NART
NART

GİRİŞ
Kullanıcı Adı

Şifre





>Üye Değilim     >Şifremi Unuttum

ETİKET BULUTU

MÜZİK ÇALAR
apsuva
13
4WORED3.MP3
8
2

Nart Ajans Reklam

HABERLER / Cemiyet Haberleri

Notice: Undefined variable: db in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/function.php on line 6

Warning: mysqli_query() expects parameter 1 to be mysqli, null given in /home/nart/public_html/arsiv.nartajans.net/function.php on line 6
DESTANLAR ÜLKESİ ABHAZYA

Trt Dergisi Şubat 2008 sayısında yayınlanan Abhazya tanıtım yazısı ve fotoğrafları Adını aşağı yukarı hepimizin duyduğu, belki de pek çoğumuzun yerini coğrafi olarak az çok bildiği ama gidip göreni, gelip de anlatanı pek olmayan özgür insanların ülkesi Abhazya. Hakkında anlatılanları masal gibi dinlediğimiz, adı geçince bizi derinden sarsan, güzel ve yürekleri bir o kadar büyük insanların yaşadığı Kafkasya'nın en kadim ülkesi Abhazya.
22-03-2008 - kez okundu

Anadolu tarih boyunca göç alan bir coğrafya olmuştur. Ama bu hikayelerin en acıklı olanlarını sanırım geçtiğimiz yüzyıl içinde yaşadı bu coğrafya. Yedi kıtaya dağıttığı evlatlarını, yüz yıl içinde bir bir topladı Anavatan. Kafkasya'dan, Balkanlar'dan ve Asya'dan başlayan göç, kısa zamanda Anadolu'da yerleşik nüfusu iki misline katladı. Bu hikayelerden en acıklısı, Osmanlı ile dost ve akraba bir coğrafyadan; Kafkasya'dan başlayanlardır belki de Devlet-i Ali her dara düştüğünde, Osmanlı toprakları için seferber olmuş bir halk; Kafkas halkı.


93 harbinden sonra başlar Kafkaslardan büyük göç. Osmanlı kucağını açar kahraman evlatlarına. Önce yerleştirir, sonra da serhat boylarına göreve yollar en güvendiği bu evlatlarını. Bulgaristan, Ürdün, Mısır, ve daha bir çok yere.


2006 yılında Sibel DEĞER'in yönetmenliğinde başladığımız ve şimdiye kadar Türkiye'ye gelip yerleşen Anadolu coğrafyası dışındaki Türkler'in hikayelerini aktardığımız "Göç Hikayeleri" belgeseli, 2007'den itibaren de göç etmeyip geride kalanların hikayelerinin peşinde, çekimlerine devam ediyor.


Yürekleri Büyük insanların ülkesi: Abhazya

Kasım 2007'de, Kafkas göçünü konu edeceğimiz bölüm için Kafkasya'nın yeni doğmuş sahipsiz ve yetim çocuğu Abhazya'ya düştü yolumuz.


Adını aşağı yukarı hepimizin duyduğu, bir çoğumuzun yerini coğrafi olarak az çok bildiği ama gidip göreni gelip de anlatanı pek olmayan, özgür insanların ülkesi ABHAZYA. Hakkında anlatılanları masal gibi dinlediğimiz, adı geçince bizi derinden sarsan, güzel ve yürekleri bir o kadar büyük insanların yaşadığı Kafkasya'nın en kadim ülkesi ABHAZYA.


Çekim hazırlıklarına başladığımızda nasıl gidileceği hakkında en ufak bir bilgimiz bile yoktu. Çünkü medya ve basından hep Gürcistan'a bağlı özerk bir cumhuriyet olarak biliyorduk biz Abhazya'yı. Ama ülkemizde yaşayan Abhazlarla yaptığımız görüşmelerde kendi ülkelerinden hep Abhazya Cumhuriyeti diye bahsediyorlardı. Ankara'dan TRT'nin resmi aracı ile başladığımız yolculuğumuz, Trabzon'dan Ro-Ro gemisi ile Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki liman şehri Soçi'ye kadar 2 gün sürdü. Yorucu ama bir o kadar heyecanlı bir yolculuk yapmıştık. Çünkü adını hep özgürlük mücadeleleriyle duyduğumuz ve hep imrenerek dinlediğimiz Kafkasya'yı görecektik.

