DÖNÜŞ YOLU & DÖNÜŞÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Teşhis doğru: Kafkas halklarının, -özellikle Kuzey Batı Kafkasya halklarının- en büyük problemi, anavatandaki mevcut demografik yapıdır.
Akla gelen ilk çözüm yolu da doğru: Diasporadakilerin bir an önce anayurtlarına dönüp, nüfus skalasını yerli halklar lehine değiştirmesi...
Yeni değil, 1864'ten bu yana bölgeyle ilgilenen herkesin daha ilk bakışta gördüğü bir gerçek bu.
***
1991 yılında S. Birliği yıkıldı, böylece önceleri turist olarak dahi gidilemeyen anavatanın kapıları gurbetteki evlatlarına açıldı.
Bugün bu tarihin üzerinden 15-16 yıl geçmesine rağmen dönüş yapabilenlerin sayısı ortada: yaklaşık 1500 kişi...
05-10-2007 - 5 kez okundu
Ki, onurlu bir dönüşü hedefleyen geleneksel çizgi mensuplarının kullandığı "anavatanın işgal altında olduğu" söyleminin "dönüşün önündeki en büyük engel olduğu" çözümlemesinde bulunup, yolunu ana kitleden ayıran ve "dönüşü" birincil söylem; "teslimiyet sınırından işbirlikçiliğe kadar uzanan" geniş bir yelpazeye sahip "uzlaşmacı tavrı" da grup kimliklerinin belirleyici öğesi haline getiren 40 yıllık "dönüşçü" fraksiyonlarımıza rağmen gelinen nokta bu.
Bu sonuç, sorun karşısında yenik düştüğümüzün;
200 yıldır ters giden süreci hala durduramadığımızın resmidir.
Bu safhada oturup ciddi bir durum değerlendirmesi yapmamız, nerede hata yaptığımızı bulmaya çalışmamız icap ediyor.
Dönüşün,
kendiliğinden,
ya da vatan millet edebiyatıyla,
ve yahut birilerini veya bir yerleri övmek veya aşağılamakla,
olmadı kuru propagandayla,
o da olmadı damara basıp gaza getirmekle...
olacağını sandık ama gördük ki olmadı.
Bu etkilerle dönebilecekler yukarıda zikrettiğimiz sayı kadardı ve hepsi de döndü zaten.
Peki şimdi ne olacak?
Son umudumuzu bağlayacağımız, bizi güdüleyip "vaat edilmiş topraklara" akıtacak milli bir dinimiz de olmadığına göre "dönüş bitti" deyip bağrımıza taş mı basacağız?
Gerçek şu ki, düz mantıkla oluşturduğumuz kolaycı çözümler bizi yanıltıyor. Bizim sorunlarımız çok daha girift ve paradoksal.
Öyle ki, çözüm olarak "dönüş" lafzını telaffuz ettiğimiz an, aslında sorunun kendisiyle burun buruna gelmiş oluyoruz.
Doğru, sorun demografik problem...
Ama dönüş de çözüm değil, bizatihi sorunun kendisidir.
Ve geçtiğimiz 15 yıllık deneyim, soruna henüz hiçbir çözüm üretemediğimizi; sorunu kendi haline, dalgalanmaya bıraktığımızı gösteriyor.
Evet, bizim cevabını bulmamız gereken asıl soru "Nasıl döneriz?" dir.
Ama bu sorunun da cevabını verebilecek durumda değiliz.
Çünkü, bu soruya verilecek doğru cevapları bulabilmemiz, "Niçin dönmüyoruz/dönemiyoruz?" sorusunun yanıtlarını elde etmemizden sonra mümkün olabilir ancak.
Kısaca, "niçin dönmüyoruz/dönemiyoruz?" sorusuna muhatap 3-4 milyonluk bir kitleden bahsediyoruz ama... geniş bir saha çalışmasına dayanan, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, hukuk v.d. bağlantılı bilim dallarının süzgecinden geçmiş, muhatap birincil devletlerin siyaset ve tavırları ile doğuracağı uluslararası etkileri değerlendiren; bunlardan hareketle mevcut ve muhtemel sorunları kristalize eden; bunlara A ve B planlarını da içeren icra edilebilir çözümler öneren, yetkin ve uzman bir kuruluşa yaptırılmış bir tane bile bilimsel çalışmaya da sahip değiliz maalesef.
Bir halk için bundan büyük bir zavallılık olabilir mi
Öyle ya, bu saatten sonra dönüşün sonuç verecek iki yolu var:
Birincisi, atalarımızın geldiği gibi, yani süngü zoruyla dönmek; ki bu mümkün değil...
İkincisi de, yukarıda belirttiğimiz gibi uzman kuruluşlarca hazırlanacak bilimsel yol haritalarıyla.
Peki, sizce, bunu yapacak irade ve imkana sahip bir kurum, kuruluş veya organizasyonumuz var mı ?
Cevabı "var" olanlar konunun takibini bu kurum, kuruluş veya organizasyon üzerinden devam ettirebilirler. (Ayrıca bizi de bilgilendirirlerse seviniriz.)
