istinat etmemesidir. Bu, geriye dönük bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Almanlar, Nüremberg'de "insanlığa karşı suç"tan mahkum olmuşken, "Yahudi soykırımı" kavramı sonradan yerleştirilmiş ve dahası Almanlara da kabul ettirilmiştir; bu da geriye dönük uygulamanın diğer bir örneği olarak gösteriliyor. Yani 1945'te, 46'da, 47'de işlenen suçlar bir şekilde 1951 yılında yürürlüğe giren soykırım sözleşmesinin kapsamına sokulmuştur. Buralardan hareketle geriye dönük bir çalışma yapılabilir diyor bazı hukukçular. Ama tabii Yahudiler lehine olan bu kazanımlar, lobisinin gücüyle alakalı bir şey... O sözleşmeyi çıkarttıranlar da Yahudiler olmuştur zaten. Bir Polonya Yahudisi olan Prof. Raphael Lemkin 1930 yılından itibaren soykırım üzerine çalışmaya başlamış ve 1948'de imzalanan sözleşmedeki tanımlamaların sınırlarını da aşağı yukarı onun bu çalışmaları belirlemiştir. Yani bu sözleşmenin alt yapısını BM'e yahudiler sunmuştur. Bütün bu gelişmeleri yanyana koyup baktığımızda, Yahudi ortak iradesinin tek hedefe kilitlendiğini ve ancak ondan sonra böyle bir sonuç aldığını görmekteyiz. Şimdi kendimize yönelteceğimiz soru şu: Bizim böyle bir gücümüz var mı; böyle zorlu bir çalışmayı gerek insan, gerek maddi kaynaklarımızla biz yürütebilir miyiz? Bu sorunun cevabını verirken de son derece realist olmamız gerekir. Gücümüzün bizi nereye kadar götüreceğini iyi tartmamız lazım. Böyle bir şeyi hepimiz gönülden isteriz ama bu yapılanmayla bunu bir sonuca götürmemiz de hayli zor takdir edersiniz ki.
Eskafgençkom :Peki nereden başlamak lazım?
Erol KARAYEL :Bizim birinci olarak örgütlü, politik bir toplum haline gelmemiz lazım. Biz şu anda folklorik bir toplumuz. Sosyolojik olarak, bir halkın bulunabileceği en dip form bu folklorik toplum formudur. Nedir bu? Folklorik toplum, gelenekleriyle, alışkanlıklarıyla, refleksleriyle hareket eder; önüne bilinçli siyasal hedefler koyamaz ve örgütlenemez. Bizim şimdi bu formu aşıp örgütlü, politik bir toplum haline gelmemiz gerekiyor. Tabii bu çileli bir yol. Yani örgütlü bir toplum olabilmek için önce etrafında birleşilebilecek bir fikir olması lazım. Bu da yoğun tartışmalarla, daha çok düşünen insanı bu işin içine çekmekle mümkün olur. Somuta indigersek... Kafkasya ile kuracağımız ilişkilerle anayurt ve diaspora olarak fikirlerimizi birbirine benzeştirmemiz lazım. Mesela bağımsız birleşik Kafkasya diyoruz, bu kavrama oradan bakışla, buradan bakış arasındaki farkı görüp gerekli revizyonları yapabilmeliyiz. Bunun için de aradaki iletişim eksikliğini mutlaka gidermemiz lazım. Bu 3-5 günlük turistik gezilerle, votka masası başında çilingir muhabbetleriyle olacak bir iş değil; düşünce platformlarında karşı karşıya gelirsek, birbirimizin fazlalıklarını törpüleyerek ortak bir dil ve ideal yakalayabiliriz. Ortak bir anlayışa ve hedefe kilitlenebiliriz. Onun için örgütlenmelerimizin sağlam bir Kafkasya ayağı olmak zorunda. Anavatanla diasporayı bir araya getiren geniş fikir platformları oluşturmamız lazım. Bunun için internet büyük bir imkan. Bunun yanı sıra, Abant toplantıları gibi büyük katılımlı kapalı devre toplantılar yapılabilir. Bu maksada hizmet eden yayın ve yayımlar yapılabilir, her iki tarafta paralel amaçlı çalışan kurumlar oluşturulabilir. Bunlar yapılamayacak şeyler değil ama öncelikle güç merkezi olmaya çalışan kurumların buna talip olması lazım; kişilerin çabası bu iş için yeterli olmaz. Mesela, fikri değil de fiziki yapısını dikkate alarak söylüyorum, bu tür çalışmalara öncülük yapmak, derneğinizin de üyesi olduğu Kaf-fed cüssesindeki iri kurumlara yakışır. Ancak buna talip olup, kendine böyle bir misyon biçmesi lazım önce bu kurumların. Yani öncelikle böyle bir yol katetmemiz lazım. Bu da çok çileli ve meşakkatli bir yol. Fakat gecikmeden bir yerden başlamak gerekmektedir. Bunları yaparsak gerçek manada örgütlü bir toplum oluruz ve sonrasında baskı yapabilecek bir güce erişiriz. Bu aşamaları kat etmeden, yani politik bilince kavuşmuş bir örgütlü toplum oluşturmadan, ne anavatanda, ne diasporada, ne de uluslararası platformlarda kimseyi harekete geçiremez, haklarımızı savunamayız. "Dönüş" deriz, "Birleşik Kafkasya" deriz, verdiğimiz mesaj kendi askerimiz saydığımız bir avuç insan üzerinde bile hiç bir tesir uyandırmaz. Görüyoruz nitekim uyandırmıyor, kendini dünyanın merkezinde gören bütün gruplar iflas etmiş vaziyette.