Doğan günle aydınlanan cennet


Trabzon ve Soçi arasında her gün yapılan seferlerden dolayı Soçi gümrüğünde herhangi bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorduk. Fakat Soçi'de gümrükte yaşadığımız 6 saati aşkın uzun bekleyiş bizim için sürpriz oldu. Çünkü ihracata alışık Soçi liman görevlileri, Türkiye'den gelen bu garip midibüsü fazla sevmiş olacak ki bırakmak istemedi. Soçi gümrüğü Türkiye'den otomobil gelebileceğine ihtimal bile vermediği için, araç geçişi ile ilgili birim personeli görev saati içinde evine gitmişti. Uzun uğraşlar sonunda evinden getirttiğimiz personel yardımıyla aracımızı gümrükten çıkartıp yolumuza devam edebildik ancak.


Gecenin bir yarısında vardığımız başkent Sohum'dan, o güne dair aklımda kalan tek şey kafamı koyduğum yastıktı. Güneşli bir sabaha uyandığımız ilk gün, ekip olarak kendimizi cennete düşmüş sandık. Sabahın ilk ışıklarıyla penceremizden süzülen güneş ve gözlerimizi kamaştırırcasına parıldayan denizin kokusu daha ilk günden büyüledi bizleri. Sessiz, sakin fazlasıyla yeşil, geniş cadde ve sokaklar pek alışık olmadığımız şeylerdi. 1993'te yapılan bağımsızlık savaşının etkileri, 14 yıl geçmesine rağmen hala hissediliyordu. Herhangi bir cadde veya sokakta görebileceğiniz, yanmış yıkılmış evler yaşanan vahşetin somut tanıkları adeta. Cephede kaybedenler çekilirken, öçlerini kültür mirası suçsuz bina ve şehirleri yakıp yıkarak almaya çalışmışlar. Özgün bir mimari ve zevkle yapılmış, bağrında nice güzel anıları barındıran taş binaların o yıkık ve mahzun hali hepimizi hüzünlendirdi.


Mihmandarımız o günleri anlatırken; "Gürcüler Abhazya'nın tüm tarihi ve kültürel birikimini yok etmek için saldırdıklarında, bir şeyi hesap edememişlerdi. Abhazya sadece Abhazya değildi. Abhazya Çeçenistan'dı, Abhazya Kabardey Balkar'dı, Abhazya Karaçay-Çerkes'ti, Abhazya Adıgey'di, Abhazya Türkiye idi. Kafkas halklarının namusuydu Abhazya" dedi. 13 yıldır de-facto olarak bağımsız bir devlet Abhazya. BM ve hiçbir uluslararası kuruluş onları resmi olarak tanımasa da, bu durum onların pek de umurlarında değil. Onlar sadece ambargonun en azından ulaşım konusunda yumuşatılmasını istiyor. Çünkü ülkelerinin denize uzun bir kıyısı var ama denizi kullanamıyorlar. Özgürlük denizden bir adımlık mesafede ama o mesafe binlerce metre yükseklikte aşılmaz sıradağlara dönüşmüş durumda.


Kaldığımız Devlet Konuk Evinde bütün çalışanlar Rus ve kadın. Sadece amirleri Abhaz. Rehberimiz, Abhaz karakterini anlatırken "Aç kalsa bile garson olarak çalışacak Abhaz çıkmaz. Abhaz erkeği ne garsonluk yapar, ne taksi şoförlüğü, ne de pazarcılık". Gözde meslek memurluk ve polislik. Bir de karşılık bekleyerek yapılan fedakarlığı ayıp saymış bir kültürden gelen Çerkezler için ticaret zor iş. Ticareti Ermenilere kaptırmışlar. Resmi para birimi Rus Rublesi.

Adeta tropikal iklim


Dönmek isteyene diasporadaki Abhazlar için kapı sonuna kadar açık. Abhaz olmayanlar içinse şartlar ağır: 10 yıl Abhazya'da yaşamış olmak yada beş yıl Abhazyalı biri ile evli kalmak. Abhazya Bağımsız Devletler Topluluğu'na (BDT) bağlı devletlere (Gürcistan hariç) vize uygulaması yapmıyor. Türkiye dahil diğer devletler için çift giriş çıkışlı transit Rusya Federasyonu vizesi ve internet üzerinden de alınabilen Abhazya Dışişleri Bakanlığı vizesi yeterli olmaktadır.