Biz ise "yok" diyenlerle beyin jimnastiği yapmaya devam edeceğiz; bir sonraki yazıda tabii...
DÖNÜŞÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Önceki yazımızda, dönüşün bugünkü halinin 'diaspora romantizmi' ölçütlerini aşamadığını; uzman kuruluşlarca hazırlanacak bilimsel yol haritaları olmadan dönüşle ilgili müspet bir sonuç alınamayacağını söylemiş ve bu çalışmayı başlatacak irade ve imkana sahip bir kurum, kuruluş veya organizasyona -maalesef- sahip olamadığımızı belirtmiştik. (Konuya kaldığımız yerden devam etmeden şunu da belirtelim ki, 150 yıldır hükmünü acımasızca icra etmekte olan entegrasyon sürecini görmezden gelerek, diasporadakilerin kökten dönüşünün mümkün olabileceğini düşünecek kadar hayalperest değiliz. Şartlar sağlandığında gerçekleşebilecek dönüş aktivasyonu oldukça sınırlı olacaktır. Onun için dönüş dediğimizde, bu "kısmi dönüşün" anlaşılması gerekir.)
Dönüşün önündeki en büyük engel, bütün milli meselelerimizde olduğu gibi bizim sorunu hafife alan anlaşılmaz tavrımızdır... Dönüş probleminin çözümüne konsantre olmuş bir ekibimiz olmadığı içindir ki bugün, fırsatları araştırıp, oluşturup, kollayıp, değerlendirdiğimiz bilinçli bir süreç yaşamak yerine, darmadağınık bir şekilde sorunun peşinden sürüklenip gidiyoruz...
16 yılda, anavatanın nüfus sorununun çözümünde 'ümit ışığı' sayılmaya hazır bir 'şerare' bile oluşturamadığımız halde, hala 16 yıl önceki klişe sloganları tekrarlamakla iktifa ediyorsak, oturup bunu anlamlandırmamız gerekir.
Gerçekten, bizler niçin "fikirlerimizi" "sürdürülebilir projeler" haline getirip, sonra da onların ısrarlı takipçileri olamıyoruz?
Bence bu sorunun cevabını, konulara yaklaşımımıza da yansıyan bazı karakteristik özelliklerimizde aramak gerekir:
Mesela, çok ciddi konulara bile bilimsel değil, duygusal yaklaşmayı alışkanlık haline getirmişiz. Onun içindir ki bir halkın kitlesel transferinin "kuru sloganlar atarak" gerçekleşebileceğine inanıyoruz.
Yine olgulara yaklaşımımız analitik değil, yüzeysel ve sentetiktir; bu yüzden kendini "Çerkes" kimliğiyle tanımlayan herkesi aziz gibi görüp, kurumlarımızı üç baldırı çıplak ajanın manipülasyonlarına teslim ediyor, yönlendirildiğimiz işbirlikçi yapılara "römork" yapılarak işlevsizleştiriliyoruz.
Aynı şekilde, reflekslerimiz de politik bir hassasiyetten değil, tamamen folklorik duyarlılığımızdan kaynaklanıyor; onun içindir ki bilimsel konferanslarımızı 50 -100 kişi takip ederken, halk dansları gösterilerini izlemek için gelenler adeta salonların kapılarını kırıyor.
Peki kendi gündemini takip eden "aksiyoner"insanlar olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Tabii ki hayır.
Çünkü biz dışımızda belirlenen gündemlerin "reaksiyonerleriyiz"; onun içindir ki -mesela- dönüş "fikrini" bir "proje" haline getirip, uğrunda mücadele edemezken, tıfıl gençlerin, kelime oyunlarının tuzağına düşerek çizdiği maksatsız karikatürlere mübalağalı tepkiler vermeyi milli görev kabul ediyoruz.
...
Liste uzatılabilir ama gerek yok.
Madem zaaflarımızı fark edebiliyoruz, dediğimiz gibi bir an önce ıslahı yoluna gitmemiz gerekiyor. Yoksa bizi başkaları değil, bilelim ki öncelikle bu zaaflarımız yok edecek.
....
Konu oldukça girift, onun için fazla yayılmadan, yazımızın başlığına dönelim...
Dönüşü realize edemeyişimizin kendimizden kaynaklanan sebepleri olduğu gibi, anayurtta geçerli Federasyon yasalarından kaynaklanan sebepleri de var.
Geçenlerde Çerkes forumlarından birinde, Adıgey'de ikamet için müracaatta bulunan bir hemşerimiz, yönetimden aldığı "bu yılki kontenjanımız dolmuştur" cevabıyla nasıl dumura uğradıklarından bahsediyordu.
Geçtiğimiz 1 Ağustos'da, Adıgey Cumhuriyeti'nin başkenti Maykop'ta düzenlenen bir yuvarlak masa toplantısında, Adıgelerin anavatanlarına geri dönüş problemleri ele alındı. Burada yapılan konuşmalarda, sene içersinde Adıgey Federal Göç Hizmeti'nce düzenlenen Rusya Federasyonu geçici ikamet belgelerinden hiçbirinin Adıge diasporası mensuplarına verilmediği belirtiliyordu. Rusya Devlet Başkanı'nın emriyle Adıgey için belirlenen 50 kişilik kontenjanın tamamı Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden gelen insanlara verilmiş. Yani Adıgey'de bir yıl boyunca sadece 50 kişiye geçici ikamet belgesi veriliyor ve onlar da Adige değil; Rus veya diğer milletlerden...
