VLADİSLAV ARDZINBA'NIN ARDINDAN...
Batal Kobahiya
Vladislav Ardzınba aramızdan ayrıldı.
Uzun zamandır devam eden hastalığını bilmemize rağmen, ölüm haberi hepimizi derin bir kedere boğdu.
Onunla ilk kez neolitik döneme ait meşhur Kistrik kentinin bulunduğu Gudauta yakınlarındaki Bombora köyünde tanışmıştım. Üniversitedeki eğitimimin son senesindeydim, ancak paralel olarak iki yıldır Abhaz Gulia Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü'nün Karadeniz Araştırma Grubunda çalışıyordum. 1978 senesinin Ağustos ayı sonunda Aşağı Pshu köyünde yaptığımız bir saha keşfinden dönüşümde çadırımda yanıma birinin yerleştiğini gördüm. Kazı işleri için gelen bizim öğrencilerden biridir düşüncesiyle bastım yaygarayı. Aniden karşıma iki genç adam çıktı. Yaşça büyük olan açık tenliydi ve parlayan gözleri vardı; diğeri de hacimli gür saçlıydı. Benimle Abhazca selamlaşınca şaşırdım, sonra kendilerini tanıttılar. Birisi genç dilbilimci Vyaçeslav Çirikba'ydı, diğeri de Vladislav Grigorieviç Ardzinba...
09-03-2010 - 5 kez okundu
Dostluğumuzun temeli böyle atıldı.
V. Ardzinba arkeolojik araştırmalarımıza ilk kez o yıl katılmıştı. O dönemlerde SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsünde çalışıyordu. Daha sonraki yıllarda her sene kampımıza geliyor ve tüm yıllık iznini kazılarda geçiriyordu. O, ilk tanışma yılımızda benim ekibimde çalışmıştı ve bize katıldığının ertesi günü, kırmızı akik ve üç renkli yaprak şeklinde altın bileziklerin bulunduğu erken antik döneme ait gömüt girişini tespit etmişti. Bu, genellikle sıkıcı mikrolitik çakmaktaşından aletler, tahıl öğütücüler, seramik kırıntıları ve tuz kaynatmak için boynuzlu seramik sütunlardan oluşan bulguların rastlandığı Kistriks kentinde oldukça eşsiz bir bulguydu. "Şanslı" diye düşündük hepimiz.
Bir sonraki yıl Othar dolmenlerinin kazıları sırasında şanslı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Orada da paleolit dönemine ait eşsiz Zühre (Venüs) heykelini bulmuştu.
Kısa süre sonra eğitimim için Moskova'ya gittim. Abhaz gençlerinin eğitim furyası dönemi olarak tanımlanan 70'li yılların sonu, 80'li yılların başıydı. O dönemlerde bir tek SSCB Bilimler Akademisi sisteminde yaklaşık 30 yüksek lisans öğrencisi eğitim görüyordu. Genellikle Ostrovtyanova sokağındaki yurtta kalıyorduk.
O, tüm bu yıllarda başarılarımızı yakından takip etti. İlk bilimsel araştırma ve çalışmalarımıza O akademik yön verdi.
Bizimle sohbet etmeyi seviyordu, aramızdaki yaklaşık 10 yıl yaş farkı olmasına rağmen bizimle vakit geçirmekten keyif alıyordu. Fark ettirmeden manen ve bilimsel olarak etkilediği kişilerden bir çoğu daha sonra bakan, milletvekili, başarılı bilim adamları, diplomat ve çoğunluğu 1992-93 Abhazya Vatan savaşının kahramanları oldu.
Bir keresinde ona Akademik dergide yayınlanacak eleştirel bir makalemi götürmüştüm. İlk deneyimimdi ve heyecanlıydım.
Okudu.
Biraz memnuniyetsizlikle birşeyler mırıldandı gibi geldi bana. Ara ara kaşlarını çatıyor veya yukarı kaldırıyordu. Bunu, açıkça, memnuniyetsizliğini yansıtır gibi yapıyordu. İyice gerilmiştim. Şimdi dayağı yedim diye düşündüm kendi kendime! Hemen bilimsel çalışmaları bırakmak gibi düşünceler geçti aklımdan.
Okuması bitince bana baktı. Bakışları yumuşadı, gülümsedi ve "fevkalade!" dedi.
Kendisine çok dikkatli bakıyor ve sesinde ironik bir ton yakalamaya çalışıyordum.
Bulamayınca, hakikaten fevkalade iş çıkarttığım saflığına kapıldım.
Oldukça mutlu oldum.
Biraz gevşediğimi anlayınca, "İhtiyar, biraz düzeltmeler yapılması gerekiyor, ne dersin? Belki bunu ben yapabilirim?" diye ekledi.
"Elbette, düzeltilecek yerler varsa neden olmasın !" diye yanıtladım biraz sinsice.
Akşam, yurda dönüşümde orijinal metinle onun "biraz" düzelttiği şekli karşılaştırınca ve orijinalinden oldukça farklı bir şey ortaya çıktığını görünce, benim ilk bilimsel deneyimimi değerlendirirken ne kadar da gani gönüllü davrandığını anladım.