Türkiye'den Abhazya'ya dönenler her alanda etkin. Otuzbeş milletvekilinden oluşan mecliste son genel seçimlerde Türkiye'den geri dönen Talih ÖZCAN ve Soner GÖK milletvekilli olmayı başarmış. Türkiye'den gidenlerin ulaşım ambargosu yüzünden gideremedikleri özlemleri ve bir de Abhazya'da yabancılık çekem sorunları var. Yerlilerde Rus, dönenlerde Müslüman etkileşimiyle kültürel kodlar farklılaşmış. Mesela şarapsız yemek ve tören yok. 1995'te BDT'nin dayattığı ambargo, gidenlere dönüş yolunu tıkamış. Kapıların kapanması ve savaş sonrası ekonomik çöküntü vatan savunmasına gelenleri de pes ettirmiş. Abhazya'da sanayi maalesef gelişmemiş. Başlıca gelir kaynakları hayvancılık, meyvecilik, orman ürünleri ve turizm. Zeytin, portakal, limon, okaliptüs, akasya, manolya, Liyaj meşesi ve palmiyelerin her türünün yetişmesine uygun bir toprak ve iklim var. Karadeniz'in kuzeyinde mikro bir tropikal iklim bölgesi oluşmuş durumda.

Abhazya'da insan hayatı sayısız basit, küçük mutluluklarla dolu. İnsanın gözüne batmayan, hayatında eğreti durmayan, hep varmış hep olacakmış gibi doğal bir şekilde varlığını sürdüren her şey, varlığı hissedilmeyen, ekstra bir enerji harcatmayan; ama yokluğu kocaman bir boşluk yaratacak bir doğa cümbüşüne dönüşmüş... Abhazya'da zamanın bolluğu ekibimizi şaşırttı doğrusu. Güne erken başladıkları ve modern hayata dair insandan süre çalan hiçbir çevresel etken olmadığı için, bir güne düşündüğünüzden de fazla şey sığdırmanız mümkün.

Abhaz-Gürcü savaşı sonrasında Gürcülerin Abhazya'dan kaçarken yaktıkları evler ve Sovyet stili yüksek bloklu siteler, hala savaşın dehşetini yaşatıyor bizlere... Yakılan meclis binası ise, savaşın dehşetini göstermek ve Birleşmiş Milletler'de kanıt olması için henüz onarılmamış olarak mahzun bir şekilde şehri seyrediyor. Savaşın izlerini bir de anneler sırtlarında taşıyor. Geleneğe göre çocuğu şehit olan anne, ömür boyu siyah giyiniyor. Çarşı pazarda siyah giyinen bir kadın gördüğünüzde, onun bir evladını vatanına şehit verdiğini hemen anlıyorsunuz. Zaten çekim yapmak istediğimizde, mihmandarımız bizi uyarıp çekmezsek daha uygun olacağını söylüyor. Annelerin acılarını herkes paylaşıyor Abhazya'da.

Gelenekleriyle yaşıyorlar

Düğün ve ölüm gibi önemli sayılan günlerde hayat duruyor bu coğrafyada. Ölüm ve düğün sınır tanımıyor. Devam eden gelenek ve görenekleri de çekmek istediğimiz için bir Cumartesi günü katıldığımız köy düğününde, ekip olarak şoke olduk diyebilirim. Kendisi de bir Kabardey-Balkar olan kameramanımız Sezai ZABUN, gördükleri karşısında hem çok mutlu hem de çok tepkiliydi. Çünkü bir düğüne bu kadar harcama yapılması göçü yaşayanlar için çok gereksiz ve fuzuli bir şey gibi gelmişti. Kafkasya da yapılan etkinlikler sülale adı ile anıldığı için, düğün sahibi yüklü bir borcun altına girmek, belki de iki-üç yıllık gelirinin tamamını yatırmak pahasına, düğünün ihtişamı için hiçbir masraftan kaçınmıyor. Gittiğimiz köyde muhteşem bir (5000 kişilik) çadır sofra kurulmuştu. Çerkestavuğu, beyaz mısır unundan abısta, ızgara, kavurma, ciğer, cevizli tavuk, cevizli dolma, söğüş, havyar, işkembe kavurma ve daha bir çok yemek çeşidi önümüzde uzanıyordu. Masalar ananas, mandalina, muz, elma, üzüm, votka, şampanya ve evde hazırlanmış şarapla donatılmıştı. Damatla gelin düğün boyunca ayrı mekanlarda bulunuyorlar ve birbirlerini asla göremiyorlar. Bir araya gelmeleri geleneklere aykırı çünkü. Düğüne kimse eli boş gelmiyor. Düğün sonunda konukların getirdiği hediyeler düğün masrafını aşağı-yukarı karşılıyor zaten.