Söylenen doğruysa, son üç yılda Adıgey'de ikamet için müracaat eden dönüşçü sayısı da zaten sadece 48 kişiymiş. Bu müracaatların kaçını kabul ettiklerini bilemiyoruz ama bunlardan birine verilen cevabı yukarıda zikrettik.
...
Bütün bunlara şaşırmıyoruz...
Rusya vatandaşı olabilmenin yasal şartlarına göz attığımızda, öngörülen prosedürleri yerine getirmenin mümkünsüzlüğünü hemen fark edebiliyoruz çünkü. Dolayısıyla, ciddi sayıda kişinin dönüş girişiminde bulunmamasına da; müracaat edenlere müspet cevap verilmemesine de şaşmıyoruz. Çünkü Rusya'nın, diasporadakileri anavatanında toplamak gibi bir niyetinin olmadığını gayet iyi biliyoruz...
Peki öyleyse, şimdiye kadar dönenlere verilen ikamet ve vatandaşlıklara ne diyeceğiz?
Şimdiye kadar dönenlere verilen ikamet ve vatandaşlıklar konjonktüreldir, 2000 yılı öncesindeki şartların bir sonucudur. Bu dönüşler "Rus stratejik planlarını" tehdit etme potansiyeli olmadığı için sindirilebilmiştir.
Bir gün ola ki kitlesel dönüş hayalden gerçeğe dönüşmeye başlarsa, o zaman görürüz hepimiz tarihi demir perdenin iki günde nasıl yeniden aramıza örülüverdiğini...
Bunu biz değil, Rusya vatandaşlığını düzenleyen yasanın öngördüğü şartlar söylüyor; yeter ki satır aralarını okumasını bilelim. Bu şartlar, dönüşün istenmediğinin en açık delilidir. Dönüşçülerin Rusya vatandaşlığına alınabilmesini düzenleyen yasaya hızlıca bir göz attığımızda ne demek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır:
Şu anda RF'de vatandaş olabilmek için uygulanan prosedür, 26 Temmuz 2002 tarihinde RF Duması tarafından çıkarılan 115 nolu yasayla belirlenmiştir.
Vatandaşlık talebinde bulunabilmek için öncelikle ikamet alınması zorunludur. Bu aşamada -mesela- 'Kabardey-Balkar'a dönenlerin yüzleştiği ilk problem ülkede 5 yıl kalınmasını sağlayacak ikamet iznini alabilmek oluyor. Bu izin alma süreci 6 ay kadar sürebiliyor ve yabancı ülke vatandaşları istenen belgeleri bir araya getirmede güçlük çekebiliyor.'
Ardından, bu belge paketinin bir dizi kontrol işleminden 'salimen' geçmesi gerekiyor.
Tabii bu ikamet iznini alabilmeniz için, oluşturulacak bir kurulun, yerleşmek istediğiniz bölge nüfusunun sizi istihdam edip edemeyeceğine, yani sizi barındırmaya müsait olup olmadığına karar vermesi gerekiyor. (Yukarıda sistemin nasıl işleyebileceğine dair bir örnek var: Adıgey'de bu yıl için sadece 50 kişiye ikamet verilmiş ve içlerinde bir tane bile Adige yok... Görevli kurul önümüzdeki sene " arkadaşlar kusura bakmayın, yerimiz müsait değil kimseye ikamet izni vermiyoruz" da diyebilir. Bu hakkı var.)
Diyelim ki ikamet alındı; yasaya göre vatandaş olabilmek için yerine getirilmesi gereken diğer şartlardan bazıları şunlar:
- Çıkış yapmadan 5 yıl süre ile o topraklarda yaşamak,
- Rusça bildiğini belgelemek,
- Rusya Federasyonu Anayasası'ndan sınava girip geçmek,
- Vatandaşı bulunulan ülkenin vatandaşlığından ayrılmak (...).
Bu şartlarda, bırakın kitlesel dönüşü, bireysel dönüşün bile sınırlı kalacağı çok açık görülmüyor mu
...
Bu, madalyonun öbür yüzü, madalyonun bir de bize bakan yüzü var tabii...
Diyelim ki Rusların koyduğu bütün engeller önümüzden kaldırıldı; peki biz kitlesel bir dönüşe hazır mıyız?
Bunun için yapılması gereken ön çalışmaları yaptık mı ?
Bu makalede aslında bu soruların cevapları üzerine biraz beyin jimnastiği yapacaktık fakat girizgah biraz uzadı ve yazı fazla sarktı.
Bu durumda konuya bir sonraki yazıda devam etmek uygun olacak.
O güne kadar hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum.
EROL KARAYEL
ekarayel@superonline.com
Etiketler:
dönüş yolu & dönüşün önündeki engeller