Eskafgençkom:Gençlerimizin kültürümüze ve anavatanımıza bakış açısını nasıl buluyorsunuz? Buradaki ve Kafkasyadaki gençlerin asimilasyon karşısındaki durumları sizce nedir?
Hacı Bayram BOLAT :Öncelikle Eskişehir'deki gençleri çok dinamik ve ilgili bulduğumu bir kere daha belirteyim. Biz birçok yere gidiyoruz, söyleşilere katılıyoruz ve şunu görüyoruz: Biz düğünlere karşı falan değiliz ama bizde düğün deyince salon tıklım tıklım doluyor; ama bir konferans olunca dinleyecek adam bulamıyorsunuz. Fakat Eskişehir'in gençlerini tenzih etmek lazım, onları gerçekten ilgili buldum, teşekkür ederim. Türkiye gençleri için de şunu söylemek istiyorum: Kafkasya'ya farklı bakan, oradaki olayları doğru değerlendiren, oradaki gelişmeleri takip eden bir gençlik grubu var. Çok da olumsuz olmak istemiyorum ama bu yeterli değil. Ben gençlerin Kafkasya'ya daha yakın olmalarını bekliyorum. Rusça, Çerkezce bilmiyorlarsa, İngilizceleriyle Kafkasya ile irtibat kurup oradaki gelişmeleri takip etmelerini arzu ediyorum. Bundan sonra daha ilgili, tarihini bilen, tarihe karşı ilgili olan, toplumsal bilince önem veren bir gençlik yetişmesi lazım. Çünkü bizim her şeyimiz ve geleceğimiz bu gençler! Kültür deyince öncelikle dil aklıma geliyor. Dil konusunda asimilasyonu mümkün olduğunca engellemek lazım. Ancak gerçekçi olalım ve enerjimizi doğru yerlere sarf edelim. Ben o dil kurslarının başarılı olacağına inanmıyorum. Ben bir filologum (dilbilimcisiyim). Dilin nasıl öğrenileceğini iyi biliyorum. Haftada 2 gün kurs vererek dil öğretmek çok zor. Kafkas Vakfı da geçmişte kurs açtı Çerkes Dili ve Edebiyatını bitirmiş öğretmenler geldi hoca olarak. İlk hafta on kişi başladı, ikinci hafta iki kişi geldi. Olmadı tabii. Bir dil haftada bir saat, iki saat çalışmakla öğrenilmez. Hepimiz İngilizce okuduk ortaokulda, lisede, o sıralarda hangimiz İngilizce öğrendi? Kaldı ki Çerkes dilleri çok zor dillerdir. Gelişmemiş, ilkel dillerdir. Harf, yani ses sayısı fazladır. Maalesef edebiyat dili olamamıştır. Zamanında Rusya, uzmanlardan, Çerkescenin Rus alfabesine ve gramerine uydurulmasını istemiştir. Uğraşılmış ama uydurulamamış! Rusçada üç tane zaman var, bizde farklı zamanlar var, dolayısıyla uymuyor. Rusya yine uydurun diye baskı yapmış, uzmanlar uymuyor demiş; o da uyduğu kadar uydurun diye cevap vermiş. Yani Çerkesce kendi tabii yatağında gelişmemiştir. Çerkesçe derken öncelikle Adige dilini kastettiğimi belirteyim. Bugün Kafkasyada da, aile içinde dil öğrenmeyen Çerkesler sonradan Çerkesçeyi öğrenemiyor veya nadiren kaba bir şekilde ve çok zor öğreniyor. Ben bu kursların başarılı olmasını çok isterim. Ama çok zor. Dil bilmek ayrı bir şeydir; dil öğretmek ayrı bir şey. Bunu da kötü niyetle söylemiyorum, inşallah başarılı olur ama ben realiteye uygun görmüyorum. Dil gidecek, bu belli, kalacak olan gençlerimizdeki toplumsal bilinç olacak; biz bunu oluşturmalıyız; Kafkasya'nın tarihini, kültürünü, oradaki gelişmeleri yakından takip eden, orayla ilgili olan bir gençlik yetiştirmemiz gerekiyor. Bu olmazsa hiçbir şey olmaz.