Daha sonra hepimiz onun bilimsel ufkunun ne kadar engin olduğunu gördük. Doğrudan ilgilendiği döneme çok uzak konular üzerine de derin bilgilere sahip olduğunu anladık. Hepimizi şaşırtıyordu.
Fakat biliyor musunuz, bazen sıra dışı yeteneklere sahip insanlarla karşılaştığınızda ezildiğinizi hissedersiniz. Ama onun yanında hiç böyle bir şey hissetmiyorduk. Bizi seviyor ve bize inanıyordu.
Kendisini hep hayranlıkla izliyor, "Ne kadar kolay başarabiliyor" diyerek şaşıyorduk.
Profesyonelliğinin zirvesine ulaştığında, Abhazya sınırlarındaki tüm insanlık tarihine hakimdi. Bu tarih dönemi ise erken paleolitten, günümüze kadar uzanan bir dönemdi.
Bilim adamlarına mahsus açgözlülükten çok uzaktı. Her dönem ve konu üzerine yeşerttiği fikirleri Abhazoloji dalında çalışan birçoğumuza armağan ediyordu. Tüm fikirleri derin ve akademik seviyedeydi. Eskimiş fikirler karşısında daima yenilikçi yaklaşımlar ve olağanüstü fikirler sunuyordu. Bizim için değişmez hakikat olan aksiyomları eleştirel olarak ele alıp, yüksek düşünceyle yoğurarak, faraziye düzeyine indirgiyor ve bizi hep şaşırtıyordu. Özellikle cesur fikirleri, sınırsız yenilikçiliği siyaset adamına dönüşmesinin temelini oluşturmuş ve kendisini tartışılmaz bir otorite, Abhazyanın lideri, önderi yapmıştı.
Vladislav Ardzinba 4 Mart gibi Abhazlara özgürlük ve bağımsızlık çağrıştıran bir günde hayata gözlerini yumdu. Geçmişte tam bugün diğer ülkelerle eşit statüyle Abhazya Sovyet Cumhuriyeti ilan edilmişti. Abhaz halkı bugünü, büyük sarsıntıların yaşandığı, bağımsızlığın kaybedildiği, sürgünlerin olduğu, Çar hükümeti tarafından Abhaz halkı üzerine "suçlu halk" damgasının vurulduğu uzun bir dönemin ardından devlet statüsünün geri kazanıldığı gün olarak değerlendiriyordu. Geçtiğimiz yüzyılın devrim niteliğindeki yenilikleri döneminde Abhazlar, tüm yaşadıklarının üzerine bir de azınlık Gürcü hükümetinin soykırımına maruz kalmışlardı. Abhaz halkının kaderindeki bu büyük sınavlardan sonra 4 Mart 1921 tarihinde Abhazya SSC ilan edilmişti. Ve daha sonraki dönemlerde Abhazya'nın statüsü düşürülmesine rağmen bu Mart gününü Abhazlar, kaybedilen devlet statüsünün geri kazanıldığı veya yeniden canlandırıldığı, ileride gerçek bağımsızlığı elde etmek için umutların yeşerdiği gün olarak kabul etmişlerdi. Abhazya'da 4 Mart, her yıl dönümünde törenlerle kutlanmıştır. Birçoğumuzun okul veya iş sebebiyle Moskova'da bulunduğu dönemlerde oradaki Abhaz diasporası olarak toplanıp bugünü kutlamayı severdik. Bayramın Sovyet menşei Sovyetler Birliğinin yükseliş döneminde unutulmuştu ancak bugün bizim için halkın birleştiği gündü. Aynı halkın mensubu olduğumuzu ve kaderimizin gelecekte şekilleneceğini bir kez daha birbirimize hatırlattığımız bir gündü. Ve en önemlisi, misyonumuzun, ülkemizin gerçek anlamda özgürlük ve bağımsızlığını kazanmasına katkıda bulunmak olduğunu hatırladığımız bir gündü.
Ne kadar anlamlı bir tesadüf!
O, Abhaz halkının kendi devletine sahip olma iradesini bilediği bir günde hayata gözlerini yumdu.
O, bu hayali gerçeğe dönüştüren kişiydi.
O, halkını zafere, özgürlüğe ve gerçek bağımsızlığa götüren kişiydi.
Vladislav Grigorieviç henüz son Sovyet Halk Meclisinin milletvekili iken, az nüfuslu halkların payına düşen tarihi adaletsizliğe karşı tavır almış, büyük ve küçük, güçlü ve zayıfların eşit haklara sahip olduğunu savunarak sesini yükseltmiş ve bu sesi yayan siyasetçilerin ön saflarında yer almıştı. Kanaatimce O, eski Birliğin en karizmatik milletvekillerindendi. Onun sesi, bağımsızlık mücadelesinin ve çeşitli nedenlerden dolayı Birliğin kaybolmaya yüz tutmuş halklarının haklarına sahip çıkmanın simgesi olmuştu. Dolayısıyla O, birçok eski SSCB halkı için rehber bir şahsiyetti. Az nüfuslu halkların haklarını ve özgürlüğünü bu denli savunan biri sanırım artık yoktur.