Bizi bağırlarına bastılar


Bu asil halk tarihte Osmanlı'nın kendilerine uzanan dost elini hiçbir zaman unutmamış. Şehirde, köyde, sokakta ve düğünde karşılaştığımız herkes Türkiye resmi plakalı minibüse ve gelen küçük ama onlar için büyük bir anlamı olan çekim ekibine kalbini açtı. Türkiye'den göç etmiş Abhazlar, Türkiye'den hem de resmi bir kurumdan gelen ekibin ülkelerini ziyaret etmesinden büyük gurur duydular. Bu küçük hareketimiz onları hem mutlu etti hem hüzünlendirdi. Bağımsızlık savaşı boyunca Türk milleti madden ve manen hep Abhazya'nın yanındaydı.. Bu yüzden ziyaretimiz, onlar için büyük bir önem taşıyordu. Öyle ki Rusya Federasyonunun Soçi limanına indiğimizde, bizi Abhazya Dışişleri Bakan Yardımcısı karşıladı. Abhaz Devlet Televizyonunda ana haber bülteninde ekibimizin yaptığı belgesel hakkında yapılan haber ve röportaj sayesinde, bir anda ülkede en çok konuşulan gündem maddesi olduk.


Ormanda sessizlik şart

Doğaya olan saygı Abhazya'da ibadet seviyesindeydi sanki. Sokaklar dahil hiçbir yerde bir çöp veya rahatsız edici şeye rastlamadık. Kafkasya'da ağaca ve ormana olan saygının ününü duymuştuk ama bu kadarını beklemiyorduk. Ormanın içinde sesli konuşmanın ve küfretmenin şiddetle tepki gördüğünü duymak bizi daha da şaşırttı. Bu gelenek tüm canlılığı ile yaşıyor hala. Gereksiz yere ağaç kesmek yasak. Zemin etüdü yapılmadan ev yapılmasına ve izin alınmadan ağaç kesilmesine çok büyük cezalar verilmektedir. Ormana ve ağaca karşı olan bu hassasiyet, 240 km'lik bir kıyı şeridi olan Abhazya'yı cennete çevirmiş diyebiliriz. Sovyetler zamanında Abhazya Rusya'nın sayfiye yeri olmuş. Öyle ki, Sovyet liderlerin yazlık sarayları hep bu bölgede kurulmuş. Stalin'in 9 sarayının birden Abhazya'da olması boşuna değil sanırım. Stalin'in, kendisine karşı yapılabilecek suikastlara karşı tedbir olarak, hangi sarayda geceleyeceğini kendisinden başka kimse bilmezmiş.


Ayrıca Abhazya dünyanın en önemli kaplıca kaynaklarına sahip. Sovyetler Birliği zamanında kurulan Sanatoryumların ünü bütün Avrupa'ya yayılmış durumda. Abhazya-Gürcistan savaşı sırasında en büyük zararı yaşayan yerlerden biri de kaplıcalar olmuş, Gürcüler pek çok sanatoryumu yakarak geri çekilmişler. Kaplıcaların gelecekte Abhazya'nın en önemli gelir kaynaklarından biri olacağı kesin.


Sonunda dönüş yolu göründü. Hepimiz mahzunlaşmıştık. Bu kısa çekim süresinde, canlar ülkesi Abhazya'nın bizim de hayatımızda derin izler bırakacağını nereden bilecektik! Akşamları ateş başında yaptığımız dost muhabbetleri, isli et, akordeon eşliğinde çalınıp söylenen türküler ve kameramanımız Sezai ZABUN'un eşlik ettiği Kafkas oyunları kolayca unutulabilir miydi? Bir anda bastıran, hiç rahatsız etmeyen ama tatlı tatlı ıslatan o yağmurlar, orman kokusu, dalından topladığımız mandalinalar ama en önemlisi de ekibimizin istisnasız en çok sevdiği ünlü Haçapur yemeği.

Hoşça kal Abhazya. Hoşça kal destanların ve dostlukların ülkesi...
Diğer fotoğraflar için galerimizi ziyaret edin..

Etiketler:
destanlar ülkesi abhazya

YORUMLAR
Yorum yapmak için giriş yapın...

MIZAGE DERGİ YÖNETİCİLERİ KAYSERİ'DE
KARAÇAY-BALKAR KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ 13. GENEL KURULU.
AYŞE & HAKAN EKER GELİN ALMA
ÇAĞDAŞ SANATLAR MÜZESİ'NDE MIZIKA DİNLETİSİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ CİHAN ERTOK İLE DEVAM DEDİ
ESKİŞEHİR KUZEY KAFKAS KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ GENEL KURULUNU YAPTI.
KAFKASYA UÇUŞLARI BAŞLADI
ARDA ARGUN'A LEON NİŞANI
ADİGE MİLLİ KIYAFET GÜNÜ KUTLANDI
KAFDAV YAYINCILIK ESKİŞEHİR KİTAP FUARINDA
/ 599>

EN ÇOK OKUNANLAR
Kayıtlı başka haber bulunmamaktadır