Erol KARAYEL : Şimdi, asimilasyondan korunmak istiyorsak, öncelikle, barajı kalenin arkasına değil önüne kurmalıyız. Bizim asimilasyona direnmek gibi bir niyetimiz varsa eğer, birinci derecede odaklanmamız gereken yer Kafkasya'dır. Diasporada asimilasyonu önleriz, dilimizi kurtarırız, dilimize yaşam alanları oluştururuz diyenler, hiç realist gözükmüyorlar. Nasıl önleyeceksin? İçinde yaşadığın toplumun içine savrulmuşsun, nüfus olarak çoğunluğu oluşturduğun hiç bir yerleşim birimin yok. Eskiden homojen bir nüfus barındıran köylerimiz vardı, şimdi bu nüfusta tamamen şehre aktı. Çerkeslerin toplu olarak yaşamadığı bir yerde bir dili fonksiyonel olarak nasıl yaşatacaksın? Çerkes dillerini bir yabancı dil öğrenir gibi öğrenirsen, kullanamadığın için üç ay sonra da unutursun. Onun için, bizim Anavatanımıza odaklanmamız gerekir. Kendi kültürümüzü ve dilimizi ancak orada yaşatabiliriz. Bunun için çalışmalı, gayret göstermeliyiz. Orada yapılacak asimilasyon karşıtı çalışmalar sonuç almaya daha yakındır. Şimdi bazıları Kafkasya'yı hedef göstererek topu taca attığımızı filan düşünecek. Aksine, Kafkasya daha yakın ve reel bir hedeftir. Yine aynı noktaya geliyoruz, oradaki ve buradaki insanları aynı frekansa getirip tek merkeze yüklenme noktasına. Kararlı ve iradeli bir şekilde çalışırsak mutlaka sonuç alırız. Kısacası asimilasyona dur diyeceksek siyasi olarak Kafkasya'ya Kafkasyalıların hakim olmasını sağlamamız lazım. Küçük bir nüfusun konuştuğu, siyasi iradenin koruması altında olmayan bir dili hiç bir yerde yaşatmak mümkün değildir; hele ki bu enformasyon bombardımanında.
Eskafgençkom:Sayın Bolat Kafkasya'daki gençlerin durumunu da sormuştuk?
Hacı Bayram BOLAT :Dürüst olmak gerekirse Kafkasya'daki gençlerin durumu da pek iç açıcı değil. Bugün Kafkasya'da kuzeye veya güneye doğru 60 km gittiğinizde Çerkescenin geçerliliği kalmıyor. Çerkesce o 60 km lik mesafede geçerli. O noktadan sonraki dil Rusçadır. Bugün Türkiye de Türkçe konuşulduğu gibi, orada da güzel Rusça konuşmaya önem veriyorlar. Yanlış ama gerçek böyle maalesef; hakim zihniyet bu. Çerkesce konuşanlarda oluşan aksandan kaçıyorlar, bunun için de ebeveynler çocuklarına Çerkesce öğretmeye ehemmiyet vermiyorlar. Diğer yönüyle bakacak olursak... Rusya büyük bir devlet, yıllarca orada baskı kurmuş ve belli bir insan tipolojisi oluşturmuş. Sovyet sisteminden çıkan insanlar hep aynı kalıptadır. Oradaki gençler de bugün maalesef diğer halkların gençleri gibi çoğunlukla uyuşturucu ve alkolün etkisindedir. Size yalan söyleyemem, bütün bunlar olumsuz şeyler fakat gerçek maalesef. Ama bütün bunlara rağmen kendilerinden umutlu olabileceğimiz bir gençlik kesimi de yok değil. Kendilerini sovyet alışkanlıklarından ve kafasından kurtarmış, dünyadaki gelişmeleri takip eden bir gençlik grubu da var. Bu gençler umut ve moral kaynağımızdır. Sizler işte bu geçlerle irtibat halinde olmalısınız.