O, devasa Sovyet imparatorluğunun parçalarından oluşan devlet yöneticileri arasında halkı için vazgeçilmez bir siyasi otorite, samimi ve bilinçli bir tercihle halkının bağrına bastığı az sayıdaki liderlerden biriydi; hem de eski Sovyetler birliğinden çıkan yeni devletlerde ender görülen bir şekilde meşru bir seçimle. Birçok kişi özgürlük, bağımsızlık ve hürriyeti onun ismiyle özdeşleştirmiş ve bölünmez kılmıştır.
O, ince bir nükte yeteneğine sahipti.
O, hoş sohbet bir adamdı.
Muhteşem dans ediyor ve çeşitli etkinliklerde halk dansı yapan gençleri görünce coşkuyla alkışlıyordu.
Abhaz şarkıları söylenmeye başlayınca nasıl da pür dikkat dinlerdi!
Vatan hasretiyle tutuşan öğrenciler kendi aralarında konuşurken, soyu, köyü, geçmişi, mit ve efsaneleri, anılarını anlatmaya başlayınca hemen kalemine sarılırdı.
O, çok içten bir insandı. Sıra dışı yeteneklere sahip insanlara farklı bir ilgi duyardı. Ve her zaman bu tür insanların geleceğe doğru kanatlanmasına yardımcı olurdu. Hatta bazen zor ve üzüntüyle kabul ettiği hayal kırıklıkları yaşasa da geleceğin siyasetçileri, bilim adamları, sanatçıları olarak umut veren ilginç insanlara olan ilgisinin önüne geçemezdi.
Abhazya tarihinin araştırmasına yeni bir soluk getirebilecek çeşitli fikirlere, bununla ilgili her şeye ilgi duyardı. İşte tam bu özelliklerinden dolayı, yönetici olma yaşının 50'li yıllardan sonra başladığı yönünde genel kabulün çok yaygın olduğu dönemde oldukça genç bir yaşta Abhazyanın bağımsızlık mücadelesindeki güç kaynağı ve can damarı olan Bilimsel-Araştırma Enstitüsü'nün müdürü olarak seçildi.
O, mükemmel bir bilim adamıydı. Eski Hitit kaynaklarının aslını okuyabilen dünyadaki az sayıdaki tarihçiden biriydi.
1985 senesinde, Tiflis'e, doktora savunmasını izlemeye gitmeye karar vermiştim. Abhazların menşei ile ilgili akıl almaz fikirlerin oluştuğu ve kaynadığı Gürcü başkentinde, onun, doktora tezini fevkalade dirayetli ve onurlu bir şekilde savunmasını izlemiş, gururla ve adeta kanatlanmış olarak dönmüştüm. Bu anılarımda o ortamı hatırlatmak bile istemiyorum. O zaman tarih bilimleri doktoru unvanını neden o şehirden alma ihtiyacı hissettiğini anlamamıştım. Ama şimdi anlıyorum; çünkü bu sınavı özellikle orada geçmek çok zor olacaktı. Salonda oturan bilim adamlarının gözlerinde hayranlık ve üzüntüyü gözlemledim; doktora tezinin konusunun dışına çıkan soru seline ustalıkla, heyecanla ve nasıl içtenlikle yanıt verdiğini gördüm.
O, sanırım post Sovyet dönemi devlet başkanları arasında bu denli yüksek seviyede eğitimli ve geniş bilgi sahibi olan tek insandı.
O bir reformcuydu.
Karizmatikti.
Güçlüydü.
İradeliydi.
O, fikirlerini gerçeğe dönüştürebilen az sayıdaki siyaset adamından biriydi.
İş bitiriciydi.
Öngörülüydü.
Bizleri, modern tarihin bize sunduğu kaderden farklı bir kaderi hak ettiğimize, özgürlüğe, kendi kaderimizi kendimizin belirlemesi gerektiğine ve bağımsızlık hakkına sahip bir halk olduğumuza O inandırmıştı.
Ulusal kimliğimizi bir daha asla kimsenin ulaştıramayacağı zirveye O taşıdı.
O, geçmişti.
O, gelecekti.
Bugün onun hakkındaki tüm duygu ve düşüncelerimi kelimelerle ifade edebilmem mümkün değil.
Fakat Vladislav Ardzınba'yı,
Abhazya'nın merkezindeki Aşağı Eşera köyünden çıkan bu olağanüstü sevimli, sıradan, kendine özgü zayıf ve güçlü yanları olan fakat Abhazlara göre kısa sayılacak yaşam süresinde efsane ve mit olmayı başaran bu insanı,
Halkına ve vatanına sınırsız sevgiyle bağlı olan bu sıra dışı kişiliği tanımlayabilecek o kudretli sözcüğü bulacak ve ifade edecek bir çok kişinin gelecekte ortaya çıkacağına inanıyorum.
4 Mart 2010.
Kaynak:http://batal.livejournal.com
(Tercüme: KAFKASEVİ)
Etiketler:
vladislav ardzınba ardından