Eskafgençkom :Kafkas diasporasının sivil örgütlenmesini yeterli buluyor musunuz?
Hacı Bayram BOLAT :Bulmuyorum! Diaspora yapılanması Rus devletinin sözcülüğüne ve avukatlığına soyunmamalıdır. Rusya'nın Çerkes Diasporasının avukatlığına ihtiyacı yok. Bir resmi söylemi burada dile getirmek akıllı insan işi değil. Cumhuriyetlerin statülerinin ortadan kaldırılması, cumhuriyetlere verilen eski hakların ellerinden alınması gibi durumlara karşı mücadele etmek gerekirken, işin kolaycılığına kaçıp da burada Rusya'nın resmi söylemlerinin dillendirilmesini kınıyorum ve abesle iştigal buluyorum. Bunun doğru bir misyon olmadığına inanıyorum. Kafkas dernekleri, Kafkasyalı STK lar Kafkasya gerçekleriyle örtüşen bir perspektif çizmelidir. Yani siz devleti kendinize partner seçiyorsanız, bunun dünyadaki anlamı bellidir. Partneriniz sivil toplum kuruluşları, sivil insanlar olmalıdır. Devlet tarafından görevlendirilmiş, Çerkes sorunu ile devletin verdiği görev çerçevesinde ilgilenen insanlardan partner olmaz.
E.Karayel: Türkiye'deki örgütlenmeleri ben daha ziyade "sosyo-kültürel" yapılanmalar olarak görüyorum. Bence o çizginin üzerine çıkılıp, bunların en azından yarısının "sosyo-politik" yapılar haline dönüşmesi lazım. Kültür adına birkaç kitap basarak, müzik ve dans çalışmaları yaparak bugünümüzü hoş bir şekilde geçirebilir, kendimizi kandırarak vicdanımızı rahatlatabiliriz belki; fakat bu yolu izleyerek kendimize bir gelecek tesis edemeyiz. Mücadelenin seyrini değiştirecek olan politik bilinç ve politik rotadır.
Eskafgençkom: Bu konuyla ilgili çalışmalarınız var mı ?
Erol KARAYEL: Biz bugüne kadar bulunduğumuz ortamlarda bunu bir dereceye kadar seslendirdik, kendi çevremizdeki insanlara bunu telkin etmeye çalıştık, siyasi bir bilinç oluşturmak gerektiğine inandırmaya çalıştık. Biz Ajans Kafkas'a müdahil olduğumuz dönemlerde bol bol politik haberler aktardık, bugün Kafkasyanın siyasi aktör ve kurumlarını buradaki insanlar bu kadar tanıyorsa, bunda Ajans Kafkas'ın payı çoktur. Oradaki muhalefet liderlerini kim tanıyordu? Onları yazı ve röportajlarla biz tanıttık, biz lanse ettik diasporaya. İlk defa bu kanaldan diasporaya görüşlerini ulaştırdılar. Bunlar iki tarafın birbirini tanıması için iyi bir başlangıç oldu. Geleceğe dönük çalışmalarımız elbette var. Yaşadığımız ayrışma sonrasında biz yeni bir sürece girdik. Şimdi bir istişare dönemi yaşıyoruz. Bunun sonrasında bir takım mutabakatlar tesis edecek, yeni bir yapılanmaya giderek bu çerçevede çalışmalar ortaya koyacağız. Bunun güçlü bir Kafkasya ve Rusya ayağı olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Henüz açıklanabilir düzeyde değil fakat Kafkasya için kurulan denklemlere etki etmeye çalışacağımızı ifade etmekte de bir mahzur görmüyorum.
Kaynak :EKKKDD
Etiketler:
kafkasya stratejisti hacı bayram bolat ve araştırmacı-gazeteci erol karayel